RSS

Etiket arşivi: sinop kültürü

SİNOP’TA SAC MANTISI KÜLTÜRÜ VE TARİHİ

29.05.2022- Ayşe Yaşar SARIKAYA

Sinop mutfak kültürü alanında çalışma yapan herkese teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum. Türküler, giysiler, yemekler, sözcükler coğrafyalarda gezginler gibi dolaşırlar. Gittiği her yerde coğrafyadan ve orada yaşayanlardan yeni ekler alarak yepyeni bir biçime bürünürler. Sac mantısını ilk defa, 2019 yılında Ayancıklı şef Özden KILIÇ’tan duydum. Ö.KILIÇ, Ebru AKEL’İN sunduğu Kendine İyi Bak TV Programına konuk olarak katılacaktı. Sinop kültürü ve tarihi hakkında bilgi alış verişinde bulunduk ve o zaman Bir İnci Memleketim kitabımda olan gerekli bilgileri kendisiyle paylaştım.

Sinop için çok güzel ve özel bir tanıtım programı oldu. Hem kestaneli baklava, hem de sac mantısı çok dikkat çekti. Sinop ilçe ve köylerinde bilinmeyen yemek çeşitlerini Sinop’a kazandırmak gerekiyordu.

Özden KILIÇ Ayancık giysisi ile programda

Ebru Akel sac mantısı yerken

Bu yemekleri kimden derlediğini ve kültürün Ayancık Kozsökü Köyüne nasıl geldiğini öğrenmek istedim. Şef Özden KILIÇ, derlediği SAC MANTISI yemek türünü kayda aldı ve bizimle paylaştı. Değerlerimizi koruduğu ve Sinop’a kazandırdığı için kendisine çok teşekkür ediyorum.

SAC MANTISI KÜLTÜRÜ AYANCIK KOZSÖKÜ KÖYÜ

ARAŞTIRMA VE DERLEME Özden KILIÇ

Sac mantısı kendimi bildim bileli evimizde yapılan bir yemek çeşididir. Çocukluğumda, annem bizim okuldan gelmemizi bekler ve biz de yapımı zahmetli olduğu için ona yardım ederdik. Aradan yıllar geçti, ben sac mantısı yapmaya devam ettim, kültürü de hiç unutmadım.

2009 yılında aşçılık yapmaya başladım. Sinop mutfağının yöresel yemeklerini yaparak unutulan bir çok yemeğimizi gün yüzüne çıkarmaya çalıştım. Benim kaynak kişim annemdir (68 yaşında Fikriye Öner), sac mantısını ondan öğrendim. Anneme kimden öğrendiğini sorduğumda, annesinden öğrendiğini anlattı (anneannem Elvide Öztürk şimdi 80 yaşında).

Anneannem de sac mantısı kültürünü genç bir kız iken, 75 yaşlarında olan babaannesi Ayse Çilesiz’den öğrenmiş. Sac mantısı kültürünün 3 kuşak öncesinden bu güne kadar geldiğini öğrendim.

Davutoğlu sülalesi diye bilinen sülelemizi geriye doğru araştırdığımda, önce Üsküdar daha sonra Kastamonu oradan da Sinop Ayancık Kozsökü Köyüne yerleşip hayatlarına burada devam ettiklerini öğrendim. Dedeler kasap ve maddi durumları gayet iyi olduğundan, sac mantısını haşlama kemikli etle veya kuşbaşı ile zenginleştirmişler ve düğün yemeği olarak hazırlamışlar. Bizler de bu yemeğin unutulmaması için yapmaya ve tanıtmaya devam ediyoruz. 2019 tarihinde Show TV yayınlanan Ebru Akel’in sunduğu Kendine İyi Bak TV Programında bana ait olan MANTININ ŞAHI sloganı ile ilk defa sac mantısını Türkiye’ye tanıtmış olduk. ”

Bu bilgiler ile Kültür Bakanlığı Folklor Araştırmacısı arkadaşlarımla görüştüm. Sac mantısı yemek türünün hangi yörelerde yapıldığını sordum. Türkiye genelinde mutfak çalışması yaptıkları için, hemen o yemek çeşidi KASTAMONU ilinde börek olarak yapılıyor dediler. Özden Hanım’ın 3. kuşak akrabalarının yüzlerce yıl önce Kastamonu’dan Ayancık Kozsökü Köyüne gelerek, kültürü de Kastamonu’dan Kozsökü Köyüne getirdikleri anlaşılmış oldu.

Sinop literatürüne yeni bir yemek türü kazandıran Sef Özden KILIÇ’A teşekkür ediyor, çalışmalarında başarılar diliyoruz.

programı izlemek isteyenler işte o program:

 

Etiketler: , , , , , ,

MUZAFFER İNANIR

“Ormandan ağaç alıp ondan kömür yapılır, satılırdı. Sinop’a onun ustaları gelirmiş. Odunlar havasız yerde için, için yakılır kıvamı gelince delikleri kapatılıp söndürülürmüş. Kül olmaz, kömür olurdu. Onu merkeplerle atlarla çuvallarda satarlardı, isteyen alırdı. Evlerde maltızlarda kullanılırdı.”

“Terkos yoktu. Zeytinlikten su gelirdi. Depolara dolardı. Biz çeşmeden alıyorduk. Para ile su taşıyıcıları vardı. Günlük kullanmaya, çamaşır yıkamaya para ile merkeple Hüseyin efendi isminde biri vardı o getirirdi. Ondan alırdık. Çok ihtiyacımız olursa bir sefer daha getirtirdik. Şimdiki gibi büyük pazar yoktu. Kaleyazısında çeşmenin etrafında bir pazar vardı. Bir de halin arkasında meyve pazarı olurdu.”

öğrtmn mzffr

muzaffer hoca

 

MUZAFFER ÖĞRETMENİM

İstiklal İlkokulu öğrencisiyken, unutamadığım öğretmenlerden biri olan Muzaffer öğretmenimle 2007 Haziranında görüştüm. Benim sınıf öğretmenim değildi ama hanımefendi, saygın kimliği ile her öğrencide iz bırakmıştı. Ona, eski yıllarda şehir merkezinde yaşam konusunu sordum. Eski Sinoplu olduğunu bildiğim için onun neler anlatacağını merak ediyordum. Kendisini, belediye binası karşısındaki ahşap evinde ziyaret ettim. Yaşlansa da yine çağdaş, asil ve zarifti. Kapının önündeki taş sahanlık tertemizdi. Hani halk arasında “yoğurt dök yala” sözü vardır ya. Öğretmenimin evinin her köşesi işte öyleydi. Konu eskilerden açıldı ve ailesinin hikayesi ile söze başladı:

“Dedem Çanakkale 57. alayda subaymış. Dedem Sinoplu. Sülaleye Hacı Karamamet derler. Aile tamamen Sinop yerlisidir. Dedemin Üsküdar Beykoz’da evi var. Ben Beykoz doğumluyum. Dedemin soyadı İnanır’dır. O zaman büyük annemler İstanbul’da oturuyorlar, Dedem Galiçya’da, Trablus’ta, Çanakkale’de, Halep, Şam’da savaşmış. Büyük anneme İstanbul’da ev satın almışlar. Dedem Trablusgarp’ta İngilizlere esir düşünce, Mısır’da 4 sene esir kalmış. Dedemin madalyası 1916 tarihli. Savaştan savaşa gitmiş, Sinop’a geldiğinde çok yorgundu. Benim adımı da o koymuş. 1924’te ismi ile geldi diye, cumhuriyet kurulduğu için muzaffer olduk zaferi kazandık diye adımı Muzaffer koymuş.   

Annem evleniyor. Halin arkasında ahşap bir ev vardı. Dedem Sinop’a gelince babama işte size ev güle güle oturun diyor. Yangın olunca o ev yanmış, annem ev satılınca para getirmişti. Aradan zaman geçiyor, sebep nedir bilmiyorum babam evi eşyayı topluyor, çeyiz sandığına varıncaya kadar alıp hepimizi memleketi olan Sivas- Şarkışla’nın köyüne götürüyor. Orda kayınvalide, görümce, amcaları yer ve köy evi veriyorlar.  Aile babamı annemden kaçırıyor, annem garip kalıyor. Bir amcam bizimle ilgilenirmiş sadece. Annem perişan olmuş, dedemi haberdar etmiş. Annemin Şarkışla’daki durumunu öğrenince, dedem durumu askeriyeye bildiriyor. Kızım 2 çocukla Sivas’ta bakımsız bir durumda kaldı diyor. Asker köyde kapıya dayanıyor, annemi ve 2 çocuğu alıyor. Üstümüzde başımızda ne varsa o şekilde çıkıyoruz. O zaman daha okula başlamamıştım. Eşyalarımızı bırakıp Sinop’a geliyoruz. Dedem tek kızım var, onlara ben bakarım diyor. El birliği ile akrabalar yardım ediyor. Annem boşanma için dava açıyor, belki nafaka alırım diye.

Dedem bizi Sinop’ta büyütüyor. Askeriyeden emekli olup ev alıyor. Satılınca kuran hocası Musa Hoca almıştı. 18 sene sonra kapıya amcam geliyor. Ben çocukları almaya geldim diyor. Annem gelirken hamile imiş. Dedem ne yüzle geldin diyor. Ben o zaman öğretmen okulu son sınıfta idim. Amcam bir gece kaldı gitti. Benim ilkokul öğretmenim, Zehra tarı idi. İlkokul, ortaokulu Sinop’ta bitirdim. Zaten Sinop’ta başka okul yoktu. İnebolu’da, Türkçe öğretmeni Sinoplu Dilaver Bey vardı. Ortaokulu bitiren gençler ya Kastamonu’ya, ya da İnebolu’ya giderlerdi. Sinop’a vapur gelirdi, Sinoplu çocuklar sırtlarında torbaları, lise okumak için İnebolu’ya giderlerdi. Dilaver Bey onlara kucak açtı. Dilaver Bey benim 4. sınıf öğretmenimdi. İstiklalde öğretmendi sonra İnebolu’ya gitti.

Ben İstanbul Çapa Öğretmen okulunda 3 yıl okudum. Dedemin ahbabı çoktu, gündüzlü gittim. Çapa o zamanın üniversitesi gibiydi. Ben mezun olduğumda, köy enstitüleri binaları yeni yapılıyordu.  Mezun oldum 1943 yılında İstiklal okulunda göreve başladım. Ortaokul o zamanlar 3 yıldı. O zaman müdür Mithat Beydi. Önce Nuri Beydi sonra Mithat Bey oldu. Şimdiki Kültür Binası okuldu. Öbür bina tütün deposu idi. 2. dünya savaşında oraya asker koydular. Alayın yeri ise Boyabat’tı.

Sinop halkının giyimi eskiden çok güzeldi. Sinop erkeği ve kadını çok temiz giyiniyordu. Sinop belki de kıyafeti ve kültürü ile Karadeniz’in İstanbul’a ayar bir şehri idi.  Hanımlar üstüne manto, ayağına çorap giyer, pırıl, pırıl ayakkabısı ile dışarı çıkardı.

Hanımlar düğünde günlük giysi de giyerlerdi. Düğünün kınasında bindallı giyerlerdi. Gelin almada ise beyaz gelinlik. Benim büyük annem cumhuriyetten önce parlak saten kumaştan atlas gelinlik giymiş. O günlerin hamamlarını arıyorum. Terkos yoktu. Zeytinlikten su gelirdi. Depolara dolardı. Biz çeşmeden alıyorduk. Para ile su taşıyıcıları vardı. Günlük kullanmaya, çamaşır yıkamaya para ile merkeple Hüseyin efendi isminde biri vardı o getirirdi. Ondan alırdık. Çok ihtiyacımız olursa bir sefer daha getirtirdik. Şimdiki gibi büyük pazar yoktu. Kaleyazısında çeşmenin etrafında bir pazar vardı. Bir de halin arkasında meyve pazarı olurdu.

            Bizim İstanbul’dan getirilen 2 tane pompalı gaz ocağımız vardı. Arada havası kalır da pompalardık. Halk, yemeğini ocakta pişirirdi. Dağdan gelen odundan, kara kömür hazırlanırdı. Ormandan ağaç alıp ondan kömür yapılır, satılırdı. Sinop’a onun ustaları gelirmiş. Odunlar havasız yerde için, için yakılır kıvamı gelince delikleri kapatılıp söndürülürmüş. Kül olmaz, kömür olurdu. Onu merkeplerle atlarla çuvallarda satarlardı, isteyen alırdı. Evlerde maltızlarda kullanılırdı. Eskiden böyle yaşanırdı.”

Muzaffer öğretmenime sağlığında saygılarımı, sevgilerimi ve teşekkürlerimi sundum. Fakat kitap baskıya girmeden rahmetli oldu. Kendisini rahmetle, saygıyla ve hasretle anıyorum. Değerli öğretmenimin anlattıkları içinde, eski günler aydınlanıverdi. Anlatılanlardan, Sinop’un eskiden de bir memur şehri olduğu anlaşılıyordu.

Benim çocukluğumda, şehir merkezinde memur, esnaf ve radar işçileri yaşarken; adada hayvan beslenir ve bahçe yapılırdı. Annem süt ve yeşil sebzeyi, ada halkından satın alırdı. Bahçeler adı ile alınan yerde de, sebze ve meyve yetiştirilirdi. Bahçeler, toprağında iyi bahçe ürünü yetiştiğinden bu adı almıştı.(Yaşar SARIKAYA- Bir İnci Memleketim)

 
Yorum yapın

Yazan: 22 Mayıs 2015 in eski sinop

 

Etiketler: , ,

KÜLTÜR ARŞİVİMİZ

Her nerede yaşarsak yaşayalım, toprağı, havası, suyu, güneşi, bitkileri yani saymakla bitmeyecek her şeyi değerlidir. İnsan aklı ile neler üretmiş, neleri hayatı için faydalı hale getirmiştir.

Gerze Başsökü köyü ve GİYLE:

  

Mehmet ASLAN, Başsökü köyünde yaşıyor. Marangoz, Yangın bacası olan ahşap evler yapmış. Aklı ermediği, elinin yakın olmadığı bir iş yok.

 

DERNEĞİMİZİN HALK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARINDAN VE DERLEMELERİNDEN ÖRNEKLER

DERLENEN TÜRKÜLER

Nayniya Türküsü 1. ve 2. versiyon:

http://www.youtube.com/watch?v=a_kgqPyf-M0

http://www.youtube.com/watch?v=z7dH_CzPrdU&feature=related

DiriyallahTürküsü

http://www.youtube.com/watch?v=8ysaCUa5dIw

YÖNETİM KURULU BAŞKANIMIZIN ARAŞTIRMALARI:

Araştırmaların amacı, dernek tüzüğümüzde belirtilen hedefler arasında olan halk kültürlerinin korunması ve yaşatılmasıdır. Günümüz yoğunluklarında halk kültürleri unutulmuştur. Dağların ardında, yüksek tepelerde saklı gizli hafızalarda toprağa gömülmektedir. Özellikle Sinop yöresi halk kültürünün gün yüzüne çıkmaya ihtiyacı vardır.  Yöre yerel ağızları, kadın ve erkek giysileri, yerel kaynaklar….

Çekimlerde bu araştırmaları bulacaksınız…

SİNOP-GERZE KÖYLERİMİZDE HALKLA SÖYLEŞİLER

TATLICAK KÖYÜNDE SÖYLEŞİ

http://www.youtube.com/watch?v=d0yOriWjTvM&list=UUZO2Hm-qi-eCP4T9pVrPuwg&index=9&feature=plcp

http://www.youtube.com/watch?v=mELoxx5Hmwc&list=UUZO2Hm-qi-eCP4T9pVrPuwg&index=8&feature=plcp

ÇAĞLAYAN KÖYÜNDE SÖYLEŞİ

http://www.youtube.com/watch?v=NVnrfyPav94&list=UUZO2Hm-qi-eCP4T9pVrPuwg&index=5&feature=plcp

http://www.youtube.com/watch?v=iFn5eVdx5p4&list=UUZO2Hm-qi-eCP4T9pVrPuwg&index=6&feature=plcp

4km UZUNLUĞUNDA TAKIM ŞELALESİ

Bu şelale için araştırmacımız 2005 yılından beri Vali, Kaymakam, Muhtar, Kültür Müdürü arasında koşturup durdu. Şelale, eski ipek yolu üzerinde. Sarımsak Çayına kadar 4km mesafe hep şelale……

http://www.youtube.com/watch?v=pzdSx7IVCgI&list=UUZO2Hm-qi-eCP4T9pVrPuwg&index=7&feature=plcp

http://www.youtube.com/watch?v=6ndsiny5MUs&list=UUZO2Hm-qi-eCP4T9pVrPuwg&index=10&feature=plcp

GERZE ŞAN KAYASI

http://www.youtube.com/watch?v=WvhTcJOgLys&list=UUZO2Hm-qi-eCP4T9pVrPuwg&index=4&feature=plcp

 
Yorum yapın

Yazan: 04 Şubat 2012 in Kültür Arşivi

 

Etiketler: ,