RSS

Etiket arşivi: sarıkaya anılar

PRAG’DA SİNOPSPOR ATKISI

11.01.2021-Şafak SARIKAYA

PRAG ve KAFKA

Sinop Spor Atkısı Prag’da

Prag’a daha önce gelmemiştim. Fazla zamanım yoktu, yine bir iş için gelmiş ve kısa zaman ayırmak zorundaydım.Prag, eski Çekoslavakya’nın bugünün Çek Cumhuriyeti ya da Çekya’nın başşehri. Birçok yere de yakın. Prag’da iken eski çalışma arkadaşım olan Gabor’u da görmeyi ihmal etmedim. Ona bir Sinopspor kaşkolu hediye ettim. Hatta farklı ülkelerden çocukların okuduğu okulun etkinliğine bile katıldım(1.resim), Gabor’un çocukları da orada okumaktaydı. Kendi ülkeniz dışında tanıdık bir sima görmek çok iyi gelmişti bana.

Prag’a geri dönersek, ilk görülmesi gereken tarihi Saat Kulesi’nin de yer aldığı Eski Şehir Meydanı yani Old Town Square (Staromestske Namesti (Old Town Square)). Buraya ayak basıp da o turist kalabalığının içine karışana kadar siz kendiniz de Prag’a gelip gelmediğinize emin olamıyorsunuz, o derece. Önce bi’ o Asyalı turistlerin arasında kalıp hepsinin fotoğraf karelerinde ölümsüzleşin, sonra anlarsınız. Eski Şehir Meydanı’nda mutlaka görülmesi gereken yerler, Astronomik Saat ve kule ile Tyn Kilisesi. 15. yüzyıldan kalma işlemeleri, eski meclis salonu, Çıkma Pencere Şapeli gibi bölümlerini görmeden ayrılmamanızı önereceğim yapının en ilgi çekici bölümünü ise 14. yüzyılda yapıya eklenen kulesi ve üzerindeki Astronomik Saat oluşturuyor.

Tyn Kilisesi ise, yapım süreci 14. yüzyılın ortasında başlayıp 16. yüzyılın ilk yıllarında tamamlanan Tyn Kilisesi, Âdem ve Havva adlarını taşıyan 80 metre yüksekliğindeki ikiz kuleleri ve Gotik dış mimarisiyle kentin en görkemli yapılarından biri olarak gösteriliyor. (3. ve 8.resim)Charles Köprüsü (Bridge):Prag’da gezilecek yerler listemizde şehir simgesi olarak kabul edilebilecek yer 516 metre uzunluğundaki Charles Köprüsü.(4.resim) Burası Old Town Meydanı tarafı ile kalenin bulunduğu tarafı bağlayan pek çok açıdan görmeniz gereken bir nokta. 1342’de yaşanan sel felaketi sırasında ağır hasar gören Judith Köprüsü’nün yerine yapı, IV. Charles’ın emriyle 1357-1402 yılları arasında inşa edilmiş. Yapılmasını emredenin adıyla anılmaya 1870’de başlanan köprünün her iki yakasında savunma amaçlı kuleler bulunuyor. Ayrıca üzerinde Hz İsa’nın yanı sıra aziz ve azizelerin betimlendiği 30 heykel yer alıyor (bir tanesi muhtemelen Osmanlı olmalı) hem de kulesine çıkabiliyorsunuz. (5.resim)Köprüden karşıya geçip sağa, Kafka Müzesi’nin olduğu noktaya doğru yürüdüğünüzde aşağı doğru inen bir yol göreceksiniz. Bu nokta tam olarak Vltava Nehri kenarında ve Charles Bridge View Point diye geçiyor. Köprüyü fotoğraflamak ve kaz saldırısına uğramak için iyi bir nokta. Evet kazlar biraz agresif.

Franz Kafka, tuhaf veya sürrealist ön yargılarla ve anlaşılmaz sosyal-bürokratik güçlerle karşı karşıya kalan izole kahramanlara sahip eserlerinde, yabancılaşma, varoluşsal kaygı, suçluluk ve saçmalık temalarını keşfetme olarak yorumlayan, 20. Yüzyılın en önemli edebiyatçılarından biri, Kafka aynı zamanda sigortacı, meslektaşım yani.

40 yaşında veremden ölmüş (03.06.1924)“Dayanılmaz olan aslında yaşam değilmiş, insanlarmış.” Ve “ Her şeyim tastamam. Sadece bir daha kendime ihtiyacım var.” Gibi tanınmış sözler ona ait.Kafka Müzesi:Kafka’nın hayatı ile ilgili daha fazla bilgi almak istiyorsanız doğru adres burası. Kafka’nın yaşamını, Prag’ın Kafka ve yazdıkları üzerindeki etkisini, hatta yazarın kendi el yazısı ile yazılmış notlarını ve çalışmalarını görebilme imkanınız bile var. Kafka müzesi bilindik müzelerden farklı bir müze. İçeride daimi sergi bulunmasına rağmen genellikle Kafka’nın mektupları, kitapları, taslaklar, notlar gibi eşyaları sergilenmekte. İçerisi oldukça karanlık ve kasvetli bir ortam. Tül üzerine yansıyan görüntüler ve ilginç müzikleri ile kendinizi bir Kafka romanının içinde hissetmeniz mümkün.

Müzeye geldiğinizde Milena’ya yazılan mektupların orjinallerini görmek ilginç. Bu ikilinin hikayesi ise şöyle; Kafka, Prag’da bir dost meclisinde gazeteci Milena Jesenska ile tanışıyor ve O’ndan öykülerini Çekçe’ye çevirmesini istiyor. Bu çeviriler sırasında ise Viyana’da yaşayan ve o sıralarda evli olan Milena ve nişanlısı olan Kafka birbirlerinden etkileniyor ve aşık oluyorlar. Daha sonra birbirlerine hem yazdıkları yazıları göndererek hem de aşklarını anlatarak oldukça etkileyici mektuplar yazıyorlar.Müze’de merdivenlerden indiğinizde bambaşka bir bölüm karşılıyor bizi. Burada duran ve arada bir çalan telefon ahizesini kaldırdığımızda muhtemelen Almanca olan bir ses duyuluyor.

Eğer ilginizi çekerse Prag’ın en dar sokağı olan U Luzickeho Seminare adlı sokak o kadar dar ki, sokağın bağında ve sonunda trafik lambası var. Bu şekilde aşağıdan ve yukarıdan aynı anda insanların sokağa girmesinin ve ortada bir yerde kilitlenmesinin önüne geçilmiş.Prag Kalesi:Yürümekten yorulmadıysanız, Kampa Island’da biraz soluklandıktan sonra St. Nicholas Kilisesi’ni de şöyle bir görüp Prag’ın en güzel sokaklarından biri olan (ki bu şehirde bu oldukça iddialı bir laf, düşünün o derece) Nerudova Sokağı üzerinden kaleye doğru yukarı çıkın. Prag Kalesi’ne görüyorsunuz. Burada görmeniz gereken St. Vitus Katedrali, St. George’s Bazilikası, Old Royal Palace gibi pek çok nokta var. Ayrıca aşağıda bahsedeceğimiz Ulusal Galeri’nin 6 lokasyonundan biri de burada yer alıyor. Son olarak Golden Lane’i de gördünüz mü burayı büyük ölçüde keşfetmiş olursunuz. Golden Lane, zamanında Kafka’nın 22 numaralı evde yaşadığı, tarihi oldukça eskilere dayanan pek şirin bir sokak.45 hektarlık alana yayılan ve içerisinde tarihi saraylar, ofisler, askeri yapılar, bahçeler, dini yapılar barındıran arazisi sayesinde dünyanın en büyüklerinden birisi olarak anılan Prag Kalesi, Premysl Hanedanı tarafından 9. yüzyılda inşa ettirilmiş. Geçmişte Bohemya Krallığı’nın ve Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nun yönetim merkezi olarak kullanılan gösterişli yapının bir bölümü, günümüzde Çekya Cumhurbaşkanı’na tahsis edilmiş.Aziz Vitrus Katedrali, Ülke yönetimini devralan kral ve kraliçelerin taç giyme törenlerine sahne olmuş, bazılarının ebedi istirahatgahı konumundaki Aziz Vitus Katedrali, 1344 yılında inşa edilmeye başlanmış. Yaklaşık 600 yılda tamamlanabilen katedral Neo-Gotik ağırlıklı olmak üzere Rönesans ve Barok tarzları kullanılarak inşa edilmiş.

Petrin Tepesi ve Gözlem Kulesi:15. yüzyılda üzüm bağları ile ünlenen Petrin Tepesi, 1825 yılında halka açılmış. Her yıl 1 Mayıs’ta Pagan ritüelleri ile ilgili kutlamaların gerçekleştirildiği 300 metre rakımlı tepeye yerel halk ve gezginler hem temiz havası hem de manzarası nedeniyle gelmeyi tercih ediyor. (10.resim)1891 yılında hizmete alının füniküler aracılığıyla ulaşabileceğiniz yükseltinin üzerinde Aynalar Labirenti, Strahov Stadyumu, Açlık Duvarı, Karel Hynench Macha Heykeli ve Aziz Laurentius Kilisesi gibi görülmeye değer yapı ve eserler bulunuyor.Tabi ziyaret edilecek birçok yeri barındıran tepeyi manzara izlemek için gelenlerin ilgisini daha çok Petrin Tepesi Gözlem Kulesi çekiyor. (Burada öğrenci değimi için gelen Türk öğrencilerle karşılaştım, biraz sohbet ettik.)Strahov Manastırı ve Strahov Kütüphanesi , Letna Park , Dancing House, Mucha Müzesi, Zizkov Bölgesi, Karlin Bölgesi, Kampa Adası, John Lennon Duvarı, Mala Strana diğer gezilebilecek yerler arasında.Jaroslav hasek’in ünlü roman kahramanı Aslan Asker Şvayk (Svejk) resmini de gördüm.(12.resim) Karlovy Vary’ye gidemedim zamanım olmadı.Gezebileceğimiz nice güzel günlere…Sağlıcakla Kalın!

1- https://gezipgordum.com/prag-gezilecek-yerler/2- https://oitheblog.com/2017/07/17/pragda-gezilecek-yerler/3- https://gezente.com/franz-kafka-muzesi-prag/https://tr.wikipedia.org/wiki/Franz_Kafka

 
 

Etiketler: , , ,

ABD RADAR ÜSSÜ ANILARI

Cafer SARIKAYA ANILAR 1959 24.10.2020

Hasan ağabeyin iyiliğini hiç unutamam. Ona vefa borcumu nasıl öderim diye fırsat kolluyordum. Hala radarda çalışıyorum, işim iyi ve radarda güvenilir isim yaptım. Bu sayede Amerikalıların önem verdiği yüksek rütbeli bir subay yanıma gelip kiralık ev sordu. Komisyon alanlar, fahiş fiyat verenler çoktu. Bu anlamda bana güveniyorlardı. Hasan ağabey bir ara kiralık evim var demişti.  Ben subaydan önce gittim ve eve baktım. Çok güzeldi. Kira için subayı önerdim o da kabul etti. Subay da evi beğendi. Hanımı gelecekmiş, onun için çok inceliyordu. Hanımına denize nazır tam beğeneceğin ev tuttum, önünde iskele var diye anlatıyor, beğenecek diye yerinde duramıyordu. Hanımı gelmeden evi dekore etmeye başladı.

Odanın birinin tabanına oda büyüklüğünde bir küvet koydurdu. 8- 10 tane yataklı divan koydu. Bu divanlar çok değil mi deyince, hanımı Mary’nin öğretmen olduğunu söyledi ve “Mary gelince bunların üzerinde sevişeceğiz” dedi. Amerikalıların konuşma tarzları, tavır ve davranışları hakkında her gün yeni şeyler öğreniyordum. Evin her tarafını çok güzel dekore ettirdi. Ve hanımı geldi. Hakiaten hanım batılı bir kadın değil de, sanki bildiğimiz bir aile hanım efendisi idi. Ahlak sahibi, olgun, terbiyeli bir hanımdı.

Biz onlara onlar da bize gelirler, ailece görüşürdük. Hasan ağabeyin kızı evleniyordu. Onları Osmaniye köyüne düğüne götürdüm. Her şeyi beğendiler ama silah atılmasını hiç hoş görmediler. Subayın görev süresi doldu ve gitti. Hasan abi hem onların insanlığına hem de benim gösterdiğim davranışa nerede ise ağlayacaktı. Önceden kira için bir başkası aracı olmuş, Amerikalı birini oturtmuş ama Hasan ağabey bu işten çok pişman olmuştu. Benim bulduğum subaydan memnun kaldı ve bana da fazlası ile vefa borcumu ödediğimi söyledi.

Osmaniye köyünde düğün Mary kütük üzerinde oturuyor eşi Herald fotoğraf çekiyor

Daha önceki konumuza geri dönelim. Sanırım 1958- 59 idi, çamaşır işinde eşim çok yoruyor. Ailece tanıdığımız güçlü kuvvetli bir kadın, bu işi ben de yaparım diyor. Fakat bizim hatun o kadının hareketlerini tasvip etmiyor. Kadının eşi ile araları yok, boşanmayı planlıyorlar. Sohbetlerimiz sürerken kadın tabi biraz ileri gidiyor. Haline bak halıya sarıl derler ya. O cinsten değil.  Haline göre biraz hızlı yani, sözü sohbeti çok iyi, bunun yanında bir de sigara içiyor. O zaman ben de sigara içiyorum. İçerken kadına da uzatıyorum, onun sigarasını da yakıyorum.

Geceleri bize oturmaya geliyor sohbet ediyoruz. Benim hanım onun sigarasını yaktığımı görünce sinirlenip çakmağı elimden kaptığı gibi atıp fırlatmaz mı. Aslında benim davranışlarım kadına çamaşır işini yaptırmak içindi. Galiba Emine hanımı biraz şımartmış oldum. Ama amacım işimizi büyütmekti. Emine hanım eşimin tepkilerine hiç aldırmıyordu. Bu sefer bir de hem iş yaparım hem de bu evde yatıya kalırım düşüncesindeydi.

“Muhtacım, biliyorsunuz ki kocamla aram yok, çocuklarımın da bana faydalı olacak durumları yok. Onlar da bana muhtaç”. Ne olursunuz gibilerinden açıkça merhamet dileniyordu. Benim de yüreğim yufka hiç garibanları reddedemiyorum. Ama öbür yanda hanım bir türlü eve gelmesini istemiyor. İşi nerede isterse orada yapsın, ama eve gelmesin diyor. Komşularımız da aynısını diyor. Sakın kadını eve alma diyorlar.

Çadırda “hause boy” görevim sürüyor.   Bu sefer ev sahibimin ve arkadaşlarının işine son verdiler.  Hemen akabinde ev sahibim işten çıkışına bozularak bana evden  çıkacaksın demez mi? Olurdu olmazdı derken epeyce gün aldık. Ev sahibinin hanımı benim hanımı rahatsız ediyor. Ya askıdaki çamaşırları topluyor, ya yere atıyor, veyahut da yok ediyor. Güya kocası radardan çıkmış, ben neden müdahale etmemişim? Elimden gelse yapmaz mıyım?

Aslı hiç de öyle değil. Onların işi de benim işim de askerlerin kalmalarına bağlı. Askerler zaten senelik kalıyorlar, yerlerine gelen olmayınca onların da işleri bitmiş oldu. Ama anlatamadım, tekrar işe al o zaman diye sitem ediyordu. Benim hiç kimsem yok, 27 yaşlarında ailemi geçindirme derdindeyim.

Bir gün ev sahibime “beni ve hanımı da rahatsız ediyorsunuz bak Mehmet ağabey ben sana kolaylık gösteriyorum. Hemen ev bulamıyorum, sen bul çıkayım veya bizi rahatsız edip durma. Böyle devam edersen sabrımı taşırıyorsun. Ya da mahkemeye ver bu işi mahkemede çözelim” dedim.

O zaman da insanlar eski evleri, kullanılmadık bodrumları ev yapmaya çalışıyorlar. Sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Bizi ev sahibi mahkemeye verdi. Ev sahibi evi kendim kullanacağım diye açmış davayı. Git gel mahkemeye, hakim bana “ bu adamla uğraşmaya değmez sen akıllı birisin 3 ay mühlet veriyorum, dedi. Ben de peki deyip imza verdim. Meğer büyük hata etmişim. 3 ay bitti, ama ben gene ev bulamadım. Çamaşır işi, radardaki iş hiç boş zaman yok ki. Ne zaman ev arayayım. Bu sefer kanun bana evi boşalt demez mi. Ben gittim hakime hakim “imza vermeseydin, sokağa taşınacaksın” dedi.

Derken bu sıkıntıda bir tanıdık, bir ev var dedi. “Sana yetmez ama iyi bir yer bulana kadar buraya taşın” dedi. Hemen taşındık. Ev sahibi Mehmet ağabey benden sonra evi hemen kiraya verdi. Ben o kadar zor durumda kalmıştım ki, çok canım yandı. Madem kiraya verecektin beni neden çıkardın diye üzüldüm. Avukata danıştım ve ev sahibini sulh cezaya verdim. 3-4 celsede adam 6 ay hapis ve ağır para cezası ile hüküm giydi. Bu sefer o düştü telaşeye.

Bizi dağ başından gelmiş köylü diye hor görüyor, bir menfaat varsa ben faydalanayım istiyordu. Parayı nereden bulup ödesin. Kendisi emekli gardiyan. Mahkumlar duymuşlar hüküm giydiğini “emin billah buraya gelirse ölüsü çıkar” diyorlar. Çünkü kendisi ceza evinde gardiyan iken hükümlüleri falakaya yatırıp da dövdürürmüş. Onlar da onun içeriye geleceğini duyunca şimdi sıra bizde, kızılcık sopa ile falakada adam dövmek neymiş nasıl oluyormuş gelince gösteririz diyorlar. İşte korkudan 6 aylık hapis cezasını Boyabat’a aldırmış. Zaman ona yardım etti de 1960’ta ihtilal olunca 2 ay ile çıktı. Bu başımdan geçen olaylar işimin dışında oluşan olaylar. Ben geçim derdindeyim, başımızdan da ekstra bela eksik olmuyor.

İşimde daha fazla kazanmanın yolunu bulabilmem için daha çok askerin işine bakmam lazımdı. Daha çok insan, daha çok para demekti. Çamaşır işine devam ediyoruz, lisanım da hayli ilerledi. Çünkü asker çok olduğu için konular konuşmalar da fazla oluyordu. Hem kazancım hem de lisanım artıyordu. İşim okul gibiydi. Hem çalışıyor hem de dil öğreniyordum.

Kocaman uzun tek katlı tahta barakaların içinde 30-35 asker yatıyor dinleniyordu. Bunların yanında bir sürü eşyaları, müzik aletleri vardı. Askerlerin hepsi birden işlerine gitmiyorlar, vardiyalı çalışıyorlardı. Sabah işe geldiğimde önce boş olan bölümlerin temizliğini yapıyorum, sonra masa, komedinler ve müzik aletlerinin tozunu alıyordum.

Böyle belki de 1-2 sene geçti. Bir gün gene iş yapıyorum, müzik dinledikleri güzel bir pikap var. Telaştan o büyük pikabı düşürdüm. Oda aksi gibi ters bir askerin değil mi. Tuttu bana yenisini alacaksın demez mi? Sinop’ta ne arasın o zaman pikap, nereden bulurum. Ben anlatıyorum, o yenisi diye tutturuyor. Başkaları araya girip işi halletti. Zaten aksi birisi dedim ya. Hem eski pikabı vermiyor, hem de yenisini alacaksın diyor.

Bu sorunu subayların sayesinde çözdük. Subaylar benim canla başla çalışmamı görüyorlar ve beni seviyorlardı. Subay gazinosunda çalışmamı istediler. Buradaki işim de aynıydı. Gazinonun tüm sorumluluğu benim üzerimdeydi. Lisanım da hayli ilerledi.

devamı var

 
2 Yorum

Yazan: 24 Ekim 2020 in Cafer Sarıkaya ANILAR

 

Etiketler: , , , , , ,