RSS

Etiket arşivi: köyler

HEY YEL DEĞİRMENLERİ!

10.05.2025- Ayşe Yaşar SARIKAYA

Göçebeler, doğayla uyumlu yaşarken özgürdüler ve yaşamlarının patronuydular. Dünyada nüfus arttıkça, topraklar paylaşılamadı ve savaşlar çıktı. Yerleşik hayata erken geçenler, kurallara uyumlanma sürecini çabuk tamamladı. Göçebelikten en geç kurtulanların durumu ise başkaydı. Onlar, 1600 sonu 1700 başlarında yerleşik hayata geçenlerdi.

Doğal yaşamın inceliklerini özümsediklerinden, varlığın kıymetini bilenlerdi. Yerleştikleri alanlarda, her biri doğacıydı. Toprağı ekiyor biçiyor, doğa da onlara sunuyordu. Yaparak yaşayarak öğrendiklerinden, zengin kültüre sahiptiler. Sanayileşme, medya araçları, internet yaygınlaşınca bu pazara alıcı gerekti. Köylerde okul kalmadı ve göçebelikten kurtulanlar yeniden göçebe olmuşlardı. Boşalan, 10 hanesi kalan ve cemaati olmayan üç camili köye 3 imam atanırken, köy çocukları için öğretmen atanması imkansız oldu.

Bu göç mağdurları, büyük kentlerin, vasıfsız eleman ihtiyacını karşılamalıydı. Çok göçen olmalı ve pazara alıcı yaratılmalıydı. Öyle de oldu, üretenler artık tüketici oldu. Böylelikle kendisi olmayan, kentli de olamayan ara bir kültür doğdu.

Unutuldu nenelerin, dedelerin el sanatları. Unutuldu doğal ürünlerden yapılan yemekler. Unutuldu ana dilin doğal sözcükleri.

Sinop köylerinde tarım alanında inceleme ve araştırmaları yaparken söz varlığını da toplayan İsmail ERSOY, köylerde buğdayla yapılan sütlaç tatlısını derlemiş. Sitemize gönderdiği bilgiyi okurlarımızla paylaşıyoruz:

Ben İsmail ERSOY, Sinop yöresi söz varlığını toplarken 1968-1977 yıllarında köylerde buğdayla yapılan sütlaç ikram ettiler. Bu kültürü, gezdiğim Çankırı, Ankara, Kırşehir, Konya, Kayseri, Kahramanmaraş, Antep, Hatay köylerinde hiç görmedim. Sinop yöresi yemeklerinde değerlendirilmesi kültürümüze zenginlik kazandırır.

Teşekkürler İsmail ERSOY. Dövme buğdaydan sütlaç yapan başka illerin olduğunu internetten de görüyoruz. Buğday ve undan çok çeşitli yiyecekler üretirdi insanımız. Hazır yiyecek pazarının alıcısı oldu artık.

Yel değirmenleri dönüyor yine. Döndürülüyor dümen. Hafızalara format atılıyor, küresel sistemin istediği insan yaratılıyor. Geçmişi ve geleceği de getirinin kontrolünde.

 

Etiketler: , , , , , , , ,

KURDUN KUŞUN HAKKI KUŞ YENİĞİ

27.08.2024- Yusuf YAVUZ -AŞKA AŞIK

Sonbahar, Anadolu’da kışa hazırlık zamanıdır. Birçok bölgede adı ‘Güzle’ olan yerler vardır. Güzle, kırsal yerleşimlerde güzün geçirildiği, yaz ile kış arasındaki zaman diliminde kara kışı daha kolay geçirebilmek için yiyeceklerin hazırlandığı bölgeyi işaret eder.

Tarhana, bulgur, nohut, fasulye; toprak ne verdiyse kurutulup kışa hazırlanır. Turşu, pekmez, pestil ve meyve kurutma (kak) geleneği eskiye dayansa da salça ve reçel yapımının geçmişi çok eski sayılmaz. Her mevsimin meyvesi farklı biçimde değerlendirilir ancak dallarda unutulan ya da kuşların erkenden gelip yokladığı kimi meyveler vardır ki; yaşamı kırsalda geçen bir kuşağın belleğinde önemli bir yer tutar.

Kuş yeniği elmadan armuda, üzümden eriğe birçok meyvenin kuşlar tarafından bir bölümünün yenilip gerisinin bırakılmasıdır. Bir başka yanıyla da aslında “kurdun kuşun hakkı” bilinciyle yaşamını sürdüren insanların kuşlar için dalında bıraktığı meyveler de diyebiliriz bunlara. Ahlat, alıç gibi yabani meyveler de buna eklenir. Ancak dağda taşta kuşların yiyebileceği ne varsa bütün meyveler bu listeye eklenebilir. Bugünkü gibi kuşları hayvanat bahçesinde ya da belgesellerde görmeyen kuşaklar için insanın en eski yaşam yoldaşlarından biri olan bu canlılarla doğanın verdiklerini paylaşmak olağan bir şeydi. Her sofrada “Kurdun kuşun hakkı” vardı. Kuşların bir parçasını yediği elma, armut ya da üzüm gibi meyvelerin ısırılan kısmı sonbahar güneşinin altında hafifçe kurur, geri kalan kısmı ise tazeliğini korur. Kurdun kuşun hakkını düşünerek sofrasından kalkan insanlar da, kuşların dalda yarım bıraktığı o meyveleri hiç gocunmadan yerler. Hatta kimine göre “kuş yeniği” bir kiraz, elma ya da armut daha lezzetlidir.

Eğer dalında kalmış kuş yeniği, kuru bir kara kiraz bulduysanız, şanslısınızdır. Ya da küçük yapılı bir yaban armudu. Yaşadığı coğrafyaya duyduğu güvenle yola koyulan çobanlar, yolcular, askerler, çiftçiler ve gezginlerin azığına katıktır kuş yeniği meyveler. Anadolu kırsalının dağlık kesimlerinde şu sıralar dallarda kuş yeniği zamanı. Geçmişte tarımsal zehirlerin bu denli yaygın olmadığı dönemlerde, sofrasındaki ve dallardaki bereketi kurtla kuşla bölüşen insanların yaşadığı bu coğrafyanın öyküleri de kuşlarla birlikte birer birer kayboluyor. Yaşamımızı bit yenikleri kuşattıkça, kuş yenikleri bu toprakları terk ediyor… Kuşlar bile yemiyor artık…

 
Yorum yapın

Yazan: 27 Ağustos 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , ,

TAM 50 YIL ÖNCE BEKLENMEDİK BİR ÖLÜM ACISI

26.06.2024- Ayşe Yaşar SARIKAYA

İnsan hafızası, yıllar geçse de anıları içinde saklıyor. Hafıza, nokta kadar hacimsiz, elastiki bir torba gibi de genişleyen bir alan. Bir saniyede anımsadığımız geçmiş, anları ard arda ekleyerek bellekte film rulosu oluşturarak bize seyir zevki yaşatıyor. Acısı ve tatlısıyla. Verileri hafızadan çağırdıkça, geçmiş belleğimizde canlanıveriyor.

Nedir zaman, bilim insanlarını ve felsefecileri yıllar yılı meşgul eden zaman nedir? Bire bir içinde yaşadığımız an+an+ anların toplamı ve gelecek+ geçmişi içine alan GENİŞ ZAMAN. Bir de tümünün toplamı DEHR, evrenin ya da evren+ evren ötesi hafızası. Derinlere dalmadan anıma geçeyim:

50 yıl önce, çiçeği burnunda 19 yaşında genç bir köy öğretmeniyim. Ordu ili Fatsa ilçesi Yeniköy-Sarıyakup Mahallesi okulunda görevliyim. İki derslikli okulda mevcut 90, yeni  öğretmen atanana kadar tek öğretmenim. Öğrencileri sabahçı öğlenci yaptım. 1-2-3 sabah, 4-5 öğleden sonra eğitime devam ediyoruz. Sabah 8.30 başlıyor, akşam 17.00′ de bitiriyoruz. Öğle arası da bayram için koro, halkoyunları çalışmaları yapıyoruz. Çocuklarla, çocuklar kadar şen yakan top oynuyor, ip atlıyor, koşuyoruz. Gençlik işte, beden bu tempoyu kaldırıyor. Gel de bu gün yap bakalım.

Gönlümde yanan  öğretme aşkı ışığı ve görev sorumluluğumu omuzlarımda taşıyor, çalışıyor, çabalıyorum.  Ev sahibimin kızı Gülsüm evlenecek. O zamanlar köylerde gelinlik adeti yok. Nasıl cesaret ettiğimi bilmiyorum ama ona gelinlik diktim. Maaş günü ayda bir Fatsa’ya iniyorum. ÇAMAŞ henüz nahiye, yürüyerek Çamaş’a oradan da jeep ile Fatsa’ya gidiyorum. O zaman bu günün yolcu minibüsleri nerede, 5 kişilik jeepe  9- 10 kişi biniyor, virajlı yollardan tekerin biri uçuruma ha gitti ha gidiyor korkusuyla yol alıyoruz.

Gelinlik dikmek için Manifaturacıdan kumaş ve diğer gerekli malzemeleri aldım. Dikiş makinesi buldum, teyel, prova derken gelinliği diktim gerçekten. Köyde ilk defa bir kız, düğününde gelinlik giymiş oldu. İlçeden etamin de almıştım, genç kızlara etamin üzerine kanava işlemesini de öğrettim. Sabahtan akşama kadar okulda çalışıyor, akşamı da boş geçirmiyordum. Okulda tiyatro, koro, halk oyunları çalışmaları da sürüyor bir taraftan. 23 Nisan Bayram kutlaması, çocuklarla beraber ettiğimiz emeğe değdi.

Hazırladığımız Antep Ekibi, okul bahçesinde coşkulu anlar yaşattı. Öğrenciler çok başarılıydı. Gübre torbasını kasnağa geçirerek yaptığımız davul da işimizi görmüştü. SÜTÇÜ İMAM tiyatrosunu sergiledik, köy halkının duygulanışı ve alkışları muhteşemdi. Öğrenciler, Maraş’ın işgalini ve halkın direnişini tiyatro öğrencileri gibi canlandırdılar.

Öğretirken öğreniyor, insan karakterleri üzerinde coğrafya ve tabuların etkisini anlamaya çalışıyordum. 4. sınıfta gözleri şimşek gibi pırıl, pırıl parlayan Ali ve tatlı kız kardeşi Ayşe vardı. Anneleri 27 yaşında, genç ve becerikli bir Karadeniz kadınıydı. Kadınlarla çok anı paylaşmıştım. Yurdumun kadınları çilekeşti, tarlada, dağda bayırda ormanda birer kahramandı hepsi. Bu günün köyden kente göçen kadınları ise asla onların eline su dökemezdi. Ayşe’ye bayram için prenses giysisi dikmiştim. Ali, sobaların yanmasında, odunların kesilmesinde, okul nöbetlerinde, bir yerden alınması gereken ihtiyaçlarda en yakın yardımcımdı.

Bir gün sınıfta ders yaparken, dışarıdan sesler geldi. Dışarı çıktım ve baktım.  Köyün adamları, hep beraber sal ile hasta taşıyorlardı. Ali ve Ayşe’nin annesi fındık bahçelerken kaza geçirdi dediler. Dere tarafında bir tarlada fındık diplerini kazıyormuş, tepeden üstüne kocaman bir kaya yuvarlanmış. Tarladan alıp önce dereye, sonra da köye gelene kadar aradan 2 saat geçmiş. Acil ilçeye götürülecekti, köyün ileri gelenleri ” sen de bizimle gel” dediler. Çocukları evlerine yolladık, bindik cipe gidiyoruz. Fatsa hastanesine gidene kadar tam 1 saat geçti, yani 3 saat zaman kaybettik. Hastada hareket yok, sadece nefes alıp veriyor. Çocuklar gözümün önüne geliyor, ne yapmalıyım, kime gitmeliyim diye düşünüyorum. Hastaneye geldik, atladım arabadan, hemen acilde çalışanları “zaman kaybettik” diyerek harekete geçirdim. Sedye geldi, hastayı içeri aldılar. Hastayı röntgene, gerekli tahlillere hazırladım. Hayatımın ilk deneyimlerini yaşıyordum. Sonra doktor, ameliyata alacağız, üstündekileri çıkar ameliyat giysisini giydir dedi. Ameliyata hazırlarken hastanın yarasını çok yakından gördüm. Yanakta, göz altından çeneye kadar ay gibi kavisli bir yarık vardı. Giysisini çıkarırken yarık açıldı ve tüm dişlerini gördüm. Bu kareyi hayatım boyu unutmadım, çok etkilenmiştim. Daha çok genç ve deneyimsizdim. O kadar çok İyi olmasını istiyordum ki. Hastayı hazırladım. Hastanın eşi, annesi ve ev sahibimle birlikte sonucu bekliyorduk.  15-20 dakika sonra çıkardılar. Bize  tam teşekküllü bir hastaneye götürün dediler.  Artık anlaşılmıştı, hasta beyin kanaması geçiriyordu. Hastayı tekrar giydirdim ve hazırladım.

Eşi hastayı doktorun tavsiyesi üzerine Samsun Hastanesine götürdü, ben akşam köye döndüm. Ali ve Ayşe’ye ne diyecektim. İçim sızlıyor, yüreğim dayanmıyordu. Onlar benden iyi haber bekliyorlardı. Eve içim kan ağlayarak gittim, çocuklar gözlerimin içine bakıyordu.

Hayatımın en zor anıydı.   Sanıyorum hepsi 6 kardeşti. Çocuklarla göz göze geldiğim anın acısını şimdi de yaşıyorum.

Ertesi günü köye cenaze geldi……….

Ali şimdi İstanbul’da iyi bir işte çalışıyor. Telefonla bana ulaştı, eski günleri andık. O beni unutmamış, ben de onu unutmamıştım. Öğretmenim sizi unutmadım dediğinde sesinde, eski günleri anımsıyordum.

 
 

Etiketler: , , , , , , , , , , , ,

BAŞSÖKÜ KÖYÜNDE USTA BİR MARANGOZ

BAŞKA HAYATLARA AÇILAN PENCERELER

Gerze sahilinden dağlara doğru yükseldikçe, güzel manzaralarla karşılaşırız. Sizlere dağ köylerimizde 2 katlı ahşap evleri yapan, marangoz Mehmet Ali ASLAN’ı tanıtmak istiyoruz.  Karı koca,  geleneksel yapının son temsilcileri olarak kendilerini anlatıyorlar.

Herkes diğer insanları da kendisi gibi yaşıyor zannediyor. Başka hayatlara açılan pencereleri aralamaya devam edeceğiz.

 
Yorum yapın

Yazan: 08 Kasım 2014 in Kültür Arşivi

 

Etiketler: , ,