RSS

Etiket arşivi: baklava

VERMEYİNCE MABUT NEYLESİN MAHMUT

02.12.2024-Aydın İZBUDAK

TIKANDI BABA

Sultan Mahmut kıyafet değiştirip, beraberinde sadrazam ve birkaç muhafız ile halkı teftişe çıkmış. Dolaşırken bir kahvehaneye girip oturmuşlar. Bakmışlar müşteriler kahvehaneciye seslenip duruyor: “Tıkandı Baba, çay getir,”

“Tıkandı Baba kahve getir”.

Tıkandı Baba lakabı Sultan Mahmut’a ilginç gelmiş. Merak edip kahvehaneciyi çağırmış. Kahvehaneci gelince;

‘’Baba sana neden “Tıkandı Baba” derler? Hele otur da anlat, ‘’demiş.

Tıkandı Baba başlamış anlatmaya ‘’ Ben bir gece, Rüyamda tanıdığım tüm insanların bir çeşmesi vardı ve hepsinin çeşmesinden oluk oluk su akıyordu. Benim de bir çeşmem vardı fakat benim çeşmemdeki su ip gibi akıyordu. Sonra ben,

“Keşke benim çeşmem de onlarınki kadar aksa” diye içimden geçirdim.

Sonra yerden bir çomak alıp suyun geldiği oluğu dürtmeye başladım. Ben oluğu dürterken çomak kırıldı ve ip gibi akan suyum damlamaya başladı. Bu sefer ben;

“Keşke çeşmem diğerlerininki kadar olmasa da, bari eskisi kadar aksa” diye içimden geçirdim ve oluğu kurcalamaya devam ettim.

Ben uğraşırken suyun geldiği oluk tamamen kırıldı. Az önce damlayan suyum, tamamen kesildi. Ben yine uğraşmaya devam ediyordum ki, o sırada Cebrail göründü,

“Tıkandı, baba! Artık uğraşma!” dedi.

“O gün bu gündür bu rüyamı kime anlattıysam adım Tıkandı Baba’ya çıktı. Hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdi de burada çaycılık yapıp zar zor geçinmeye çalışıyorum.’’ Tıkandı Baba’nın anlattıklarından etkilenen Sultan Mahmut, muhafızlarına;

“Bundan sonra her gün bu adama bir tepsi baklava getirin; her baklava diliminin altına da bir altın koyun.” diye emir vermiş. Hemen ertesi gün askerler ilk tepsi baklavayı getirip, Tıkandı Baba’ya teslim etmişler. “Padişahımızdandır” diyerek…

Tıkandı Baba baklavaya sevinmiş. “Ne zamandır tatlı yemişliğim de yoktu” diye içinden geçirmiş.

Almış tepsiyi tutmuş evinin yolunu. Yolda düşünmüş kendi kendine;

“Yahu ben bir canıma nasıl yerim bir tepsi baklavayı? En iyisi ben buna hiç dokunmadan satayım.” Tıkandı Baba işlek bir yol kenarına kurmuş tezgâhını başlamış;

“Taze baklava! Taze baklava!” diye bağırmaya..

Bu sırada yoldan geçen bir Yahudi baklavaya talip olmuş. Üç aşağı beş yukarı anlaşmışlar, Yahudi baklavayı alıp gitmiş… Tıkandı Baba baklavadan kazandığı ile ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamış. Yahudi baklavayı evine götürmüş. Bir dilim atmış ağzına… Fakat dişine bir şey değmiş… Bu nedir diye bir bakmış ki; altın. Ve baklavanın her diliminin altında bir tane altın… Yahudi bu duruma anlam veremese de ertesi gün tekrar aynı yere gitmiş ki; aynı adamı görür müyüm diye… Bakmış ki adam orada… Demiş ki;

“Sen her akşam burada olacaksan, biraz indirim yap da ben her akşam alayım bu baklavaları senden.” Tıkandı Baba kabul etmiş ve her akşam baklavayı Yahudi’ye satmaya başlamış. Sultan Mahmut, bir ay baklava gönderdikten sonra;

“Bakalım Tıkandı Baba şimdi ne durumda?” deyip adamlarıyla beraber tutmuş kahvenin yolunu. Fakat bu kez kıyafet değiştirmeden… Sultan Mahmut bakmış ki, Tıkandı Baba aynı tas aynı hamam. Ne uzamış ne kısalmış. Yine aynı kahvehanede, ekmek kavgasında… Sultan Mahmut, Tıkandı Baba’yı yanına çağırtıp sormuş,

‘’ Tıkandı Baba sana yolladığım baklavaları almadın mı? Tıkandı Baba biraz mahcup’’,

Geldi hünkârım, demiş. Ben de satıp ihtiyaçlarımı giderdim. Duacınızım.’’

Sultan Mahmut, bunu duyunca tebessüm etmiş.

“Anlaşıldı Tıkandı Baba, sen gel bakalım benimle” demiş. Birlikte sarayın yolunu tutmuşlar. Saraya varınca Sultan Mahmut, Tıkandı Baba’yı doğruca hazine odasına götürmüş. Sultan Mahmut ,Tıkandı Baba’nın eline bir kürek tutuşturup,

‘’ Baba daldır bakalım küreği istediğin yere… Küreğin üzerinde ne kalırsa senindir, ‘’ demiş. Bunu duyan Tıkandı Baba öyle heyecanlanmış ki; küreği ters tuttuğunu fark etmemiş bile… Hızla küreği daldırıp çıkarmış ama ne çare? Kürek ters olunca üzerinde bir tanecik altın kalmış o da düştü düşecek… Derken o da düşmüş. Sultan Mahmut,

‘’ Baba, demiş. Senin buradan nasibin yok! Sen şu bizim askerleri takip et. Onlar ne derse yap.’’

Tıkandı Baba boynunu büküp düşmüş askerlerin önüne… Sultan Mahmut askerlerden birini yanına çağırmış,

‘’ Bu adamı alın Üsküdar’a götürün deyin ki; baba bir taş seç. Seçtiği taşa karışmayın. Sonra deyin ki: seçtiğin taşı fırlat. Tıkandı Baba taşı ne kadar uzağa atarsa; durduğu yerden taşı attığı yere kadar ona verin.’’

Askerler Tıkandı Baba’yı alıp Üsküdar’a götürmüş. Demişler ki baba bir taş seç. Tıkandı Baba sormuş,

“Ne için ki?” diye ama askerler bir şey söylememiş. Tıkandı Baba; şu büyüktü, şu küçüktü, şu yamuktu derken kocaman bir kayaya sarılmış demiş ki seçtiğim taş budur. Askerler demiş ki;

“Baba sen şimdi bu taşı fırlat, ne kadar uzağa atarsan o kadar yer senindir.” Bunu duyan Tıkandı Baba heyecanla seçtiği taşa atılmış, güç bela yerden kaldırmış. Fakat taşın ağırlığını direyemeyip elinde taş olduğu halde sırtüstü devrilmiş. Taş da üzerine düştüğünden oracıkta can vermiş. Askerler gidip durumu Sultan Mahmut’a anlattıklarında, Sultan Mahmut o meşhur sözünü söylemiş,

’’ Vermeyince Mabut neylesin Mahmut

 
Yorum yapın

Yazan: 02 Aralık 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , ,

BAKLAVANIN TARİHİ

28.09.2023- Hazırlayan Bilhan AKKAYA- Araştırmacı

İlk baklavayı kim yaptı, kim yedi veya bu tatlı ilk nasıl bulundu, nasıl yenmeye başladı kimse bilmiyor. Fakat gelişimi konusunda çeşitli iddialar bulunmakta. Baklavanın kökeni sayılabilecek ilk yiyecek; Asurlular’da tüketilmiş. Asurlular; MÖ. 8. yüzyılda, mayasız yassı ekmeği, doğranmış kuru yemişlerle tabakalayıp, ilkel odun fırınlarda pişirerek ve daha sonra bala bulayarak tüketmiş. Bildiğimiz kadarıyla; baklavaya en çok benzeyen ilk yiyecek buymuş.

Baklava günümüz formuna gelirken özellikle; Orta Doğu, Doğu Akdeniz, Balkanlar ve Kafkasya’da şekil değişikliği yaşayarak gelişti. 15. yüzyıl Osmanlı İstanbul’unda en mükemmel halini almaya başladı. Özellikle Fatih Sultan dönemi Topkapı Sarayı mutfak defterlerinde; baklavaya ait çok fazla kayıt bulunmaktadır. 1408488606 tasnif numarası ile kaydedilen bir rapora göre; Saray’da 1473 yılında baklava pişirilmiştir. Baklavanın tam kökenleri bilinemese de; Ortadoğu ve Yakın Doğu’da her değişim rüzgarında (yönetimsel) baklavanın zenginleştiği yadsınamaz bir kesinliktir.

Bölge, dünyanın en eski kültürlerinin ve medeniyetlerinin çoğunun merkezidir ve her gelen kültür; baklavayı kendi tercihlerine göre değiştirmiştir. Mezopotamya’ya seyahat eden Yunan denizciler ve tüccarlar kısa süre sonra Baklava’nın lezzetlerini keşfetti ve ülkelerine döndüklerinde bu tatlı bilgisini beraberlerinde getirdi. Yunanlılar; bu tatlının hamurunu Asurlular’dan biraz daha ince taptı. Aslında “Phyllo” adı, Yunancada “yaprak” anlamına gelen Yunanlar tarafından icat edilmiştir.

Baklava, Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğu sınırında Baharat ve İpek Yolları üzerinde bulunan Ermeni tüccarlar tarafından keşfedildiğinde; onlar da bir katkı sağladı. Baklava dokusuna tarçın ve karanfil kattılar. Daha da doğuda Araplar; gül suyu ve portakal çiçeği suyunu, baklavada kullanmaya başladı. Ana yöntem ve tarif değişmiyordu fakat eklenen veya çıkarılan aromalar ile tad değişiyordu. Tarif sınırları geçmeye başlayınca tadı ince nüanslarla değişti. Orta Doğu’daki ülkeleri arasında Lübnan; baklavaya en çok katkı sağlayan ülkedir. Antik çağlardan itibaren İran’da; pastacılar, yasemin kokulu bir fındık dolgusu içeren baklavalar üretmiştir. Altıncı yüzyılda bu tatlı; Konstantinopolis’teki Bizans, I. Justinianus sarayına tanıtılmıştır. Osmanlılar; Konstantinopolis’i ve batıdaki geniş toprakları alınca, tüm bölgelerde yapılan baklava bileşimlerine vakıf oldu.

Osmanlı saraylarında çalışan aşçılar ve pasta şefleri, geniş bir bölgeyi kaplayan bir imparatorluğun yemek pişirme ve pastacılık sanatının etkileşimine ve gelişmesine büyük katkı sağladı. 19. yüzyılın sonlarına doğru, İstanbul ve büyük taşra başkentlerinde orta sınıfa hitap eden küçük pastaneler açıldı. Baklavanın kökeni konusunda fikir ayrılığı olduğu gibi baklava kelimesinin kaynağı da tartışmalıdır. Baklava kelimesi, 1650 yılında Osmanlı Türkçesi’nden ödünç alınarak İngilizceye girmiştir. Türk etimologlar bunun Türk kökenli olduğunu belirtmektedir (baklağı veya baklağu); bazıları ise “baklava”nın Moğol kökünden ba comela- ‘bağlamak, sarmak, yığmak’ için gelebileceğini söylemektedir. Bayla’nın kendisi Moğolca bir Türkçe alıntıdır. –Va son eki Farsça kökenini öne sürse de; ancak ‘bakla’ kelimesi Farsça değil, Arapça kökenli fasulye anlamına gelir ancak Arapça ismi olan baklava, kuşkusuz Türkçeden bir alıntıdır. Bu konuyla ilgili başka iddialar da bulunmaktadır. Baklava adı; pek çok dilde, küçük fonetik ve yazım farklılıkları ile değişse de genel olarak ‘baklava’ olarak ifade edilmektedir.

BİLKE YORUM: Kültür, kanatlı kuşlar gibi mekandan mekana gezmektedir. Her coğrafyaya taşınır, yeni ekler alır ve okyanuslar, kıtalar aşarak yayılır.

İnsan iradesi, hayatta kalmak için temel ihtiyaçlarını karşılamak için hangi coğrafyada olursa olsun hep aynı adımları izlemiştir. Sanatsal derinlik kazanma ve kaliteli yaşam sergileme boyutu ise bilimsel gelişmelerin ışığında kentleşme kültürünü kazanmasıyla zenginleşir.

 
Yorum yapın

Yazan: 28 Eylül 2023 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,