RSS

Etiket arşivi: NEMRUT

Hz. İbrahim’in Hikayesi Hangi Mitolojik Hikayeye Benziyor?

26.06.2023- Leman ALTUNTAŞ- https://arkeonews.com

Mitolojik hikayelerdeki genel karakterlerin bir çoğu günümüz dinsel hikayelere de kaynaklık etmektedir. Hatta o kadar fazla benzeyenler vardır ki insanlarda şüphe ve şaşkınlık uyandırmaktadır.

Hurri kökenli olan mitoslardan biri olan Appu ve İki Oğlunun hikayesi de bunlardan biridir. Hitit tabletlerinden okunan kısmı ile anlatacağımız hikayedeki benzerliklere sizlerde şaşıracaksınız.

APPU VE İKİ OĞLU

Lulluwa ülkesinde Şudul isimli bir şehir vardır. Orada Appu isminde çok sengin bir adam yaşardı. Onun çok fazla sığırı ve koyunları sayılamayacak kadar çok altını vardı. Onun hiçbir şeye ihtiyacı yoktu, fakat tek bir  şeye ihtiyacı vardı Onun ne erkek ne de kız çocuğu vardı. Appu’nun hizmetçileri kendi aralarında konuşuyorlardı “O daha önce hiç başarılı olamadı! Şimdi mi olacağını düşünüyorsunuz?

Appu konuşulanları işitmişti. Kendi kendine söylenmeye başladı Tanrılar bana sığırlar verdi bir sürü altın verdi ama neden bir çocuğu esirgedi benden? Bunu duyan Güneş Tanrısı cevap verdi ona “şimdi git ve eşinle birlikte yat “Tanrılar sana bir erkek çocuk verecek”

Appu denileni yaptı. Karısı hamile kalmıştı ve aylar sonra ona bir erkek çocuk verdi. O’na uygun bir isim koydu. O’nun ismi “Kötü” oldu. Çoktan beri baba Tanrılar O’nu doğru yolda tutmadılar, fakat kötü bir yolu seçtiler. O’nun ismi “Kötü” olsun!

Tekrar ikinci defa Appu’nun karısı gebe kalmaya başladı. [Onuncu] ay geldi ve kadın bir erkek çocuk doğurdu. Dadı çocuğu kaldırdı ve O na “İyi” ismini koydu. O’nu “İyi” olarak çağırsınlar.

Çocuklar büyüyüp yiğit bir erkek haline gelince baba evinden ayrılmaya karar verirler. Bundan Kötü’nün ‘dağların ayrı ayrı yerlerde bulunduğu, şehirlerin ayrı ayrı yerlere aktığı ve pek çok tanrının ayrı yerlerde oturduğu gibi biz de farklı yerlerde oturalım,’ telkinleri etkili olur. Bu arada iki kardeş malı da kendi aralarında bölüşmeye başlar.

Ancak malın iyisini Kötü alır, tüm kötü malı ise İyi’ye verir. Bu mal paylaşımının adaletsiz olduğuna inanan İyi durumu mahkemeye taşır.” Ancak tabletin bundan sonraki bölümü kırık olduğundan mahkemenin sonucunu öğrenemiyoruz.

Hz. İbrahim ile eşinin hikayesini de Tevrat’ta yazan haliyle bir hatırlayalım.

Hz. İBRAHİM VE EŞİ

Abram ve Nahor kendilerine karılar aldılar. Abram’ın karısının adı Sara, … idi. Ve Sara kısır idi. (Tekvin, 11: 29,30)

Ve Abram dedi: Ya RAB Yehova, bana ne vereceksin? Ben çocuksuz gidiyorum, ve evimin sahibi bu Şamlı Eliezer olacaktır. Ve Abram dedi: İşte bana zürriyet vermedin; ve işte, evimde doğan (Eliezer) benim (mirasçım) olacaktır. … Ve kendisine RABBİN şu sözü geldi: Bu senin mirasçın olmayacak; ancak senin sulbünden çıkacak olan senin mirasçın olacaktır. (Tekvin, 15:2, 4) Ve dedi: Ya RAB Yehova, onu mirasçı alacağımı ne ile bileceğim? (karşılığı ne olacak?) Ve ona dedi: Bana üç yıllık bir inek, ve üç yıllık bir keçi, ve üç yıllık bir koç, ve bir kumru, ve bir güvercin yavrusu al. Ve bütün bunları ona aldı, ve onları ortadan yardı, … fakat kuşları yarmadı. (Tekvin, 15: 8,10)

KURAN ayetlerinde Hz İbrahim:

“Biz İbrâhîm’e daha önce rüşdünü vermiştik…” (el-Enbiyâ, 51) 

İbrâhîm -aleyhisselâm- “Allâh’tan başka ilâh yoktur, O benim Rabbimdir, O her şeyin Rabbidir.” dedikçe annesi ve babası Nemrûd’dan korkarak ağlarlar ve İbrâhîm’i ihtâr ederlerdi. Onların bu endişelerine karşılık Hazret-i İbrâhîm:

“Gecenin karanlığı O’nu (İbrâhîm’i) kaplayınca O bir yıldız gördü. «Rabbim budur!» dedi. Yıldız batınca «Ben batanları sevmem!» dedi. (Daha sonra) Ay’ı doğarken görünce (yine) «Rabbim budur!” dedi. O da ba­tınca «Rabbim bana doğru yolu göstermezse, elbette yoldan sapanlardan olurum.» dedi. Güneş’i doğarken görünce de «Rabbim budur! Zîrâ bu daha büyük.» dedi. O da batınca dedi ki: «Ey kavmim! Ben sizin (Allâh’a) ortak koştuğunuz şey­lerden uzağım! Benim Rabbim, bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allâh’tır! Ben hanîf[2] olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratan Allâh’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.»” (el-En’âm, 76-79)

“–Babacığım! İşitemeyen, göremeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere ni­çin tapıyorsun? Babacığım! Bana, sana verilmeyen bir ilim verildi. Bana tâbî ol; seni sırat-ı müstakîme ulaştırayım. Babacığım, şeytana tapma! Çünkü şeytan, Rahmân’a isyân etmiştir. Ey babacığım! Doğrusu ben sana Rahmân’dan bir azap dokunup da şeytana dost olmandan korkuyorum!” (Meryem, 42-45)

Âzer ise kızarak:

“«–Ey İbrâhîm! Sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (onlara dil uzatmaktan) vazgeçmezsen, and olsun seni taşlarım. Uzun süre benden ayrıl; git!» dedi.” (Meryem, 46)

Fakat İbrâhîm -aleyhisselâm-, Âzer’e yine yumuşak bir üslûbla mukâbele etti:

“İbrâhîm: «Sana selâm olsun! Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. Çünkü O, bana karşı çok lutufkârdır.» dedi.” (Meryem, 47)

Ve babasının affı için duâ etti. Ancak duâsı kabûl edilmedi. Çünkü babası Allâh düşmanıydı. İbrâhîm -aleyhisselâm- bunu iyice anladığında duâ etmekten hemen vazgeçti. Zîrâ kâfirlerin affı için değil, ancak hidâyetleri için duâ edilirdi. Kur’ân-ı Kerîm bu husûsu şöyle bildirir:

“Cehennem ehli oldukları açıkça belli olduktan sonra, akrabâ dahî olsalar, (Allâh’a) ortak koşanlar için af dilemek, ne peygambere yaraşır, ne de mü’min­lere! İbrâhîm’in babası için af dilemesi (ise), sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Onun Allâh düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan (hemen) uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrâhîm, çok yumuşak huylu ve pek sabırlı idi. (et-Tevbe, 113-114)

“O, babasına ve kavmine: «–Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor?» dedi. Onlar: «–Biz, babalarımızı bunlara tapan kimseler olarak bulduk.» dediler. (İbrâhîm:) «–Doğrusu siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesi­niz.» dedi. Kavmi ise: «–Bize gerçeği mi getirdin, yoksa oyunbazlardan biri misin?» dediler. (Bunun üzerine İbrâhîm): «–Hayır, sizin Rabbiniz, yarattığı göklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna şâhidlik edenlerdenim.» dedi.” (el-Enbiyâ, 52-56)

“O (İbrâhîm), gizlice onların tanrılarına sokuldu: «Yemez misiniz?» dedi. (Cevap gelmeyince) «Neyiniz var ki konuşmuyorsunuz?» dedi ve gizlice üzerlerine yürüyüp sağ eliyle onlara kuvvetli bir darbe indirdi.” (es-Sâffât, 91-93)

“Sonunda (İbrâhîm) onları paramparça etti. Yalnız en büyüğünü, belki ona mürâcaat ederler diye bıraktı. (Putları kırılmış gören halk:) «–Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak ki o, zâlimlerden biridir.» dediler. (Bir kısmı:) «–Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrâhîm denilirmiş.» dediler. «–O hâlde O’nu hemen insanların gözü önüne getirin; belki şâhidlik ederler.» dediler. (Sonra İbrâhîm’i oraya getirtip:) «–Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrâhîm?» dediler. (O da:) «–Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi eğer konuşuyorlarsa onlara sorun!» dedi. Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) «–Zâlimler, siz­lersiniz sizler!»[3] dediler. Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: «–Sen bunların konuş­madığını pek âlâ biliyorsun!» dediler. İbrâhîm: «–Öyleyse, Allâh’ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar veremeyen bir şeye hâlâ tapacak mısınız?» dedi. Size de, Allâh’ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz akıl­lanmaz mısınız?” (el-Enbiyâ, 58-67)

“Allâh’ın kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) vermesi sebebiyle şıma­rıp Rabbi hakkında İbrâhîm ile tartışmaya gireni (Nemrûd’u) görmedin mi! İşte o zaman İbrâhîm: «Rabbim hayat veren ve öldürendir!» demişti. O da: «Ben de hayat ve­rir ve öldürürüm.» demişti. İbrâhîm: «Allâh güneşi doğudan getirmektedir. Haydi sen de onu batıdan getir!» dedi. Bunun üzerine kâfir şaşırıp cevap veremez hâle geldi. Allâh zâ­limler topluluğunu hidâyete erdirmez.” (el-Bakara, 258)

“İşte o zaman, biz O’na hilim sâhibi bir oğul müjdeledik. Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince (babası): «Yavrucuğum, rüyâda seni kurban ettiğimi görüyorum; bir düşün, ne dersin?» dedi. O da cevâben: «Babacığım, sen emrolunduğun şeyi yap! İnşâallâh beni sabredenlerden bulur­sun!» dedi. Her ikisi de teslîm olup, (İbrâhîm) onu alnı üzerine yatırınca: «Ey İbrâhîm, rüyâyı gerçekleştirdin. Biz ihsân sâhiplerini böyle mükâfatlandırırız. Bu gerçekten çok ağır bir imtihandır.» diye seslendik. Biz oğluna bedel O’na büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında O’na (iyi bir nam) bıraktık: «İbrâhîm’e selâm olsun!» dedik. (İşte) Biz ihsân sâhiplerini böyle mükâ­fâtlandırırız. Çünkü O, bizim mü’min kullarımızdandı.” (es-Sâffât, 101-111)

NOT: Okumak, yazılı kaynaklardan faydalanmak, bilgilerimizi güçlendirir. Sebep sonuç ilişkileri konusunda ufkumuzu açar, netleştirir.

İYİ BAYRAMLAR-BİLKE

 
Yorum yapın

Yazan: 26 Haziran 2023 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , ,

NEMRUT DAĞI VE ÇİĞ KÖFTE EFSANESİ

09.07.2022- BİLKE

Zamanımızdan 4000 yıl önce, İbrahim Peygamberin kabede putları kırması, insanların elleriyle yaptığı putlara tapmamasını öğrettiği bilinen bir gerçektir. İbrahim peygamberin kurban kesilmesi ile ilgili yaşadığı ise dünya insanlarının İNSAN KURBAN ETME ritüeline son vermesi dönemini başlatmıştır.

Adıyaman’da (eski adıyla Komegene Krallığı) Nemrut harabelerini gezenler yöredeki tarihi olayları da bilirler. İbrahim peygamber ve ÇİĞ KÖFTE arasındaki ilgiye değinmek istiyoruz bu gün. Doğanın hafızası, insan hafızası gibi her şeyi çok güzel kaydediyor. Yaşanmış gerçek bu güne kadar nasıl gelmiş, akademik bir makaleye bakalım isterseniz:

Çiğ köftenin ortaya çıkış hikâyesi inanışa göre şöyledir:
“Adıyaman yöresinde eski bir medeniyetin kralı olan Kral Nemrut, Hz. İbrahim’i tek tanrıya inandığı için yakmaya karar verir. Halkına verdiği emir ile krallıktaki bütün ağaç ve odun parçalarını büyük bir meydanda toplatır. Evlerde yemek pişirmek için odun parçası kalmamıştır ve ateş yakılmasını yasaklamıştır. Hz. İbrahim’i yakmak için meydana toplanan ağaç ve odun parçaları yakılacak tek ateştir. Halk kralın emriyle günlerce tahta parçalarını meydanda toplamıştır. Dağda avlandığı için bu emirden habersiz olan bir avcı, avladığı geyiği evine getirerek eşinden pişirmesini ister. Eş, kralın ateş yakma yasağını anlatır. Avcı da çaresiz emre itaat eder. Avcı geyiğin sağ arka budunu ayırır, ince ince taşla döverek ezer. Bulgur, biber ve tuz katarak, ezdiği et ile bunları iyice yoğurur. Çiğ köftenin ilk kez bu avcı ve ailesi tarafından yapıldığı rivayet edilir”(https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1254209) (Cilt:17 Sayı: 2 / Ekim 2020- İnönü Üniversitesi, Doç. Dr. Muhammet Fatih ALKAYIŞ)

Okurlarımıza, takipçilerimize ve herkese huzurlu, mutlu, sevgi dolu bayram geçirmelerini dileriz. BİLKE


 
Yorum yapın

Yazan: 09 Temmuz 2022 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , , , , , ,