10 KASIM 2025-BİLKE
GÖNÜLDEN YAPILAN SAYGIDA BİRLİK OLANLARA SELAM OLSUN…








10 KASIM 2025-BİLKE
GÖNÜLDEN YAPILAN SAYGIDA BİRLİK OLANLARA SELAM OLSUN…








31.10.2024-Alper Akçam
Öyle ateş / öyle sıcak / öyle kan / öyle yalın / öyle çırılçıplak bir tarih
Canını toprağına siper etmiş koca bir ülke
Yediden yetmişe yan yana dizili cepheye
Harbiye / seyfiye / bir sınıfı tümden şehit düşmüş tıbbiye
Yarı aç / yarı çıplak / siperde kan içinde
Günün tayını / şekersiz üzüm hoşafı / bir dilim kuru ekmek
Son canına kadar el ele / yerlere düşe düşe
Kardeş demiş subayı Payitahtın / Balkanların
On yıllardır şaşkın saltanatlar elinde
Karpatlarda / Zağros dağlarında / Yemen çöllerinde
Gök ekinler gibi kırdırılmış o garip köylüye
Geriye dönüşü yok gayrı / düşe kalka varılacak yepyeni bir ülküye
Emperyalizmin üstlerine sürdüğü Anzak analarına da selam olsun
Dökmesinler gayrı gözyaşını
Emanettir oğulları / barışı baş tacı etmiş / gökyüzü gözlü bu gaziye
Ey Çanakkale / ey bir yanı emperyalizme dur denilmiş kanlı ve koca bir tarih
Bir yanı umutlu ve aydınlık bir gelecek
Seddülbahir / Arıburnu / Anafartalar’da Miralay Mustafa Kemal
Kerevizdere’da Binbaşı Saffet Arıkan
Eğitmen kurslarında Baba Tonguç’la / kavruk köylü çocuklarıyla omuz omuza
Duvardaki yazı: “Suyu dua bulmaz fen bulur”
Çanakkale’deki köylü / efendisi olacak milletin
Selam olsun Kurtuluş’a can katacak Ekim Devrimi’ne
Ne zaman yeniden öğrenebilirse seni bu ülke
Ancak o zaman bir daha tökezlemeyecek
Ne zaman yeniden öğrenebilirse seni
Ancak o zaman kırabilecek bezirgânlar zincirini
Ancak o zaman
Bu kadersiz ülke / özgürlüğe / adalete / yas yalın kardeşliğe yükselecek…
Alper Akçam

09.08.2024- Turgut ÖZAKMAN
Yazar, Turgut Özakman, Cumhuriyet-Türk Mucizesi kitabının 2. cildinde o anıyı şu cümlelerle anlatıyor: “Trabzon’da Türk Ocağı salonu… Tatlı tatlı konuşurlarken bir klakson sesi duyuldu. Susup dikkat kesildiler. “Bu havada kim olabilir?” “Ve bu saatte?” Mahmut Esat Beyin hanımı Gazinin gelebileceği ümidine kapılarak, “Acaba.” diye kekeledi. Yakup Kadri Bey güldü: “Hiç hayale kapılmayın. Öyle sürprizler ancak peri masallarında olur.” Kapıya vuruldu. Leman Hanım kapıya bakmaya koştu. Açmadan seslendi:
“Kim o?”
Bir hanım sesi duyuldu:
“Tanrı misafiri”
Leman Hanım merakla kapıyı açtı. Kapının çerçevesi içinde Gazi Paşa, Salih Bozok ve eşi Pakize Hanım vardı. Gülüyorlardı. Leman Hanım şaşkınlıktan donup kalmıştı.

“Bizi içeri davet etmeyecek misiniz?”
“AA ah buyurun, affedersiniz, buyurun lütfen.”
Herkes koşuştu.
“Mahmut Esat Bey’i evinden aramıştım. Burada toplanıldığını öğrenince kıskandım, Salih’le eşini alıp geldim. Medeni Kanun’u mu kutluyorsunuz?”
“Evet.”
Gelirken koca bir tepsi börek getirmişti. Tepsi daha sıcaktı. Soba gürül gürül yanıyordu. Mutluluk içinde Gazi’yi dinlediler: “Adam İngiliz’in dokuduğu kumaştan elbiseyi giyiyor. Alman malı lokomotifin çektiği trene biniyor. Namaz vaktine ne kadar kaldığını cebindeki İsviçre malı saate bakarak kestiriyor. Odesa’dan getirtilen Rus unundan yapılma ekmek yiyor ama şapkayı giyince kâfir olacağını sanıyor. Bu karanlık, donmuş, hasta kafayı yenmemiz gerek. Çünkü bir an dalsak, bu kafa devreye girer, halkı yine kendine benzetmeye, orta çağa çekmeye kalkışır. Onun için yarımız uyusak, yarımız uyanık durmalıyız.”
Konudan konuya atladılar. Her sorun çözülmüş gibi huzur içindeydiler. Gazi,
“İç ya da dış deliler başımıza iş açmazlarsa.” dedi, “Türkiye dört-beş nesil sonra, çiçek gibi, misk gibi bir memleket olur. Bir haber vereyim. Ankara ve İstanbul’da radyo istasyonları kurmak için görüşmeler yapıyoruz. Evimizde oturup Münir Nurettin Bey’i ya da Tosça operasını dinleyeceğiz.” Peri masalı mutluluğu içindeydiler.
Cumhuriyet ne yapsa beğenmeyen, bir kulp takan, sinirlenen eskiciler, bu şeytan aletini evlerine sokmamak için direneceklerdi. Ama yenilik dağları deviriyordu. Radyo bu evlere de girecek hayata, dünyaya açılan pencere olacaktı. Turgut Özakman, Cumhuriyet Türk Mucizesi 2, Sayfa 229-230
18 MAYIS 1919- BİLKE
Bu gün BİLKE olarak sahilde BANDIRMA VAPURU ve ATATÜRKÜN Sinop’a gelişini andık. Her yıl 19 MAYIS kutlamaları arasına alınmasını diliyoruz. Dernek Başkanımız, “18 MAYIS SİNOP için önemlidir, Yıl 1919’dur. Vatan işgal edilmiş, halk yoksuldur. Bandırma Vapuru 18 Mayıs günü Sinop limanındadır. Atatürk o gün Sinop’tan kara yolu ulaşımı için bilgi toplamıştır. Sinoplu halk ile görüşmüş ve bilgi almıştır. Eğer Sinop kara yolu, ulaşıma elverişli olsa idi Kurtuluş Savaşı Sinop’tan başlamış olacaktı” dedi.


Başkan sözlerine şöyle devam etti: Türk Milleti bu savaşı 1919 koşulları içinde, sahip olduğu değerler ve kültür birikimi ile kazanmıştır. 12- 13- 14- 15 yaşında, Sinop köylerinden askere ve cepheye giden çocuk erlerin bilgileri BOA kayıtlarında mevcuttur. Nüfus oranına göre, Sinop Kurtuluş Savaşında en çok şehit veren iller arasındadır. Şehitler, er çocuklar , öksüz ve yetim kalanlar, cepheye gidip yıllarca savaşlarda can verenler, gidip de dönmeyenler, mezarları bile olmayanlar anısına SİNOP bu günü Sinop Kurtuluş Anıtı dikerek yaşatmalıdır.

Bu gün BANDIRMA VAPURU Sinop limanında demirliyor. Aynı vapurda, padişahin emriyle Sinop’ta Mutasarrıf olarak görevlendirilen Mazhar Tevfik Bey de bulunuyor. M. Tevfik Bey, bir kayıkla Sinop’a çıkıyor. Vapur o gece Sinop’ta kalıyor. M. Tevfik Bey’in vapurdan gidişinden sonra, tebdil-i kıyafetle Sinop’a inen Atatürk, Kurtuluş meşalesinin Sinop’tan yakılması ve başlatılması ile ilgili araştırmasını hükümetten gizliyor ve İleri gelenlerle konuşarak, olumlu ve olumsuz tepkilere tanık oluyor. Yol durumunu ve coğrafi yapıyı da göz önünde bulundurarak Samsun’a çıkmaya karar veriyor.
Dernek Başkanımızın kaynaklardan aldığı bilgilere göre;
Mustafa Kemal Paşa, Dokuzuncu Ordu Müfettişliği’nin 18 kişilik kadrosuyla vapurda idi. Müfettişlik kadrosunda şu isimler bulunuyordu: Üçüncü Kolordu Kumandanı Miralay Refet Bey, Müfettişlik Kurmay Başkanı Miralay Kazım Bey, Birinci Şube Müdürü Hüsrev Bey, Topçu Kumandanı Binbaşı Kemal Bey, Miralay Doktor İbrahim Bey, Binbaşı Doktor Refik Bey, Başyaver Yüzbaşı Cevat Bey, Yüzbaşı Mümtaz Bey, Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey, Yüzbaşı Ali Şevket Bey, Yüzbaşı Mustafa Bey, Üsteğmen Hayati Bey, Üsteğmen Abdullah Bey, Üsteğmen Hikmet Bey, Asteğmen Muzaffer Bey, Şifre Katibi Faik Bey, Şifre Katibi Memduh Bey vardı.
M.Şakir ÜLKÜTAŞIR, Türk Kültürü 5. cilt , sayfa: 30’da diyor ki;
“17 Mayıs 1919 Cumartesi sabahı İnebolu’ya varıldı. Fakat Mustafa Kemal kasabaya çıkmadı. 18
Mayıs Pazar günü öğle vakti Sinop limanına giren gemi, alelusul pratika verdikten biraz sonra,
Mustafa Kemal şehre çıktı ve burada Sinop’un ileri gelenleriyle görüştü. Sinop’ta Pontus Cemiyetinin
bir şubesi vardı. Başlarında Eczacı Vasil bulunuyordu. Paşa bunların faaliyeti hakkında malumat aldı.
Konuşmalar sırasında müstakbel bir mukavemet için, huzurundakileri uyarıcı bazı sözler de söyledi.
Çok heyecanlı idi. Bir an evvel Samsun’a varmak istiyordu. Akşam saat 20 den sonra Sinop
limanından demir alan, yani kalkan Bandırma vapuru, Gerze ve Bafra sahilleri boyunca Samsun’a
doğru ağır ağır ilerlemeye başladı. Bütün gece seyrine devam etti. Mustafa Kemal, gemide iki gece
hiç uyumamıştı. Üstelik pek az şey yemiş ve mutadı veçhile mütemadiyen sigara içmişti.”
***
F.Rıfkı ATAY-ATATÜRK’ÜN BANA ANLATTIKLARI 1914-1919 kitabı sayfa, 141-142 diyor ki;
…………….Beynimden bir şimşek geçti: Tutabilirler, sürebilirler, fakat öldürmek! Bunun için beni
Karadeniz’in coşkun dalgalan arasında yakalamak lazımdır. Bu ihtimal mantıki idi. Ancak artık benim
için yakalanmak, hapsolmak, nefyolma, (sürülmek) düşündüklerimi yapmaktan menedilmek, hepsi
ölmekle müsavi idi. Hemen karar verdim, otomobile atlayarak Galata rıhtımına geldim. Baktım ki
rıhtıma yanaşmış olacağını sandığım vapur, uzaklardadır. Sandallarla vapura gittik. Kaptana yola
çıkmak için emir verdimse de Kızkulesi açıklarında muayeneye tabi tutulduk. Birkaç ecnebi zabit ve
askeri bizi yoklayacaklardı. Muayene uzayıp gitti. Gelip gidildiğine göre acaba bunlarla şehirdekiler
arasında bir muhabere mi vardı? Maksat beni tevkif etmekse, bütün bu şeylere lüzum yoktu,
sıkılıyordum. Bir kararsızlık da olabilir, diye düşündüm. Bundan istifade edebilmek için kaptana
hareket hazırlıklarını çabuklaştırmasını söyledim. “Yirmi yedi yıllık ihtiyar kaptan demir aldırmaya
başladı. Ben kaptan yerinde idim. Zabit ve askerler dışarı çıktılar. Hareket ettik. Karadeniz
boğazından çıkarken, kaptana tehlikeli ihtimalleri anlattım. Cevap verdi:
“
– Ne aksi, dedi, bu denizi pek iyi tanımam, pusu!amız da biraz bozuk… “
Mümkün olduğu kadar kıyılan takip etmesini tavsiye ettim. Çünkü bundan sonra benim tek istediğim,
Anadolu’nun bir kara parçasına ayak basmaktan ibaretti. “Sahili takip ede ede evvela Sinop’a geldik.
Kasabaya çıktım. Oradakilerle görüşerek, Samsun’a kolaylıkla gidilebilecek yol olup olmadığını
soruşturdum. Maatteessüf yokmuş! Çok zorluk çekecek ve günlerce yollarda kalacaktık. Bilmem
neden, Samsun’ a bir an evvel ayak basmak için o kadar acele ediyordum ki zaman kaybetmektense
tehlikeye göğüs germeyi tercih ettim. “Tekrar Bandırma vapuruna bindik. Aynı tertipte seyahat
ederek, nihayet Samsun Limanı’na vardık! “
***
” Ergun HİÇYILMAZ-İsyan Adımdır Benim” kitabında diyor ki”;
“Bandırma Vapuru’nun hareket halinde olduğu tarihte İngilizler 100 kadar asker ve harp malzemesini Samsun’a çıkarmıştı (17 Mayıs 1919). Bandırma Vapuru önce Sinop’a gelmiş ve Samsun’a karayolu ile geçilmesinin imkanı aranmıştı (18 Mayıs). Ancak güvenlik sebebiyle tekrar vapura dönülecek ve Bandırma, Samsun’a müteveccihen demir atacaktı.”
Sinop yerel gazetecilerimizden Sayın Mustafa GENÇ ve sevilen dahiliye doktorumuz Sayın Burhan
ŞENDİL, Atatürk’ün 18 Mayıs günü Sinop’a geldiğinde yaşananları kaynak kişilerin anlatılarından
dinleyen tanıklardır.
Aşağıdaki linkte, Mustafa GENÇ 18 MAYIS 1918 günü Atatürk’ün 18 Mayıs 1919’da Sinop’ta gezdiği sokakları ve konuştuğu kişileri anlatıyor:
BİLKE YORUM: Sinop bu gün anısına KURTULUŞ ANITINI hak ediyor. Sinop’un, nüfus oranına göre Kurtuluş Savaşında en fazla şehit veren iller arasında olduğu unutulmamalı. Böyle bir anıtı, akın akın er olarak cepheye giden çocuk yaştakiler için; adları unutulmuş, mezarı bile olmayan şehitler için, yoksulluk içinde öksüz ve yetim kalan bebekler için, olmadık yaşam öyküleriyle hayatta kalmaya çalışan kadınlar için yapmalıyız. Atatürk’ün Sinop’ta bir hareket başlatmasına İngiliz yanlılarının engel olma çabaları sözlü anlatılar arasında dilden dile dolaşıyor.
UNJUTMAYALIM, Sinop için BAYRAM BU GÜN.
08.10.2023- S. Arif TERZİOĞLU
Ankara’da yakıcı bir yaz günü idi. Atatürk beraberinde arkadaşları ve yaverleri olduğu halde Kızılcahamam’a giderken Kazan Köyü yakınlarında durmuş ve otomobilinden inmişti. Köyün kadını, genci, yaşlısı, ihtiyarı köylerin içinden geçen, köşede duran bu yabancı konukları görünce hep beraber koşuştular. Kimi su getirdi, kimi ayran, bunlardan biri, güğümünden aktardığı soğuk ayranı Ata’ya uzattı:
“Bir soğuk ayran içer misiniz?” dedi.

Bu çorak iklimin kavurduğu yüzünde bronzlaşmış Türk kadının en bariz ifadelerini taşıyan, bir Türk anası idi. Böğrüne sıkıştırdığı kundağı biraz daha bastırdıktan sonra, sağ elindeki ayran bardağını uzattı, bekledi. Ata’sı, ayranı kana kana içmiş ve bir an durakladıktan sonra ona; “Senin kocan kim?” diye sormuştu. Köylü kadını, yüzü tunçlaşmış, elleri nasırlı bir Türk anası idi; Ankara’nın kendine has şivesi ile kocasının Sakarya harbinde boğazından yaralanmış bir cengaver olduğunu söyledi. Ata bir soru daha sordu :
“Ne zaman doğdun?”
“1919’da Atatürk Samsun’a çıktığı zaman doğdum.”
Ata, bir an düşündü. Yıl 1934 idi. Kadının bu ifadesine göre 15 yaşında olması lazım gelirdi. Halbuki karşısındaki kadın 25 yaşlarında görünüyordu; tekrar sordu:
“Nasıl olur?”
Evet, nasıl olurdu. Bu Satı kadın hiç tereddütsüz, o her zamanki nüktedan haliyle ve memleketin işgal altında geçirdiği acı yılları ima ederek:
“Evet Paşam, ondan evvel yaşamıyordum ki!” Dedi…
Bu espiri Ata’yı bir hayli düşündürdü. Köy’den ayrılırken yaverine kadının ismini ve yakınlarını not ettirdi… Asıl adı, Satı Çapan’dı… Kurtuluş Savaşı’nda gazi olmuş bir askerin eşiydi… Evi çekip çeviren oydu… Girişkenliğiyle Ankara’nın Kazan köyünün muhtarı olmuştu… Herkesin derdine koşup derman olurdu… “Satı Ana”ydı lakabı… Millet mekteplerine devam ederek okuma-yazma öğrenmişti… Babası gibi çiftçiydi… Beş çocuğu vardı… Atatürk’ün önerisiyle adı, Satı Öz oldu… Gazi’nin isteğiyle 1935 yılında 17 arkadaşıyla birlikte… Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi…
“Dünyada her şey kadının eseridir… Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar…
” Armağan V.Bilgin Kaynak: S. Arif Terzioğlu, Yazılmayan Yönleriyle Atatürk
BİLKE YORUM: Biz ne günlerden bugünlere geldik. Kıymet bilmek ERDEM ister, vicdan ister, hak ister, hukuk ister. Ne asil kadınlarımız vardı. Kara Fatma gibi düşmana karşı duranlar. Artık düşman dost görünüyor. Gerçeği görmek düşüyor bize.
BİR YILDIZ GİBİ PARLASIN HER ÇOCUK HER GENÇ
KADIN VE ERKEK!
KORKMA SÖNMEZ BU ŞAFAKLARDA YÜZEN AL SANCAK
SÖNMEDEN YURDUMUN ÜSTÜNDE EN SON OCAK
O BENİM MİLLETİMİN YILDIZIDIR PARLAYACAK!
09.06.2023-A. Yaşar SARIKAYA
ROMA’DA LARGO MUSTAFA KEMAL ATATÜRK CADDESİ

Roma, Cumartesi ve Pazar günü çok kalabalıktı. Aklımda, Largo Mustafa Kemal Atatürk Caddesini bulmak vardı. Termini’de, dünyanın dört bir yanından insanlar, ellerinde valizler oradan oraya koşuşuyordu. Tüm oteller de doluydu. Otel fiyatları iki katına çıkmış, havaalanı, terminal, tren, metro ve otobüsler tıklım tıklımdı. Bilim kurgu filminde, geleceği anlatan senaryo içinde gibiydim. Birbirini tanımayan, aynı dili konuşmayan, farklı renklerde farklı dinlerde insanların her biri kendi işinin peşindeydi.
Gitmeden önce, Roma’da gezilecek yerleri araştırmıştım. Okuduğum 2005 tarihli bir haber dikkatimi çekti:
“İtalya’nın başkenti Roma’da, ölümünün 67’nci yıldönümünde Atatürk’ün anısına ilk özel anıt dikildi.
Atatürk’ün ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ vecizesinin İtalyanca çevirisi olan ‘Pace in patria, pace nel mondo’ ibaresi de kaide üzerine yerleştirilmiş bir açık kitabın sayfaları şeklindeki anıtta yer alıyor.(1)

Haberi okuyunca, bu anıtı mutlaka görmeliyim dedim. Cumartesi günü Frankfurt’tan Roma’ya uçtuk. Roma Termini’den otelimizi bulduk. Yeğenim yanımda bana rehberlik ediyordu. Roma’da kaynanadili, zakkum ve defne ağaçları, hep Sinop’u hatırlattı. Roma İmparatorluğu döneminin mimarisi, sanat eserleri, müzeleri ve katedralleri gerçekten göz kamaştırıyordu.
İlk görülecek yer olarak tüm rehberler Kolezyum’u (Colosseum) öneriyordu. İkonik Antik Roma Gladyatör Arenası muhteşemdi. Çinlilerin çoğunlukta olduğu dünyanın her yerinden gelen turistler, bu görkemli yapıların fotoğrafını çekiyorlardı. Kolezyum’un içine girmek isteyenler, tam 3 km belki de daha fazla kuyruk oluşturmuştu.
Fotoğraflar çektik ve Google Map uygulamasından yolumuzu belirledik. Önce Borgese Bahçelerine, sonra da“Atatürk Parkı’na gitmek ulaşım açısından uygundu.
Villa Borgese Bahçeleri içinde, ünlü heykeltıraş Pietro Canonica’nın adını taşıyan bir müze vardı. Canonica, Taksim Cumhuriyet Anıtı ve İzmir Atatürk Anıtını yapan ünlü bir heykeltıraştı. Bu müzenin içinde, Türkiye’de bulunan eserlerin taslakları yer alıyordu. Canonia’nın yaptığı Atatürk büstü de aynı müzede sergileniyordu. Roma’da değer gören bu eserler, bizim değerlerimizdi.
Müzeden sonra Google map bizi EUR PARKINA yönlendirdi. Aradık ve bulduk. Bulunduğumuz yer, LARGO MUSTAFA KEMAL CADDESİ olarak uygulamada göründü. Caddeye sınır olan parkı ve tabelayı da bulduk. Roma’da sanatsal bir mermer çalışma olan anıt üstüne yazılı “YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ” sözünü görmek, yabancı ülkede bizi çok gururlandırdı. Altında Atatürk’ün imzası da vardı.

Atatürk’ün örnek bir lider olarak İtalya’da değer görmesi, bizi çok duygulandırdı ve heyecanlandırdı. Ömrünü devletine, milletine adayan bir dünya lideri olarak sonsuza dek yaşayacağını kanıtlıyordu bu anıt.

LARGO sözcüğü büyük anlamındadır. Roma’ya gidenler, BÜYÜK MUSTAFA KEMAL ATATÜRK Caddesi ve aynı isimle anılan parkı mutlaka görmeliler.
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır “ diyen Atatürk, bedenlerin geçici olduğu dünyada, ilkelerin yaşaması gerektiğini vurgulayan ender liderlerdendir. Sana ne kadar teşekkür etsek az ATAM, saygıyla, minnetle. Ruhun şad olsun.
A. Yaşar SARIKAYA-05.06.2023-Roma
(1)Eur Parkı’na törenle yerleştirilen anıt, Carrara’lı ünlü İtalyan heykeltıraş Luciano Massari’nin imzasını taşıyor. Eserin sanat yönetmenliğini ise İtalya’da ‘mermer ve taşların şairi’ olarak tanınan Marco Rotelli yaptı. Eserde kullanılan mermer ise Carrara’dan Cave Michelangelo tarafından hediye edildi. Türkiye İhracatçılar Birliği ise Roma’ya dikilen anıtın ana sponsoru. İtalya-Türkiye Dostluk Birliği ve Mare Nostrum Vakfı da projenin ek sponsorları arasında yer alıyor.
Törene katılan Roma Büyükelçisi Uğur Ziyal, İtalyanların 1976’da da anıtın bulunduğu parkın yanındaki meydana Atatürk’ün adını verdiklerini hatırlatarak ”bu anıt, hem Atatürk’e saygıyı, hem de Türk-İtalyan dostluğunu simgeliyor” dedi.
Anıta mekan tahsisi yapan ve EUR semtindeki park ve kültürel varlıklardan sorumlu EUR Şirketi’nin murahhas üyesi Prof. Mauro Miccioise da Atatürk’ün sözünün bugün için de bir mesaj olduğunu açıkladı:
”Bugün takdim ettiğimiz anıt, Türkiye’de laikleşme sürecini, din özgürlüğünü ve kadın haklarını tanıma uygulamalarını başlatmış olan Atatürk’ün anısına sadece bir saygı eylemi gibi algılanmamalıdır. Bu vecize, çatışmalar ve sosyal gerilimlerle dikkatleri çeken günümüz dünyası ve bizim toplumumuz için de olumlu bir sinyal olarak yorumlanmalıdır.” 11.11.2005 – cnntürk.com
