RSS

Etiket arşivi: türkiye

O GÜN BÜTÜN TÜRKİYE YAĞMUR YAĞMADAN ISLANDI!

10 KASIM 2025-BİLKE

GÖNÜLDEN YAPILAN SAYGIDA BİRLİK OLANLARA SELAM OLSUN…

Screenshot
 
Yorum yapın

Yazan: 10 Kasım 2025 in Etkinlik

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

BENİM GÖZÜMLE CUMHURİYET

26.10.2025-Ayşe EKŞİ ELMACI

Cumhuriyet Benim Gözümle, Cumhuriyete günler kala kalemimden…

Cumhuriyet benim için sadece tarih kitaplarının satırlarında duran bir kelime değil…

O, çocukluğumun bayraklarla süslü sokaklarında, okul bahçelerinde yankılanan marşlarda, kalbime kazınan o tarifsiz coşkuda saklı bir değer.

Yıllar geçti, mevsimler değişti ama o ilk heyecanın yeri hiç değişmedi.

Benim kuşağım Cumhuriyet’i, bir tören gününden çok daha fazlası olarak gördü.

Biz onu büyüklerimizin gözlerindeki ışıkta, anlatırken seslerine karışan gururda tanıdık.

Cumhuriyet, bizim elimizde büyüyen bir emanetti — bazen sessizce, bazen coşkuyla ama hep kalbimizin tam ortasında taşıdık onu.

Zaman akıp gitti. Çocuklukta anlamını bilmeden sevdiğimiz o kelimenin ağırlığını, yıllar geçtikçe yüreğimizde hissettik.

Ben büyüdüm, Cumhuriyet de benimle birlikte büyüdü…

Artık o, sadece bir rejim değil; bir duruş, bir irade, bir nefes kadar yakın bir değer.

Hatırlıyorum…

İlk 29 Ekim törenine beyaz çoraplar, kırmızı kurdeleyle katılmıştım.

Elimde küçük bir bayrak vardı, yüreğimde ise kocaman bir heyecan.

O gün farkında değildim belki ama, o bayrak sadece elimde değil, kalbimde de dalgalanıyordu.

Bugün dönüp baktığımda anlıyorum ki, Cumhuriyet bir günde kutlanacak bir miras değil;

her sabah özgürce uyanabilmenin, düşüncelerini korkmadan söyleyebilmenin, eşitçe var olabilmenin adıdır.

Ve ben, bu topraklarda doğmuş bir kadın olarak, Cumhuriyet’in bana kattığı her değerin farkındayım.

Ne mutlu bize ki bu emaneti,

geçmişin fedakârlıklarıyla yoğrulmuş,

geleceğe umutla taşınan bir sevda olarak yüreğimizde yaşatıyoruz.

Yaşasın Cumhuriyet!

Nice 29 Ekimler gururla, coşkuyla, umutla…

 
Yorum yapın

Yazan: 26 Ekim 2025 in KONUK YAZARLAR

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

“KARUN KADAR ZENGİN OLMAK” NEREDEN GELİYOR

08.05.2025- Dünya Medeniyetleri Tarihi

Kroisos; Krezüs ya da İslâm kaynaklarında geçen adıyla Kârûn, zenginliğiyle bilinen Lidya kralı. MÖ 560-546 yılları arasında tahtta kalmıştır. Kroesus, Lidya´yı gücünün zirvesine taşımıştı.

Kral Krezüs zamanında Lidya, ticaret ve altın madenciliği ile çok zenginleşti. Batı Anadolu’daki Yunan şehir devletlerini istila ederek ve doğudaki seferleriyle devletinin sınırlarını şimdiki Kızılırmak sınırına kadar genişletti.

Mermnad Hanedanı’ndan gelen Kroisos Lidya kralı Alyattes’in oğluydu. MÖ 549’da Perslere karşı Babilliler, Mısır ve Sparta ile ittifak kurmuştu. Bu ittifaka güvenerek Pers İmparatorluğu’na savaş açtı. Kapadokya’ya saldıran Krezüs, Pers kuvvetleriyle MÖ 547’de Pteria Muharebesi’nde karşılaştı ancak savaş alanında iki taraf da kesin bir sonuç elde edemedi.

Beklediği yardım gelmeyince başkent Sard’a geri çekildi. Pers Kralı Sirus onu takip etti ve Lidya´yı Pers topraklarına kattı Antik çağın bilinen en zengin kralı olan Krezüs mitolojiye göre her tuttuğunun altın olması için ilâhlara yalvarır; bu dileği kabul edilince mutluluğa erişeceğini sanır. Ancak çok zengin olduğu halde mutluluğu bir türlü bulamayan kral acı içinde kıvranarak ölür.

Tarihçi Taberi efsane ve deyimlerdeki kişinin Musa zamanında yaşayan farklı bir kişi (Koreh) olduğuna inanmıştır. Kroesus, Arap, Yahudi ve Pers medeniyetlerinde Karun şeklinde anılmaktadır. Karun Hazinesi, çoğu MÖ 560-546 yılları arasında Lidya ülkesini yöneten Kroisos veya Krezüs (Karun) dönemine ait olan ve Uşak’ın 25 km batısında ve İzmir Karayolu üzerinde bulunan Güre Kasabası yakınlarındaki tümülüslerden 1960’lı yıllarda çıkarılarak ABD’ye kaçırılan ve 1993 yılında uzun bir hukukî süreç sonucunda geri alınan eserlerin toplu adı. Bazı kaynaklarda Lidya Hazinesi olarak da anılır. Hazinenin ele geçirilen kısmında yaklaşık 450 parça bulunur.

 
Yorum yapın

Yazan: 08 Mayıs 2025 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

BANKAYI SOYAN MI YOKSA MÜDÜR MÜ HIRSIZ?

29.01.2025Hayat Hikayeleri

Amerika’nın NewYork şehrinde bir soygun sırasında hırsız banka içindeki çalışanlara bağırmış; Kıpırdamayın! Para devletin, hayatınız da sizindir. Yani herkes sessizce uzansın..

“Buna anlık akılla ikna denir “
Hırsızlar çalmayı bitirince üniversite mezunu olan en genç hırsız, ilkokul mezunu en yaşlı olan hırsıza dedi ki; “Abi kaç para aldık sayalım.”
Liderleri olan yaşlı hırsız bozuldu ve ona dedi ki; Aptal mısın? Bu çok para ve saymamız uzun sürer, bu gece ne kadar para çaldığımızı haberlerden öğreneceğiz!

“Bunun adı tecrübe”
Hırsızlar bankadan çıktıktan sonra banka müdürü şube müdürüne polisi çabuk ara demiş. Ama şube müdürü ona bekle 10 milyon dolar alıp kendimize saklayalım daha önce zimmetimize geçirdiğimiz 70 milyon doları da ekleyelim.

“Buna akışına yüzmek ve durumu lehine çevirmek denir”
Banka müdürü demiş ki; yani her ay soygun olsa çok iyi olur…

“ve buna çok ileri gitmek denir”
Ertesi gün haber ajansları bankadan 100 milyon dolar çalındığını duyurur!
Hırsızlar parayı tekrar tekrar sayarlar. Her seferinde miktar 20 milyon dolar çıkar. Hırsızlar çok sinirlenir. 20 milyon dolar için hayatlarını riske attıklarını söylerler. Banka müdürü suya sabuna dokunmadan 80 milyon dolar çalar.
Bu hikâyenin özeti Maskeli hırsız ile kravatlı hırsız arasındaki farklı bilgiydi.

“Bunun da adı bilgi altına eşittir ”
Banka müdürü milyoner olduğu için gülümsüyordu. Borsadaki tüm kayıplarını bu soygunla telafi etmişti. “Bunun adı da risk almaktır ”
Gerçek hırsızlar çoğunlukla yüksek rütbeli olanlardır. Ama “hırsız” olarak tanınanlar hep ev ve cüzdan hırsızları olacaktır.”

 
1 Yorum

Yazan: 29 Ocak 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , ,

CEVİZİ KARGA EKER KÖYLÜ AĞAÇ İÇİN KAVGA EDER

15.01.2025- Alıntı

Ağzında ceviz taşıyan karganın biri havada uçup giderken, ağzındaki cevizi sulak bir alana düşürüyor. Düştüğü yere yağmur yağıyor, kar yağıyor ceviz bir ileri bir geri hareket ederken üzeri toprakla kapanıyor. Mevsim sonbahardan kışa, kıştan ilkbahara dönerken bizim ceviz karı, kışı, yağmuru atlatıyor ve filizlenip gün yüzüne çıkıyor.

Önce filiz, sonra fidan, sonra da meyve veren muhteşem bir ağaç. Ağaç büyüdükçe serpiliyor, serpildikçe kollarını dallarını etrafa salarak her tarafa sahip çıkıyor adeta. Tabi her büyüyüp serpildiğinde de verdiği meyveler artıyor çoğalıyor…

Ağaç meyve vermeye başlar da meyvesini toplayan olmaz mı? İlk meyve vermeye başladığında çocuklar keşfediyor ağacı. Bu yıl üç, sonraki yıl beş, on, yüz… Derken çocuğun ailesi geliyor cevizi toplamaya. Ama ağacın olduğu yere yakın tarlası olan köylü de takip ediyor ceviz ağacını ve ağacın aslında kendisine ait olması gerektiğini düşünüyor. Bu köylü bir sonraki yıl cevizler yetişince erken davranıp cevizleri kendisi toplamaya başlıyor.

Bu sırada ağacın meyvesini önceden beri toplayan köylü geliyor ve aralarında tartışma başlıyor. Ağaç senindi, benimdi, kendi yetişti, benim tarlama yakındı, sana uzaktı vs.. Tartışma kavgaya dönüyor. Çoluk, çocuk, emmi dayı, iki taraftan da kavgaya katılanlar artıyor. Ortalık kan gölü. Sonuç? Beş ölü onlarca sakat ve yaralı….

Şimdi burada suçlu kim? Ağzındaki cevizi sulak yere düşüren karga mı????? Yoksa ağzındaki cevizi düşüren aptal bir karga kadar olamayan, senelerce boş duran o yere ceviz fidanı dikmekten aciz olan, karganın diktiği ceviz için. birbirini öldüren köylüler mi.

 
Yorum yapın

Yazan: 15 Ocak 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , ,

ANDAVAL KÖYÜNÜN HİKAYESİ

28.11.2024- Ali PEKER

Reşat Nuri Güntekin Anadolu Notları kitabında, Andaval köyünün hikayesini anlatır. Vaktiyle Kayseri ile Niğde arasında atlı sürücülerin gelip geçtiği, ara durak şeklinde bir tepe köyüymüş, Andaval. İnsanları çok misafirpervermiş .Yolda kalan ,dinlenmek isteyen her yolcuya kapılarını ve sofralarını açarlarmış.

O kadar çok izzet ve ikramda bulunurlarmış ki sadece Kayseri değil, civar illerden gelen bir çok insan buraya uğrar olmuş. Hatta işi abartıp hastalık bahanesiyle günlerce yatıya kalanlar günden güne artmaya başlamış.

Andavallılar iyi niyetlerinden dolayı kimseye hayır diyemedikleri için artık bu yükü kaldıramaz olmuşlar. Sonunda kendi köylerini terk edip, dağ köylerine kaçıp, göç etmişler.

Paylaşım metni ;Meydan -Larousse ‘dan alınmıştır.

Ansiklopedi ‘nin gösterdiği kaynak ; Reşat Nuri Güntekin /Anadolu Notları. Anadolu Notları ;Yazarımızın Milli Eğitim Müfettişliği döneminde (1927-1939) yaptığı yurt gezilerindeki izlenimlerinden oluşmaktadır.

***

NOT: Andaval Kilisesi, Niğde‘ye bağlı Aktaş beldesinde bulunan ve M.Ö. 8. yy’ın başlarına tarihlenen kilisedir.

Geç-Hitit yerleşimi olan ve aynı zamanda Roma döneminde de önemli bir merkez olan Antik Tyana kentinin uzantısı olarak düşünülen bu yapı yakın zamanda restore edilerek ziyarete açılmıştır.[1]

Tarihi kaynaklarda adı Andavilis, Addaualis, Ambavalis olarak geçen yerleşim Geç antik dönemde, İstanbul’dan Kilikya’ya giden yol üzerinde bir istasyon görevi üstlenmiştir. Bizans dönemine ait kilise ilk olarak W. J. Hamilton’ın 1842 yılında basılan seyahatnamesinde kısaca anlatılmaktadır. Seyyah, Eski Andavaldaki kilisenin Konstantinos’un annesi Helena’ya adanmış bir kilise olduğunu belirtmektedir.[2]

1977`ye kadar sağlam ve ayakta olduğu belirtilmektedir.[3] O zamana kadar büyük olasılıkla köylülerin depo olarak kullandığı bu yapı 1977`li yıllarda tescil edilmiştir. Ancak bir süre sonra kilisede patlama olmuştur. Patlamadan sonra uzun süre bakımsız kalan kilisede 1996 yılında Niğde Müzesi ile Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümünden Prof. Dr. Sacit Pekak işbirliğiyle ilk kazı ve restorasyon çalışmaları yapıldı.[4]

Andaval anlamı nedir?

i. (Yun. andalavus, göçüşme ile andavalus > andavallus > andavallı) argo. Görgüsüz, bön, aptal kimse, ahmak: Ulan andavallı, dolap beygiri misin? (Hüseyin R. Gürpınar).

(Vikipedi)

Kaynakça

[değiştir | kaynağı değiştir]

  1. ^ “Tarihi Andaval Kilisesi turizme kazandırıldı”. hurriyet.com.tr. 16 Nisan 2019. 18 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Kasım 2022.
  2. ^ “Andaval Kilisesi”nigde.ktb.gov.tr. Nğde İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü. 14 Eylül 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Kasım 2022.
  3. ^ “Niğde Andaval Kilisesi”arkeolojikhaber.com. 18 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Kasım 2022.
  4. ^ Pekak, Sacit (1998). “Niğde-Andaval (Aktaş)’daki Konstantin- Helena Kilisesi”Sanat Tarihi Dergisi9 (9). ss. 103-117. 18 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Kasım 2022.
 
Yorum yapın

Yazan: 28 Kasım 2024 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , ,

TEFECİ BORÇLU BABANIN KIZINA AŞIK OLURSA

27.11.2024- Gülümse

Yüzlerce yıl önce bir kasabada, küçük bir işletme sahibinin bir tefeciye yüklü miktarda borcu vardı. Tefeci çok yaşlı ve itici görünümü olan bir adamdı. Kadere bakın ki, bu çirkin görünüşlü tefeci alacaklı olduğu işletme sahibinin kızından hoşlanıyordu.

Tefeci işletme sahibine, kızıyla evlenme karşılığında borcunu tamamen silecek bir anlaşma teklif etmeye karar verdi. Söylemeye gerek yok, bu teklif işletme sahibinin tiksinti dolu bir bakışıyla karşılandı. Ancak çaresiz kalan işletme sahibi nefret etse de tefecinin bu teklifini kabul etti.

Scrap gold jewelry is worth lots of money.

Bunun üzerine tefeci, bir torbaya biri beyaz biri siyah iki çakıl taşı koyacağını söyledi. Kızın daha sonra torbaya uzanması ve iki taştan birini alması gerekecekti. Kızın çektiği taş siyah çıkarsa borç silinecek, ama tefeci de kızla evlenecekti. Taş beyaz çıkarsa, borç silinecek ama kız tefeciyle evlenmek zorunda kalmayacaktı.

İşletme sahibinin bahçesinde, tefeci yerden iki çakıl taşı aldı. Ancak hile yapıyordu. Siyah çıkmasını garantilemek için hızla iki çakıl taşını da siyah olarak aldı. Onları alırken işletme sahibinin kızı tefecinin bu hilesini, yani iki siyah çakıl taşı aldığını, beyaz taş almadığını ve ikisini de torbaya koyduğunu fark etti. Daha sonra tefeci kızdan çantaya uzanmasını ve bir tane seçmesini istedi. Kızın ne yapabileceği konusunda doğal olarak üç seçeneği vardı:

Çantadan bir çakıl taşı almayı reddedecekti.

Her iki çakıl taşını da çantadan çıkarıp, tefeciyi hile yaptığı için ifşa edecekti.

Siyah olduğunu bile bile çantadan bir çakıl taşı alıp, babasının özgürlüğü için, kendini feda edecekti.

Kız torbadan bir çakıl taşı çıkardı ve bakmadan önce ‘yanlışlıkla’ diye diğer çakılların ortasına düşürdü. Tefeciye dedi ki; “Ah, ne kadar beceriksizim. Neyse ki, kalanın rengine bakarak düşürdüğüm taşın hangi renkte olduğunu anlarız.”

Torbada kalan çakılın siyah olduğu belliydi; tefeci yalanı açığa çıkmaması için kızın düşürdüğü çakılın beyaz olduğunu kabul etmek zorunda kaldığı gibi, kızın babasının borcunu da silmek zorunda kaldı.

 
Yorum yapın

Yazan: 27 Kasım 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

“TAHTALI KÖYÜ BOYLAMAK” NEREDEN GELİYOR?

21.10.2024- Ünal Akkemik- Hakan Çelik

Tokat-Niksar-Büyükyurt Köyü’nde halen aktif olarak kullanılan mezarlıkta yaklaşık 20 tane, ahşap çantı tekniği ile yapılmış, bazıları oldukça iyi durumda bazıları da dağılmaya başlamış mezar bulunmaktadır. Bu mezarların hangi döneme ve kimlere ait oldukları bilinmemektedir. Örnek alınan mezarlara birer numara verilmiş ve arazideki yaklaşık yerleri bir krokide belirtilmiştir. Bu mezarlarda kullanılan ahşaplardan çevresi yontulmamış ya da en dış halkasına benzeyen kısımların olduğu ahşaplardan, her mezardan 2 adet olmak üzere tekerlek şeklinde örnekler alınmıştır .
Toplamda 11 tanesinden motorlu testere ile 22 ahşap örneği alınmıştır.
Mezarlara ek olarak, yapım yılının 1935 olduğu belirtilen ahşap camiden de 4 örnek alınarak ahşapların kesim dönemleri incelenmiştir. Alınan 26 örnek üzerindeki tüm tanı ve tarihlendirme çalışmaları İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Orman Botaniği Anabilim Dalı’nda bulunan Odun Anatomisi ve Yıllık Halka Araştırmaları Laboratuvarında gerçekleştirilmiştir.

Yıllık halka analizlerinden önce alınan örnekler üzerinde cins/tür tanıma işlemi yapılmış ve hepsinin
Akmeşe grubuna ait olduğu belirlenmiştir. Bu grupta yer alan örneklerde yıllık halka sınırı belirgin, odunu halkalı traheli, ilkbahar odunundan yaz odununa geçiş ani olup yaz odunu traheleri sık ve alev dili şeklindedir. Öz ışınları ise 1-2 ve çok sıralıdır (Akkemik ve Yaman, 2012). Bu özelliklerin tamamı tarihlendirme yapılan tüm örneklerde görülmüştür. Mezarlık alanı, sapsız meşe (Quercus
petraea (Matt.) Liebl) ormanından kalan ağaçlık bir alandır (Şekil 2). O nedenle, mezar yapımında kullanılan Akmeşe ağaçlarının, sapsız meşe olma olasılığı çok yüksektir. Yıllık halka analizleri için öncelikle örneklerin enine yüzeyleri düzeltilmiş ve yıllık halkalar belirgin hale getirilmiştir. Özden çevreye doğru 10 yıllık seksiyonlara ayrıldıktan sonra LINTAB-TSAP Ölçüm Sistemi yardımıyla yıllık halka genişlikleri her bir örnek için iki yönlü olarak ölçülmüş ve her bir örnekten karşılıklı iki adet yıllık halka serisi elde edilmiştir.

Yıllık halka serilerinin karşılaştırılması için TSAP Programında kendi içlerinde tarihlendirme yapılmış ve yüksek uyumlar elde edilmiştir. Akmeşe ağaçlarından, Akkemik ve Köse (2010) tarafından oluşturulan ve 1684-2005 yıllarını kaplayan referans kronoloji üzerinde her bir mezar tek tek tarihlendirilmiştir. Referans kronoloji, Tokat ili Almus ilçesi ormanlarından oluşturulmuş ve Tokat’taki tarihi ahşap yapıların tarihlendirilmesiyle güçlendirilmiş bir Akmeşe kronolojidir ve oluşturulan tüm bireysel kronolojiler ana kronoloji ile başarılı bir şekilde tarihlendirilmiştir.

Kaynak:

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1994199

İHA bu konuda haber yapıyor, haber: Tokat’ın Büyükyurt köyünde, Orta Asya kökenli tahta mezar geleneği günümüze kadar ulaşarak, “Tahtalıköyü boyladı” deyiminin kaynağını oluşturuyor. Aşağıdaki linkte görüntülerle tahta mezarlar yer alıyor.

https://www.facebook.com/watch?v=841988737750910

 
Yorum yapın

Yazan: 21 Ekim 2024 in Uncategorized

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

CENNETTEN MEKTUP VAR! Biri Alevi, biri Sünni!

24.07.2024- Ertuğrul KAPUSUZOĞLU

Bizler! Kırımlı Mülazım Veli, Tulumlu Mehmet Çavuş!

İki hemşeri! Yozgat’ın kuş uçmaz, kervan geçmez iki köyünden! İki Türk, biri Alevi biri Sünni! … İkimiz Bıyığımız bile terlemeden doğru dürüst, dediler; “Vatan tehlikede!” Balkan, Kafkas derken, ölemedik bir türlü İçemedik şehitlik şerbetini! Ve sonunda Çanakkale! …

Bizler! Kırımlı Mülazım Veli, Tulumlu Mehmet Çavuş! İki hemşeri! Yozgat’ın kuş uçmaz, kervan geçmez iki köyünden! İki Türk, biri Alevi biri Sünni! … Dikildik karşısına Mağara devrinden beri güce tapan vahşilerin Karşımızda dağ gibi gemiler, Üstümüze ölüm kusan dev toplar. Her gün bin kerre ölümün üstüne gittik. Ölüm kaçtı, biz koştuk. Defolup gittiler sonunda. Arkalarında ölülerini, şehitlerimizi ve konserve kutularını, bira şişelerini bırakarak. …

Bizler! Kırımlı Mülazım Veli, Tulumlu Mehmet Çavuş! İki hemşeri! Yozgat’ın kuş uçmaz, kervan geçmez iki köyünden! İki Türk, biri Alevi biri Sünni! … Şehitlik nasip etmedi koca Tanrı. Ne Çanakkale’de, ne Sakarya’da, ne Dumlupınar’da. Ve zaman geldi, yine de girdik kara toprağa. Toprak altında da buluştuk. Toprak üstündekilerin ahvaline bakıp bir mektup yazdık oğullarımıza, kızlarımıza. Kızanlarımıza, torunlarımıza.

Evlatlar! Önce siz bilmelisiniz! Bizler! Kırımlı Mülazım Veli, Tulumlu Mehmet Çavuş! İki hemşeri! Yozgat’ın kuş uçmaz, kervan geçmez iki köyünden! İki Türk, biri Alevi biri Sünni! Çanakkale’de, bin kerre birbirimizi ölümden kurtardık.

Atların pisliğinden seçtiğimiz arpa danelerini paylaştık. Yaralarımızı sardık birbirimizin. Sizler, bugünküler, yarınkiler ve dahi diğer gelecekten torunlarımız. Sizler ki gelirseniz düşmanın oyununa. Bir an için kardeş olduğunuzu unutursanız. Bir an için aptallık eder bölünürseniz. Hakkımız helâl değildir size. Bunu böyle bilesiniz. Bizim yanımıza gelmeyin, Kalın gayya kuyusunda zebanilerle yoldaş ..

Bizler! Kırımlı Mülazım Veli, Tulumlu Mehmet Çavuş! İki hemşeri! Yozgat’ın kuş uçmaz, kervan geçmez iki köyünden! İki Türk, biri Alevi biri Sünni!

Yaşanmış olayı dramatize eden: Ertuğrul KAPUSUZOĞLU

Kaynak Kişi: Olay ve fotoğraf Maarif Müfettişi Özger Akçadağ. Aynen öyle olmuş, iki eli öpülesi büyüğümüz, Çanakkale’den nadir dönenlerden. Yıllar geçmiş, ailelerini toplamışlar.

Demişler ki: – Öyle bir zaman gelir ve sizler, Alevilik-Sünnilik davası güder birbirinize yan bakar-sanız, biz bu vatanı at boklarından arpa danesi toplayıp yiyerek kurtardık. O zaman hakkımız size haramdır.

 
Yorum yapın

Yazan: 24 Temmuz 2024 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

EMİRDAĞLI DELİ BATTAL

25.06.2024- Sevil OKUR

1919 yılı Haziran ayında Emirdağ’da halk arasında “Yunan gavuru Emirdağ’a geliyor.” söylentisi yayılınca eli silah tutan tüm erkekler Askerlik şubesine giderek başvururlar, gönüllü olarak silah altına alınırlar ve Kuvva-i Milliye Harekatını başlatırlar. Geride sadece yaşlılar, bedensel engelliler, çocuklar ve Deli Battal isimli bir meczup kalmıştır.    

Deli Battal, herkesin kızdırdığı bir delidir, kendisini kızdıran kişileri yakalayınca paçasından tutarak havaya kaldırır, yere çarpar ve herkesi güldürür. Acıkınca bir eve giderek yağlı katmer ve üzüm hoşafı isteyerek karnını doyurur. Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı zaten yoksul olan milletimizi daha da yoksullaştırmıştır. Emirdağlı Kadınlar, yün eğirir ve yünden çorap yaparak Kuvva-i Milliye’ye gönderirler.        Bir gün Deli Battal, İncili Mahallesinde bulunan bir eve giderek bir kalıp sabun ister, sabunu alınca evin karşısındaki çeşmede ayağından çıkardığı topuğu yırtık çorabını ve öküz derisinden yapılmış çarığını köpürterek iyice bir yıkar, çorap ve çarığını elline alarak yalın ayak doğru Askerlik Şubesi binasına gider. Yolda bir ayağı dizinden aşağı kesilmiş bir Balkan Savaşı gazisi: “Deli Battal, senin yalın ayakla gezmen bizim şerefimize dokunur, yanıma gel de sana bir çift çarık vereyim.” der ama Deli Battal cevap bile vermeden yoluna devam eder.    

Askerlik Şubesi Binasına girerek kapalı bir kapıyı çalarak içeri girer, o esnada Şube Reisi, Kaymakam, Jandarma Komutanı ve Kuvva-i Milliye reisi gizli bir toplantı yapmaktadır, Deli Battal, esas duruşa geçerek tekmil verir: “Kuvva-i Milliye Karargahına Deli Battal’dan selam olsun, Kuvva’cılar var olsun, Deli Battal hepinize kurban olsun.. Duydum ki Mustafa Kemal’in askeri yalın ayakmış, çarığı da delikmiş, Kuvva’cılara yardım için herkes bir şeyler yapıyor. Allah şahidimdir ki benim malım mülküm yok. Size çoraplarımı getirdim, şimdi yıkadım, vallahi temizdir, çorabımın topuğu azıcık deliktir ama çarığım sapa sağlamdır.”   

Deli battal, çorap ve çarığını teslim ederken ağlamaktadır, göz yaşlarına hakim olamaz ve konuşmasına devam eder: “Eskere alın desem, beni yazmayacağınızı biliyorum, Deli Battal’dan Mustafa Kemal Paşa’ya selam olsun, gazanız mübarek olsun. Haydi bana eyvallah.” Deli Battal, odadan asker selamı vererek çıkar ve yalın ayak sokaklarda dolaşmaya başlar. Yunan Ordusu Emirdağ’ı işgal edince Yunan kuvvetlerini takip ederek öğrendiklerini ve gördüklerini gizlice Milli Kuvvetlere bildirerek istihbarat elemanı olarak faaliyet gösterir. Türk Ordusu 1922 yılı Eylül ayının ilk günlerine Emirdağ’a girdiğinde Yunan Ordusunun gizli silah depolarını komutanlara bildirir, Yunanlılar kaçarken Deli Battal’ı yakalarlar ve kurşuna dizilerek şehit ederler.    Emirdağ’da dikilen heykelinde bir elinde çorabı diğer elinde ise çarığı vardır. Saygıyla Ve Rahmetle Anıyorum.

BİLKE YORUM: DELİ BATTAL gözlerimizi yaşarttı, biz o günlerden bu duyarsız günlere nasıl geldik?

Duyarsız olamıyoruz; dünyanın başka ülkelerine değil de Türkiye’ye kaçak giren mülteci akınına,

Bu kadar çok üniversite açılıp da donanımlı öğrenci yetiştirilmemesine,

KPSS barajının öğrencileri intihara sürüklemesine,

Akademik TİTRİN, sadakat ile karşılık bulmasına,

DLT’den sonra devlet tarafından kapsamlı bir TÜRKÇE SÖZLÜK yapılmamasına,

Rüzgar ve Güneş enerjisi yerine NÜKLEER ENERJİ ısrarına,

Enflasyonun belimizi bükmesine,

Eğitimde rahatça alan bulan dini yapılanmaların işgaline………duyarsız olamıyoruz.

 
Yorum yapın

Yazan: 25 Haziran 2024 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,