RSS

Etiket arşivi: yaşar sarıkaya

BİR UZUN HİKAYE

01.05.2025- Ayşe Yaşar SARIKAYA

Beslenme kültürümüzün de küresel sisteme ayak uydurduğunu görüyoruz. Sağlıklı, temiz ve doğal ekmek aramız, “burger” kültürüne yenildi. Ayakta atıştırmalar, sağlıksız beslenmeye kapı araladı. Getiri, dört bir yanımızı kuşatarak insanları teslim alıverdi.

Nenelerimizin yufka kültürü vardı eskiden. İster soğan, yeşillik ve kıyma sarılır, ister haşlanmış yumurta ve yeşillik koyup sarılır yenirdi. Yufka, günlük ve taze açılırdı köylerde. Oklava ve yaslağaç sesi, ritimle ezgi yayardı etrafa.

Tirit, yufkadan yapılırdı. İnsanlık tarihinden bu güne, bayat ekmeklerin ve kalan sulu yemeklerin değerlendirilmesiyle ortaya çıkmıştı TİRİT. Sözcük Farsça kökenliydi. Anadolu’ya, Orta Asya’dan göçle gelmişti. Doğanın sunduklarına saygı duyan, kıymet bilenlerin YOKLUK yemeğiydi TİRİT. Koşullar iyileştikçe, etli- tavuklu- mantarlı- mercimekli – sebzeli tirit yaptılar yaratıcı kadınlarımız. Sinop’a özgü bu ürünleri mutfak sektörüne kazandırmak istedik.

BİLKE olarak, 2013 yılından beri bu kültürü gelenekselden moderne taşımak için arge çalışmaları yaptık. Resmi kurumlara sunumlar gerçekleştirdik. Sektörleri davet ettik, onlara da sunum yaptık. Üniversitemizle işbirliğinde “GELENEKSELDEN MODERNE TİRİT YARIŞMASI” düzenledik. Uluslararası şefler, derecelendirdiler.

Her aşama, arge çalışmalarımıza yön verdi. Yarışmada 1.gelen ürünü, tirit porsiyon tabağımızın ortasına aldık, etrafına geleneksel GERZE tiridini sıraladık. Köy tavuğu, ceviz ve tereyağı üçlüsünün yanında, derneğimizin geliştirdiği özel sos ve yoğurtla süsledik.

2024-2025 SİNOP TİRİT TADIM GÜNLERİ yaptık. 20 kişilik gruplara, bu tiridi ikram ederek tanıtımın yaygınlaşmasını sağladık.

Sinop Park Yıldız Tesisleri Sahibi Ayşe Serpil YILDIZ ve İşletme Müdürü Handan Yılmazer TURAN ile BİLKE Yönetim Kurulu birlikte proje sunumu sonrası

Özel işletmelerden teklifler geldi. Sinop’a kazandırmak hedefimiz gerçekleşti. 30 Nisan günü SİNOP PARK YILDIZ TESİSLERİNDE son sunumumuzu yaptık. Listelerine TİRİT alacaklarının sözünü verdiler. Sinop’a hayırlı olsun. Değerlerimiz, değerini bulsun.

     

    Etiketler: , , , , , , , , , , ,

    ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKAR

    06. 02.2025-Ayşe Yaşar SARIKAYA

    Bir konu konuşulur, özenle detaylandırılır, hakkında edebi yazılar yazılır, güzel diksiyonla okunabilir. Eğer ateş yanıyor ve düştüğü yeri yakıyorsa, orada anlatmak öncesi yapılacak işler vardır. Ateşi söndürmek, yaraları sarmak, gerekenleri yapmak gibi.

    Depremde, toprağın altındakilere, uykusuz kalarak, gece gündüz demeden ulaşan yardım elleri öpülesi ellerdir. Evsiz kalan, sığınacak dam, yatacak yatak, yiyecek yemek bekler. Geçici çözümlerin ardından, kalıcı çözümler, diğer deprem ülkelerinde alınan tedbirleri beklerler. Uzun gelecek vaat eden konuşmalar, onların yüzüne taş değil de gül atmaya benzer.

    Hikâye olunur ki: Pir Sultan Abdal, idam edileceği darağacına doğru yürümeye başlamış. Hızır Paşa emir vermiş:

    “Herkes Pir Sultan’ı taşlasın, taş atmayanın boynu uçurulacak, bilsin.”

    Uğruna mücadele ettiği halk, Pir Sultan’ı taşlamaya başlamış. Taşlar Pir Sultan’a kadar gelmekte, ama ona değmeden yere düşmüş. Pir’in musahibi (can yolda- şı) Ali Baba, taş atmasa da can korkusundan Pir’e bir gül atmış. Gül, Pir’e değmiş ve yaralamış. Al kanlar akmış Pir’in bedeninden. Can dostunun bu hareketinden incinen Pir’in dudaklarından şu nefes dökülmüş:

    Şu kanlı zalımın ettiği işler,

    Garip bülbül gibi zaralar beni.

    Yağmur gibi yağar başıma taşlar,

    İlle de dostun bir fiskesi yaralar beni.

    Dar günümde dost düşmanım belli oldu.

    Bir derdim var idi, şimdi elli oldu.

    Ecel fermanı boynuma takıldı.

    Gerek asa, gerek vuralar beni.

    Pir Sultan Abdal’ım can göğe ağmaz.

    Haktan emrolmazsa rahmet yağmaz.

    Şu ellerin taşı hiç bana değmez.

    İlle dostun bir tek gülü yaralar beni.

    DEPREMDE KAYIPLARIMIZI RAHMETLE ANIYORUZ. TEDBİRLERİN ALINMASI DİLEĞİYLE!

     
     

    Etiketler: , , , , , , , , , , , , ,

    DOĞAYI OKUYOR, MESAJINI SU GİBİ İÇİYORDUK

    23.11.2024- Ayşe Yaşar SARIKAYA

    Her yer taş yığınları olmadan önce; kentlerde bahçeli evler vardı. Çocuklar maydanoz toplamayı öğrenir, ağacından incir yer, yeşile içtenlikle saygı duyarlardı. Köy çocukları, buğdayın öyküsüne adı kadar yakındı. Bir tane buğdayın, sıfırdan un olana kadar yaşadıklarına tanıktılar.

    İşte böyle bir zamanlar insanlar, doğayı okuyor ve mesajını su gibi içiyordu. Doğayı umursamazlığın, başını alıp gittiği günleri yaşamaktayız. Değer bilmedikçe de toprağın sundukları azalmakta, tüketici toplum olma yolunda zirvelerde rakip tanımamaktayız.

    22 Kasım 2024 günü Sinop İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Sergi Salonunda, Uluslararası Karikatür Sanatçısı Aşkın AYRANCIOĞLU ve yetiştirdiği öğrencilerin KARİKATÜR SERGİSİ vardı. Gençlerin, doğayı okuyup anlama çabalarına hayran kaldık. Çizgileri konuşturmak, renkleri doğadan almak hiç de kolay değildi. Kendilerini ifade etmeleri ise sergiyi gezenleri hayran bıraktı.

    Üretmeyi öğretmeliyiz bu yurdun çocuklarına. Bilgisayar ve telefonun esiri oldukça, çalışmadan sonuç almaya alışıyorlar. Üretme yolunda çabalayan karikatürist gençlerimiz, ailelere ve gençlere örnek olmalı. Karikatüristlerimizin, dünya birinciliği, dünya ikinciliği, Türkiye birinciliği birçok da onur ve katılım ödülleri var. Gençlerimizi ve öğretmenlerini yürekten kutluyorum.

    Karikatüristlerimizden Dünya birinciliği alanların videosunu izleyebilirsiniz:

     

    Etiketler: , , , , , , , , ,

    DÜNYADAN GÖÇTÜ GERİDE”BİR ASIRLIK ANILAR” KALDI

    24.09. 2024- Ayşe Yaşar SARIKAYA

    Dert nedir üzüntü, keder, sevinç, mutluluk nedir diye sorsak, herkesten ayrı ayrı cevaplar alırız. Aile varlığının desteğiyle yaşamını sürdüren, aç halinden ne kadar anlayabilir? Tırnaklarıyla kazıyarak var olma çabası gösterenler ne kadar kendini anlatabilir? Ya da kendini anlatmak ile oyalanabilir mi? İki zıt yaşamın, mutluluk ve üzüntü anlayışı aynı olabilir mi?

    Yaşamın iki yüzü ile beni tanıştıran değerli insan, halk kültürü derlemelerime kaynak oldu. Uğurladık O’nu, geride türküleri, ninnileri, ağıtları ve hikayeleri kaldı. TRT çekimlerine zaman ayırmaktan hiç yorulmazdı. Doğduğu köyün kültürünü yeni nesle taşımaktan da. Bu gün bilişim çağının gelişmelerinden yararlanıyoruz. Onlar ise yoklukta üretiyorlardı.

    Halk kültürü araştırmalarımın nedeni de; toplumun yaşam seviyesinin geçirdiği evrelerin önemine dikkat çekmekti. Uygarlaşmak; tabanda var olan katılaşmış kültürün, en kestirme eğitim yollarına kapı aralamasını sağlamaktı. Kültür katmanları, bizi halkın benimsediği tabuların nedenlerine götürecekti.

    Annemden geride kalan kültür videoları:

     
     

    Etiketler: , , , , , ,

    “NE OLURSAN OL” DÜNYA KİMSEYE KALMAZ

    06.09.2024- Ayşe Yaşar SARIKAYA

    Anne yemeği, anne azarı, anne sevgisi kadar anne sözleri de vardır belleğimizde iz bırakan. Gençliğin coşkusuyla, bilmişlik yapınca annem derdi ki: “Ben 6 yaşında iken köyün etrafındaki dağlar yeni oldu ve herkes de benimle beraber fark etti sanırdım. Oysa, dağlar hep varmış ve herkes de biliyormuş ” der bize gülerdi. Çocukluğumdan beri bu söz hafızamdan silinmedi.

    Ne krallar, ne ağalar, ne çok sultanlar geldi geçti dünyadan tarih boyu. Kime kaldı bu dünya? 2019 yılı Ağustos ayında babamı kaybettiğimde, dilime dolanıverdi ” ne olursan ol”. Beste ve güftesiyle dökülüverdi.

    Herkes bir gün göçecek. Bedenin beslenmesi, zevkleri, arzularını doyurmakla geçen bir ömür, bir metrelik toprağa girecek ve elveda diyecekti. İnsanca duyguların, aklımızı ruhumuzu ve gönlümüzü beslediği bir dünya olsaydı ve uygarca yaşamı kucaklayabilseydik.

    Ne olursan ol

    Kim olursan ol

    İster ağa ister paşa ister kral ol.

    Dinleyenlere selam olsun…

     
     

    Etiketler: , , , , , , ,

    ZAMANIN EVVELİNDE

    21.08.2024. A. Yaşar SARIKAYA

    Bir varmış bir yokmuş diye başlamıyorum. Zaman sözcüğünün, eski Türkçe DLT Sözlüğünde KAÇAN olarak yer alması konusuna tekrar dikkat çekmek istiyorum. An aralığını salise olarak düşünürsek, zaman denilen kavram, kaçırdığımız an+an+anlar olmaz mı?

    Eski insanlarımız, sözcüklere, ustalıkla anlam yüklemişler. O anlamları, çözümlemek, ilişkilendirmek ve kökenini bilmek istiyorsak sözcüğün temel yapısına inmek gerekiyor. Yaşam devam ederken, zamanla iç içe yol alıyoruz. Maddesel yapımızla el ele, kol kola gittiğimiz gibi, duygusal yapımızla da zamanla hep birlikteyiz.

    Takvim ve saat konusu, çok eski tarihlerde Sümerler ve Mayalar gibi bir çok uygarlığın ilgi alanı olmuş, dünya insanlarına da sağlam veriler bırakmışlardır. Bir gün, bir zaman, gelecekte diye başlayan konuşmalarımız, zaman temellidir hep.

    Zamanı topluma, kendimize ve doğaya yararlı işlerde kullanmak dileğiyle ZAMANIN EVVELİNDE parçamı sunuyorum:

     
     

    Etiketler: , , , , , , , , , , ,

    DÜŞÜNME

    10.08. 2024- Hatice Şirin, Eski Türk Yazıtları Söz Varlığı İncelemesi. Türk Dil Kurumu. 2016

    DÜŞÜN, tr. düşünmek (ürün, yemiş, ödül anlamlarını içeren düş/tüş kökünden)–ten düş-ü-n/düşün (anlıkta üretilen bilgisel izlenim.). Düş kökünden türeyen düşmek’le düşünmek eşkökenlidir (bk. Düşünmek), ancak düşün sözcüğünün ün’ü ektir.
    Ür-ün/ürün (üretilen, türetilen nesne), öğ-ün/öğün, düğ-ün/düğün (es. tr. toy–kün (toy günü, şölen günü)den ağız değişikliğine uğrayarak, özellikle k sesinin düşmesiyle, kün sözcüğü ün biçimine girerek bir ek durumuna gelmiştir, gerçekte ek değildir. Toy-kün sözcüğü yine Asya Türkçesinde, toyun biçimine girerek kün un’a dönüşük ek niteliği kazanmıştır. Anadolu ahlak ağzında bugün sözcüğü de değişikliğe uğrayarak böğün biçimine girmiştir.), tür-ün/türün, (türemekten gelir yavru, döl, özellikle deve yavrusu demektir, başka bir dilden gelerek değişikliğe uğradığı sanılmasın)…

    DÜŞÜNCE, tr. düş/tüş (bk. Düşmek)ten düş-ü-n-mek – düşünmek/düş-ü-n-ce… (bk. Düşünmek)…

    Tr. de sona gelen ce takısıyla eylemden ad türetme süreklidir. Eğlenmek’ten eğl-en-ce/eğlence, bilmek’ten bil-me-ce/bilmece, öğrenmek’ten öğren-ce/öğrence (ar. ders anlamında), ılımak’tan ılı-ca/ılıca (kaplıca), dönmek’ten döner-ce/dönerce (tek demirli pulluk), bile-ce/bilece (birlikte) bg…

    Düşünsel, düşünceleme, düşünceli, düşüncellik, düşüncesiz, düşüncesizlik…

    DÜŞÜNMEK, tr. düş/tüş’ten düş-mek/düşmek – düş-ü-n-mek/düşünmek…

    Kök anlamı: kendi kendine düşürmek, kendi kendine düşürmek, kendi kendine düşmek, bir nesneyi kendi belleğinde ortaya çıkarmak, doğurtmak, belleğe indirmek, üretmek…

    Tüş/düş kökünün içerdiği bütün anlamlar, düşünmek eyleminde vardır. Köke gelen n ortaekiyle kökten özneye yönelik eylem türetmek Türk dilinde başlangıçtan beri süregelen bir olaydır. Kökü oluşturan sözcüğe gelen, kökün ses uyumuna bağlıdır. Bundan dolayı tüş/düş kökünden türeyen özneye yönelik eylemlerde ün ortaeki doğaldır, sözcüğün yapısı, kuruluşu gereğidir.

    Gör-ü-n-mek/görünmek (görmek’ten, kendi kendine görelen duruma gelmek, göze sunulmak), sür-ü-n-mek/sürünmek (sürme işlemini kendine uygulamak), ög-ü-n-mek/ögünmek – öğünmek – övünmek (öğmek işlemini kendine yöneltmek, kendi kendine övmek, öğmek), bür-ü-n-mek/bürünmek (kendi kendine bürümek), ört-ü-n-mek/örtünmek (kendini bir nesneye, bir yere sürtmek) bg. düş-ü-n-mek/-düşünmek (bir nesneyi, bir konuyu kendi özüne yöneltip düşürmek)…

    Düşün (üremek’ten ür-ü-n/ürün gibi), düşündürmek, düşünücü, düşünülmek, düşünür…

    Yazının tamamı:

    https://leventagaoglu.blogspot.com/2018/05/dusunmek-fiilinin-etimolojisi.html

    Roma ve Almanya Frankfurt çekimleriyle

     
    Yorum yapın

    Yazan: 10 Ağustos 2024 in Genel Kültür

     

    Etiketler: , , , , , ,

    ÇÖZÜM ARAMAK- SORUN ÇÖZMEK

    03.07.2024- A. Yaşar SARIKAYA

    Bir ülkede siyaset ne için yapılır diye düşünmek gerek? Siyasetçileri yüceltmek için mi? Halkın her katmanının sorunlarını çözmek için mi?

    Biz, çözüm arama basamaklarını atlayıp, bir türlü ÇÖZÜM aşamasına geçemedik. Sosyal medyada, basın yayın organlarında çözüm konusunda yapılacaklar paylaşılıyor. Çözüm konusunda, yönetenler- halk- bilim insanları bir türlü ortak paydada buluşamıyor.

    Sorunlar çığ gibi büyürken, uygulama kademesi yaptıklarından çok memnun. Varlık sahibi aileler, gelecek konusunda asgari ücretli, maaşa bağımlı olanlar kadar kaygılı değil. Değirmenini döndüren döndürüyor desek yalan olmaz.

    Dernek Eğitim Projemizden, öğrencilerin güçlüklerini biliyoruz. Günahtan korkuyoruz diyenler; ilkokuldan beri çocuklarımızın neler çektiğini bilmeliler. Okul bitecek ve işe yerleşeceğiz diye ne umutlarla çilelere göğüs gerdiler. Yazın köyde hayvan güttüler, tarlalarda çalıştılar. Yüzleri kapkara güneş yanığı, elleri toprak nasırıydı. Mezunlarımız, KPSS sınavının birinci aşamasına girdiler. Alan sınavına girmeye hazırlanıyorlar. 90 üstü baraj puanları gözleri korkutuyor. Şimdi üniversitelerin çokluğuna sevinecek miyiz? Gençler istihdam edilmeyince, çok okul açmak başarı olabilir mi?

    KPSS sınavında 60 alan kişi, sözlü sınavda 95 alıp “90” puan alan öğrencimizin önüne geçmemeli. Hani günahtan korkardınız? Bu engeller, gençlerin önünü kapamak için mi yapılıyor? Üniversite mezunu genç, branşında işe yerleşemeyince, yeni alternatif üretildi. Ya polis olarak istihdam ediliyor, ya pazarda pazarcılık yapıyor. Öğretmen ve sağlıkçılar ise düşük ücretle özel i yerlerinde çalışıyorlar.

    Bu dünya kimseye kalmaz, Sultan Süleyman’a kalmadı. Kimler geldi, kimler geçti. Kendini iman ehli diye tanımlamak ile, imansızca işlere imza atmak arasındaki farkı görmek gerek. Çocuklarımıza alan sınavında başarılar dileriz.

     
     

    Etiketler: , , , , , , , , ,

    TAM 50 YIL ÖNCE BEKLENMEDİK BİR ÖLÜM ACISI

    26.06.2024- Ayşe Yaşar SARIKAYA

    İnsan hafızası, yıllar geçse de anıları içinde saklıyor. Hafıza, nokta kadar hacimsiz, elastiki bir torba gibi de genişleyen bir alan. Bir saniyede anımsadığımız geçmiş, anları ard arda ekleyerek bellekte film rulosu oluşturarak bize seyir zevki yaşatıyor. Acısı ve tatlısıyla. Verileri hafızadan çağırdıkça, geçmiş belleğimizde canlanıveriyor.

    Nedir zaman, bilim insanlarını ve felsefecileri yıllar yılı meşgul eden zaman nedir? Bire bir içinde yaşadığımız an+an+ anların toplamı ve gelecek+ geçmişi içine alan GENİŞ ZAMAN. Bir de tümünün toplamı DEHR, evrenin ya da evren+ evren ötesi hafızası. Derinlere dalmadan anıma geçeyim:

    50 yıl önce, çiçeği burnunda 19 yaşında genç bir köy öğretmeniyim. Ordu ili Fatsa ilçesi Yeniköy-Sarıyakup Mahallesi okulunda görevliyim. İki derslikli okulda mevcut 90, yeni  öğretmen atanana kadar tek öğretmenim. Öğrencileri sabahçı öğlenci yaptım. 1-2-3 sabah, 4-5 öğleden sonra eğitime devam ediyoruz. Sabah 8.30 başlıyor, akşam 17.00′ de bitiriyoruz. Öğle arası da bayram için koro, halkoyunları çalışmaları yapıyoruz. Çocuklarla, çocuklar kadar şen yakan top oynuyor, ip atlıyor, koşuyoruz. Gençlik işte, beden bu tempoyu kaldırıyor. Gel de bu gün yap bakalım.

    Gönlümde yanan  öğretme aşkı ışığı ve görev sorumluluğumu omuzlarımda taşıyor, çalışıyor, çabalıyorum.  Ev sahibimin kızı Gülsüm evlenecek. O zamanlar köylerde gelinlik adeti yok. Nasıl cesaret ettiğimi bilmiyorum ama ona gelinlik diktim. Maaş günü ayda bir Fatsa’ya iniyorum. ÇAMAŞ henüz nahiye, yürüyerek Çamaş’a oradan da jeep ile Fatsa’ya gidiyorum. O zaman bu günün yolcu minibüsleri nerede, 5 kişilik jeepe  9- 10 kişi biniyor, virajlı yollardan tekerin biri uçuruma ha gitti ha gidiyor korkusuyla yol alıyoruz.

    Gelinlik dikmek için Manifaturacıdan kumaş ve diğer gerekli malzemeleri aldım. Dikiş makinesi buldum, teyel, prova derken gelinliği diktim gerçekten. Köyde ilk defa bir kız, düğününde gelinlik giymiş oldu. İlçeden etamin de almıştım, genç kızlara etamin üzerine kanava işlemesini de öğrettim. Sabahtan akşama kadar okulda çalışıyor, akşamı da boş geçirmiyordum. Okulda tiyatro, koro, halk oyunları çalışmaları da sürüyor bir taraftan. 23 Nisan Bayram kutlaması, çocuklarla beraber ettiğimiz emeğe değdi.

    Hazırladığımız Antep Ekibi, okul bahçesinde coşkulu anlar yaşattı. Öğrenciler çok başarılıydı. Gübre torbasını kasnağa geçirerek yaptığımız davul da işimizi görmüştü. SÜTÇÜ İMAM tiyatrosunu sergiledik, köy halkının duygulanışı ve alkışları muhteşemdi. Öğrenciler, Maraş’ın işgalini ve halkın direnişini tiyatro öğrencileri gibi canlandırdılar.

    Öğretirken öğreniyor, insan karakterleri üzerinde coğrafya ve tabuların etkisini anlamaya çalışıyordum. 4. sınıfta gözleri şimşek gibi pırıl, pırıl parlayan Ali ve tatlı kız kardeşi Ayşe vardı. Anneleri 27 yaşında, genç ve becerikli bir Karadeniz kadınıydı. Kadınlarla çok anı paylaşmıştım. Yurdumun kadınları çilekeşti, tarlada, dağda bayırda ormanda birer kahramandı hepsi. Bu günün köyden kente göçen kadınları ise asla onların eline su dökemezdi. Ayşe’ye bayram için prenses giysisi dikmiştim. Ali, sobaların yanmasında, odunların kesilmesinde, okul nöbetlerinde, bir yerden alınması gereken ihtiyaçlarda en yakın yardımcımdı.

    Bir gün sınıfta ders yaparken, dışarıdan sesler geldi. Dışarı çıktım ve baktım.  Köyün adamları, hep beraber sal ile hasta taşıyorlardı. Ali ve Ayşe’nin annesi fındık bahçelerken kaza geçirdi dediler. Dere tarafında bir tarlada fındık diplerini kazıyormuş, tepeden üstüne kocaman bir kaya yuvarlanmış. Tarladan alıp önce dereye, sonra da köye gelene kadar aradan 2 saat geçmiş. Acil ilçeye götürülecekti, köyün ileri gelenleri ” sen de bizimle gel” dediler. Çocukları evlerine yolladık, bindik cipe gidiyoruz. Fatsa hastanesine gidene kadar tam 1 saat geçti, yani 3 saat zaman kaybettik. Hastada hareket yok, sadece nefes alıp veriyor. Çocuklar gözümün önüne geliyor, ne yapmalıyım, kime gitmeliyim diye düşünüyorum. Hastaneye geldik, atladım arabadan, hemen acilde çalışanları “zaman kaybettik” diyerek harekete geçirdim. Sedye geldi, hastayı içeri aldılar. Hastayı röntgene, gerekli tahlillere hazırladım. Hayatımın ilk deneyimlerini yaşıyordum. Sonra doktor, ameliyata alacağız, üstündekileri çıkar ameliyat giysisini giydir dedi. Ameliyata hazırlarken hastanın yarasını çok yakından gördüm. Yanakta, göz altından çeneye kadar ay gibi kavisli bir yarık vardı. Giysisini çıkarırken yarık açıldı ve tüm dişlerini gördüm. Bu kareyi hayatım boyu unutmadım, çok etkilenmiştim. Daha çok genç ve deneyimsizdim. O kadar çok İyi olmasını istiyordum ki. Hastayı hazırladım. Hastanın eşi, annesi ve ev sahibimle birlikte sonucu bekliyorduk.  15-20 dakika sonra çıkardılar. Bize  tam teşekküllü bir hastaneye götürün dediler.  Artık anlaşılmıştı, hasta beyin kanaması geçiriyordu. Hastayı tekrar giydirdim ve hazırladım.

    Eşi hastayı doktorun tavsiyesi üzerine Samsun Hastanesine götürdü, ben akşam köye döndüm. Ali ve Ayşe’ye ne diyecektim. İçim sızlıyor, yüreğim dayanmıyordu. Onlar benden iyi haber bekliyorlardı. Eve içim kan ağlayarak gittim, çocuklar gözlerimin içine bakıyordu.

    Hayatımın en zor anıydı.   Sanıyorum hepsi 6 kardeşti. Çocuklarla göz göze geldiğim anın acısını şimdi de yaşıyorum.

    Ertesi günü köye cenaze geldi……….

    Ali şimdi İstanbul’da iyi bir işte çalışıyor. Telefonla bana ulaştı, eski günleri andık. O beni unutmamış, ben de onu unutmamıştım. Öğretmenim sizi unutmadım dediğinde sesinde, eski günleri anımsıyordum.

     
     

    Etiketler: , , , , , , , , , , , ,

    YAPAY ZEKA! YANGINLAR BİTMİYOR GAZZE’NİN ÇIĞLIĞI DA

    232.06.2024- A. Yaşar SARIKAYA

    Son günlerde basın ve yayın organları ile sosyal medyanın gündemini YAPAY ZEKA konusu dolduruyor. Bu gelişmelere sevinirken, yaz sıcağında çıkan yangınlar çok üzücü. Dünyanın, İsrail ve ABD’nin el birliği ile yaptığı soykırımı görüp eli kolu bağlı hiç bir şey yapamaması da.

    Yapay zeka, yangın- sel- deprem gibi afetler ve sömürge sistemi için önlem almalı diye düşünüyor insan. Toplumda gelir dağılımı dengesini kurma yollarını bulmalı, doğayı korumayı öncelikleri arasına almalı.

    Bu denklem tarih boyu hiç kurulmadı, kurmak da gittikçe zorlaşıyor. Denklemler, hep kar hesabı, gelir artırımı, güçlüyü daha güçlü yapma üzerine kurulmuş. Bir kısım bu sisteme karşı çıkarken, bir kısım da küçük çıkar hesapları güderek güçlüye tabi oluyor, sistemin ekmeğine yağ sürüyor.

    Binanın temelinde zayıf olan direkler güçlendirilir. Halkın her katmanı ülkeyi oluşturmaz mı? Halkın bilinç potansiyelini artırma çalışmaları önemlidir. Bunu gerçekleştirmek, işleyen sistemin gündeminde olmalıydı. Oysa sistem güçlüyü güçlü, zengini zengin, zayıfı daha zayıf yapmaktadır.

    Siyasette, kendinden olmayanı gözden çıkarmak, yok saymak alışkanlığı yıkılmalı. Sosyal sınıflar arasında açılan makas, gittikçe artmaktadır. İletişimin bir yolu olmalı, halk birbirinden kopmamalı. Eskiden yaşanan komşuluklar, imeceler, sokak oyunları ve daha çok örnek verebileceğimiz değerlerimiz anımsanmalı. Bu topraklarda, tarih boyu Müslim- gayri Müslim bir arada kardeşçe yaşamıştır. Mübadelede, Sinop’tan ağlayarak ağlayan Rumlar Türklerle kucaklaşarak anılarını gittikleri yere taşımıştır.

    Uygarlık için herkese görev düşüyor. Birbirimizden kopmamalı, çıkarcıların kurduğu denklemi tersine çevirmeliyiz.

     

    Etiketler: , , , , , , , , , , ,