RSS

Etiket arşivi: başarı

İŞİTME ENGELİ ve GÜL USTABAŞ GENÇ

02.02.2023- Gül USTABAŞ GENÇ

Gül Ustabaş Genç: “Bir işitme engelli, normal insanlarla beraber nasıl eğitim alır? Sizce almalı mıdır?”

Kendimden bahsederek gireceğim konuya..

Normal bir çocuk olarak başladığım ilkokulun 2.sınıfında aniden hastalanmam ve bunun sonucu işitme duyumu kaybetmemle önce şehirlerarası yolculuklarla doktorlara götürülme sürecim başlamış sonra da “bu kız artık duyamayacak” sözüyle mecburen Sinop’a dönmüştük.

Doktorların tavsiyesi; benim konuşma yeteneğimi kaybetmemem için normal okuluma devam etmem yönündeydi. Ben artık sudan çıkmış balık gibiydim ve artık karada yüzmeliydim..

Sevgili öğretmenim Sabriye Özcan’ın kabulüyle, tekrar sınıfıma dönüyorum. o zamanki duygularımı bugün çok fazla hatırlayamıyorum.. (tek tesellim ağlamak oluyordu.)

İlkokulu başarıyla bitirince tekrar aynı soru karşımıza çıktı? Beni hangi okul bu halimle kabul edebilirdi?

İstanbul Göztepe Sağır ve Dilsizler okulunda yapılan görüşme sonucu, oranın müdürü de normal okula devam etsin diyordu, oraya kabul edilirsem konuşmayı unutacak, kendimi işaret diliyle konuşur bulacaktım..

Okullar açılıyor… Ben hala ortadayım.. En sonunda orta kısmı da olan kız meslek lisesine götürülüyorum “hiç olmazsa bir sanatı olsun, muhakkak okusun” diyen ailem sayesinde.. Önce kabul etmek istemiyorlar ve sonra deneme yapmak koşuluyla mecburen kabul ediliyorum. O güne dek bir öğretmenim varken, birden çoğalıyor sayısı.. Her gelen öğretmenle tanıştırılıyorum.. En zoru İngilizce dersi.. Duymayan bir kız bu dersi nasıl alacak? Kendi halime bırakılıyorum, bende ki hafıza, tüm yazılanları soru ve cevapları ezberlememe neden olduğu için (arkadaşlarımın yaptığı okunuşla yazma hatası bende olmuyordu) İlk sınavda 99 almıştım, ne ilginç değil mi? İlk yarıyılı teşekkürle kapatıyorum ve benim eğitim hayatım böylece devam ediyor..

Hayatımda çok önemli yer tutan öğretmenlerimi, hepsini sevgi ve saygıyla anıyorum.. Aynı zamanda satranç oynadığımız İngilizce öğretmenim Erdinç Bey’i, bana toplum içinde nasıl hareket edeceğimi öğreten Başmüdür yardımcımız Zekiye Hanımı, sesli okumama önayak olarak dışa dönmeme sebep olan Türkçe öğretmenim Sevim Hanımı, bana duymadığım halde flüt çalmayı öğretmeyi kafasına koyan ve başaran müzik öğretmenim Tülin Hanımı…Ve burda yazamadığım diğer hocalarımı.. İnanın onların emeğini hiçbir zaman ödeyemem.

İmkansız bir şey yoktur, istediğiniz takdirde herşey olur.. Ve ben lise sonda, üniversite sınavına giriyorum.. Tutturmuşum o güne kadar “doktor olacağım” diye.. Engelli raporu alırken heyet başkanı bana soruyor “hastalarını nasıl dinleyeceksin?” Üniversite sınavında da engelli olduğum için sınıfımda özel görevli bir hanım vardı, sınavdan sonra ne doğrultusunda tercih yapacağımı sorduğunda, tavsiyede bulunmuştu.. Gerçekçi olmamı, ilgi duyduğum ve başarılı olacağım alanlarda tercih yapmamı tavsiye etmişti. Onun tavsiyesine uydum, tercihlerimi öyle yaptım. Ve 5.tercihim olan İstanbul MSÜ Moda-Konfeksiyon bölümünü kazandım.. Üniversite ve sonrasını diğer yazımda anlatacağım.

Görülüyor ki; insan olmak kulak-göz, ayak-el ile değil, kafa ve kalp ile- istemek-başarmak ile mümkün oluyormuş.

Engellilere normal insanlarla beraber eğitim verilmesini savunuyorum. Engelli bir yakınınız ya da tanıdığınız varsa onların eğitimi için her türlü olanağı kullanın, engelleri kaldırın, Acımayı “bir işe yaramaz” gözü ile bakmayı bırakın. Ben görmediği halde resim yapan, duymadığı halde gitar çalan gördüm.. Belki sizde görmüşsünüzdür..

Tarihe bakınca da, Beethoven’in 9.senfonisini işitme engelli olarak yaptığını, Helen Keller’in hem sağır-dilsiz hemde kör olmasına rağmen 5 dil öğrenip kitap yazdığını, bisiklet ve kano kullandığını, Marlee Matlin’in ise Oscar kazanmış Amerikalı sağır-dilsiz bir oyuncu olduğunu görebilirsiniz. Edison’u ise bilmeyeniniz yoktur, peki onunda işitme engelli olduğunu, Graham Bell’in de telefonu gerçekte işitme engelli eşine, işitme cihazı icat etmek isterken bulduğunu biliyor muydunuz?

Sağlık-mutluluk ve engelsiz bir hayat dileğimle…

 
Yorum yapın

Yazan: 02 Şubat 2023 in KONUK YAZARLAR

 

Etiketler: , , , , , , , ,

GERÇEK BİR BAŞARI HİKAYESİ

16.02.2021-BİLKE

Renkler ve zevkler, belki de dünyadaki insan sayısı kadar çoktur. Bir bardak çay içme konusunda bile yüzlerce seçeneğin karşımıza çıktığını görürüz. Alışkanlıklar, zevkler, renkler ve sayamadığımız daha nice dünya çoklukları arasında, ÇALIŞMAK ve ÜRETMEK eylemini tam anlamıyla gerçekleştiren örnek insanlarla söyleşi gerçekleştiriyoruz.

Köy Enstitüsü mezunu MÜDÜR BABA ile 30 Mayıs 2012 tarihinde söyleşi gerçekleştirmiştik. O, yüzlerce kız çocuğunun meslek sahibi olmasına vesile oldu.

Aydın Ortaklar Köy Enstitüsü öğrencileri 1952
D.Ali Çevik, Turgut Köz ve Fehmi Aydın Arşiv: Tevfik Fikret Çevik

SÖYLEŞİ-1. BÖLÜM-30 Mayıs 2012

Konuğumuz FEHMİ AYDIN 

Çağımızda tüm değerler çok hızlı değişiyor, dünya küreselleşiyor. Yaşamı güzelliklerle dolu örnek insanlar, tahtadan yazı siler gibi siliniveriyor. Başarı, saygı, sevgi, çalışkanlık, güç, üretim gibi kavramlar, yerini içi boş anlamsız olanlara bırakıyor. Bu hızlı değişim sahnesinde, unutulan farklı yaşam örneklerine yer vereceğiz. Zaman, zengin halk kültürlerimizi yok etse de belleklerde yaşatmaya, korumaya, taze tutmaya çalışacağız.

BİLKE- A.Y.SARIKAYA- 1976-1978 yıları arasında Sinop Kız Yetiştirme Yurdunda öğretmen olarak çalışırken, konuğumuz Fehmi AYDIN çocukların, öğretmenlerin hepimizin müdür babasıydı. Müdür Babayı hepinize tanıtmak istiyorum. Bize kendinizi tanıtır mısınız?

Fehmi AYDIN: Göller Köyü’nün Şerbetli Mahallesinde 1935 yılında dünyaya geldim. Köyümüz, Sinop merkeze bağlı en uzak köydür. Babamın iki hanımı, 15 çocuğu vardı. Ben 15 çocuk arasında 5.çocuktum.

Şerbetli mahallesi 6 hanedir. İçinden yol geçer. Yolun bir tarafı 2 hanedir, Gerze Türkmen köyü sınırları içinde, diğer 4 hane de Sinop Göller köyü sınırları içindedir. Böylelikle biz, Sinop ve Gerze kültürü arasında büyüyüp, beslendik.

6 kardeşim öğretmen, 1kardeşim imam, 1 kardeşim ebe, diğer kardeşlerim de rençperdir.  Evliyim 5 çocuğum var; muhasebeci, hemşire, Fizik Doçenti, Doktor-Kadın doğum uzmanı ve biyolog olarak çalışıyorlar. İsimleri; Ceyhan, Seyhan, Reyhan, Feyhan, Beyhan.

BİLKE-A.Y.SARIKAYA: Çocukluk yılarınızda sizde iz bırakan olaylara yer vermek isterim. Bu günün anlayışı ile eski günlerin yaşamı arasındaki farkı görmemize yardımcı olur.

Fehmi AYDIN:  Köyümüz tamamen orman içinde bir köydü. Babam köyde eğitmendi.  1941’de okula başladım. 3. Sınıfta şahadetname aldım.  Bizim köyde 5 sınıflı ilkokul yoktu. Sinop’un Dizdaroğlu köyüne geldim,  5. Sınıf diplomamı oradan aldım.

Babam, eğitmenlik yaparken deste çubuklarını kullanırdı. Sayıları ve alfabe harflerini onları kullanarak öğretirdi.  O zaman derslerde kullanılacak materyal yoktu. Çubuklar çok işe yarıyordu.

BİLKE-A.Y.SARIKAYA: Bu çubukları babanızın yaptığını tahmin etmek zor değil. Bu gün ise her şey renkli, albenili ve fabrika yapımı; kar amaçlanarak üretiliyor. Sizin unutmadığınız o baba yapımı çubuklar ise yalnızca öğrenme- öğretme amaçlı.

Çocukluk ve köy size neler hatırlatıyor:

Fehmi AYDIN:  Tatillerde kuzu çobanlığı yapardım. Sonraları koyun çobanlığı yaptım. Çobanlık yaparken kurt görürdüm. Kurt görmek bana heyecan verirdi.

BİLKE-A.Y.SARIKAYA: Hayatı hayatta öğrenmek ne güzel. Çobanlık yaparken, yaparak- yaşayarak hayatı öğrendiniz. Mukayese yapma, sorumluluk alma, küçük yaşta karar vermeyi deneyimlediniz.    Günümüz çocuklarının durumu düşündürücü!

Eğitiminize nasıl devam ettiniz?

Fehmi AYDIN:  5. Sınıf diplomamı alınca 1947 yılında Kastamonu Göl Köy Enstitüsüne girdim. Bir yıl hazırlık okudum. 1-2-3. Sınıfları Kastamonu’da okudum. Sonra bir yıl prevantoryumda tedavi gördüm. “Daha mutedil bir iklimde tahsiline devam edebilir” gerekçesi ile raporla Aydın Ortaklar Köy Enstitüsüne naklim yapıldı. 4-5-6. Sınıfları Aydın’da okudum. Sonra köy enstitüleri kapatıldı, yerine öğretmen okulları açıldı. Öğretmen Okullarının ilk mezunlarındanım.

BİLKE-A.Y.SARIKAYA: Yetiştirme Yurdunda çalışırken yönetim anlayışınız, çocuklara yaklaşımınız ile köy enstitüsü eğitimi aldığınız çok belliydi. Bu eğitimi hepimize verdiniz, biz de bu görevi taşıyabildikse ne mutlu.

Babanızın öğretmenlik birikiminden size neler yansıdı?

Fehmi AYDIN:1955’te mezun oldum. İlk görev yerim kendi köyümdü. Babam Şakir AYDIN’ın yanında Başöğretmen olarak göreve başladım. 1957 yılında evlendim.

Babam derdi ki: öncelikle okuma- yazma ve zihinden hesap yapmayı öğretelim. Bu çocuklar çok uzaklardan geliyorlar,  onları boş koymayalım; resim- yazı, müzik, beden eğitimi derslerini de teneffüslerde yaparız, eğlenceli olur derdi.

Bir gün müfettiş geldi. Okulda amir kim dedi? Babam okulla evin arasında bulunan yaşlı bir meşe ağacını göstererek:” Okul tarafı Fehmi’ye ait, ev tarafı benden sorulur” dedi. Babam benden izinsiz okuldan ayrılamaz, gecikince gerekçesini açıklar, çocuk- veli tartışmalarımızı dinler, müdahale etmezdi.  Ben yöneticiliği babamdan öğrendim.

BİLKE-A.Y.SARIKAYA: Köy Enstitüsü anılarınızdan bahseder misiniz?

Fehmi AYDIN: Bize devamlı vatan ve millet sevgisi anlatıldı, hizmet öğretildi. Her vesile ile bu duygular perçinlenirdi. Sabah- akşam, merasim yerlerine milli marşlarla toplanırdık.  Yiyecek ve giyeceklerimizi devlet verirdi ama lüks- konfor bilmezdik. Şendik, toktuk, mutluyduk. Ufukta her şeyi mutlaka zaferde görürdük.

Hepimiz, gideceğimiz köyde okulu ilk açan öğretmen olmayı hayal ediyorduk.  Öyle güzel yetiştirilmiştik ki. Köyde okulu açan ilk öğretmen olmak düşüncesi ile doluyduk.

Enstitüde öğretmenlerimiz nöbetçi olduklarında, sabahlara kadar dolaşırlar ve akıllarından fazla mesai geçmezdi.  Hala hayranlıkla hatırlarım.

Üç karne alırdık. Marangozhanede, demirhanede, inşaatta çalışır üçünden ayrı karne alırdık. Mezun olurken gideceğimiz okullar için ders araçlarımızı marangozhanede yaptık.

Kültür derslerimiz, fizik- kimya laboratuarlarımız dolu dolu geçerdi. Resim atölyemiz, müzik salonumuz devamlı açıktı. Tarım derlerimizin farklılığını okul değiştirince anladım.

Türkiye o zaman 63 ildi. Her üç ile bir tane olmak üzere 21 köy enstitüsü kurulmuştu.

Kastamonu çevresi:   Elmacılık- Meyvecilik

Antalya- Adana çevresi: Pamukçuluk

Aydın- Balıkesir çevresi: Üzüm- şarapçılık

Erzurum- Kars çevresi: Hayvancılık

Tarım öğretileri uygulaması yapılırdı.

Enstitü yıllarımdan unutamadığım bir anı: Kastamonu Göl Köy enstitüsündeyim.  Bir akşam, yarın sabah kahvaltıda çay var dediler.  O zamana kadar kahvaltıda hep şehriye çorbası çıkardı. Gece düşündüm, o gün başçavuş mevcudu 1315 kişi olarak tekmil vermişti. Okulda görevli olan öğrenciye başçavuş denirdi.  Acaba bu kadar bardağı nereden bulacaklardı? Gece bu konu beni meşgul etmişti.

Sabah kahvaltıda merakımı yendim. Her birimize bakır kupada çay verildi.

söyleşimizin devamı var……..

2. BÖLÜM

Uzun bir aradan sonra konuğumuz Fehmi AYDIN ile söyleşimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

BİLKE-A.Y.SARIKAYA: Yetiştirme yurtlarında çalışırken ilginç olaylar yaşadığınızı biliyorum. Müdür Baba bu anılar içinden sizi en çok etkileyen hatıraları bizimle paylaşır mısınız? Biliyorum anıları deşifre etmeden önce, şöyle bir süzgeçten geçireceksiniz.

Fehmi AYDIN: Yetiştirme yurtlarında geçirdiğim 14 yıl, inanın 14 ciltlik kitabı doldurur. Yaşadıklarımızın bazıları çocuklara ve ailelerine özel hatıralardır. Hepsini açıkça anlatmak mümkün değil. Beni etkileyen bir olayı hatırladım şimdi, onu paylaşayım.

Erkek yetiştirme yurdunda çalışırken, bir akşam sınıfa girdim. Çocuklar beni fark etmediler, hepsi pencerelerden dışarıya bakıyorlardı. Çok merak ettim, ben de baktım ama dikkat çekecek bir şey göremedim. Beni görünce herkes yerine geçti. Durumu anlamak için ısrarla ne var diye sordum. Sonunda birisi açıkladı. Hocam orada ev var dedi.

Baktım, akşam vakti 33 evler mahallesinde bir evin ışıkları yanmıştı. Perdeler açık olduğundan evin içi görünüyordu. Baba dışarıdan gelmiş eş ve çocuklar babayı karşılamışlardı, normal bir aile görüntüsüydü bu…

Bu aile görüntüsü çocuklarımızın özlemiydi. Bazılarının hiç tatmadığı bir hayattı. Şunu anladım ki, limon yememiş bir kişiye limonu anlatamadığımız gibi biz bu çocuklara aile hayatını anlatamayız.

Hele doğumdan önce babayı, doğum anında anneyi kaybeden, çocukluğu yuvalarda gençliği yurtlarda geçmiş çocuklara aile ne ifade eder acaba?. Bu konu beni bir hayli düşündürdü.

BİLKE-A.Y.SARIKAYA: Müdür Baba, biliyorsunuz mesleğimin 3.ve 4. yıllarında kız yetiştirme yurdunda birlikte çalıştık. Bildiklerim, yaşadıklarım yurt ortamında çalışmaya başlayınca hafızamdan sıfırlanıvermişti. Hayatın bilinmeyen çok yüzünü görmüştüm. Siz ise 9 yıl yurt ortamında ne çok olaylara şahit oldunuz, ne çok problemi çözdünüz, ne çok deneyimler yaşadınız. Bize bir anı daha anlatabilir misiniz?

Fehmi AYDIN: Bir gün Sinop Kız Yetiştirme Yurduna, Yozgat Çocuk Yuvası Müdürü Şahin Bey gelmişti. Yanında bazı çocuklar da vardı. Onları Samsun’a götürüyordu. Bizim kızlarımızdan Perihan YAVUZ yanımıza geldi ve Yozgat yurt müdürüne “siz Yozgat’ın babası mısınız dedi? Benim orada kardeşim var, ona mektup yazdım verebilir misiniz diye sordu. Müdür bey olur kızım, kardeşinin adı ne dedi. Kardeşimin adı Orhan dedi Perihan. Onların şoförü de yanımızda idi. Arabadaki çocuklardan birinin adı Orhan dedi şoför.

Çocuklar bahçede oynuyorlardı. Biz merakla dosyaları getirdik, inceledik ve o anda ikisinin kardeş olduğunu öğrendik. Çocukları getirdik ama o kadar etkilenmiştik ki, hiç birimiz siz kardeşsiniz diyemedik. Öyle etkili bir duygu yoğunluğu yaşamıştık ki, odadan dışarı çıktık. İçeride Şahin Bey’in hanımı kalmıştı. O çocuklara kardeş olduğunu nasıl söyledi görmedik ama geri döndüğümüzde ablanın küçük kardeşin ellerini öptüğünü gördük. Kardeşini nasıl seveceğini bilmeden, hasretle ellerini öpüyordu. Bu tabloyu hiç unutamıyorum.

BİLKE-A.Y.SARIKAYA: Müdür Baba söyleşimizi takip edenler için şu açıklamayı yapmam iyi olacak. Perihan benim grubumun öğrencisiydi. O, yazları da hep yurtta kalırdı. Gidecek kimsesi yoktu çünkü. İki kardeş bebekken yuvaya verilmişler, ilkokul çağında Perihan Sinop’a yerleştirilmişti. Kardeşi de ilkokul çağına gelince Yozgat yurduna gönderilmiş demek ki. Ne tesadüf, kardeşi Yozgat’a giderken ablasının yurduna uğramış ve karşılaşmışlar. Perihan da kardeşinin Yozgat’a gideceği bilgisine ulaşmış, konuyu sorup araştırdığı anlaşılıyor. Sizin sayenizde bu bilgiye ulaşmıştır mutlaka.. Ben çalışırken Perihan 5. Sınıf öğrencisiydi ve kardeşi ile yazışıyorlardı………………

Aradan çok zaman geçti….Hayatta çok şey değişti. Şimdi yıl 2012.

O günlerden bu günlere 30- 35 yıl geçti. Görüştüğümüz çocuklarımız var. Hepimiz onlarla gurur duyuyoruz. Birçoğu öğretmen, memur, yönetici, hemşire. Hepsinin hafızasına BABA olarak kazındınız, Sinop’a geldiklerinde hemen sizi buluyorlar. Bizlerle de görüşüyorlar. O günleri bu günlere bağlayan köprü nasıl oluştu?

Fehmi AYDIN: Kız yetiştirme yurdunda 9 yıl çalıştım. Mesleğinde başarılı olmak için mücadele eden öğretmen arkadaşlarım, canla başla çalıştılar, yurtta çocuklara aile havası yaşattılar. Birbirlerine güveniyorlar, çocuklara şefkatli yaklaşıyorlardı. Öğretmen arkadaşlarımız iyi çocuklar yetiştirdiler, her şeyi birlikte başardık. Onlara sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Onlarla karşılaştığım zaman, kendimi minnet borçlu hissederim. Hayattakilere sağlıklı uzun ömürler diliyor, kaybettiğimiz arkadaşları da rahmetle anıyorum.

BİLKE-A.Y.SARIKAYA: Arkadaşlarım ve kendi adıma çok teşekkür ediyorum. Yoğun çalışma temponuzdan sonra emekli oldunuz, emeklilikte neler yapıyorsunuz?

Fehmi AYDIN: Bana göre hayat üç perdelik bir tiyatrodur:

  1. Perde çocukluk ve gençlik: hazırlık dönemi
  2. Perde yetişkinlik: iş- meslek- çalışma- başarma dönemi
  3. Perde emeklilik:  inziva dönemi.

Çocuklarımın hepsi tahsil yaptı. Eşim ev hanımı olduğu için tek benim kazancım aileye yetmedi. Hayatımın 3. Perdesinde yeni bir çalışma ortamına adım attım. Kendimi tekrar çalışma ortamında, 2. Perdede buluverdim. 20 yıl esnaflık yaptım. Çocuklar yetişip iş-meslek sahibi olunca esnaflık hayatım sona erdi. Şimdi emekliliği yaşıyorum. Kitap okuyorum, bilgisayarda oyalanıyorum.

BİLKE-A.Y.SARIKAYA: Bugün yetiştirme yurdunda müdür olsanız neler yapmak istersiniz?

Fehmi AYDIN:  Geçmişe baktığımda noksanlarımı görüyorum. Keşke şimdi yurtta olsam da şunu şöyle, bunu böyle yapsam diyorum. Zaten çoğu kez rüyalarıma giriyor.

Yatılı okulda okumam, yetiştirme yurdunda rahat görev yapmama yardımcı oldu. Yatılı okulda tatilden dönerken annem çantama 2 takım yedek çamaşır koyardı. Onun bir takımını uzun zaman giymez yastığımın altında saklardım Geceleri koynuma alır, annem yıkadı diye koklayarak uyurdum. Bu nedenle annelerinden ayrılan çocukların geceleri nasıl uyuduklarını iyi bilirim.

Yatma saatlerinde hiçbir şekilde çocukları kırmazdım. Aynı titizliği yemek saatlerinde de gösterirdim. Kırgın bir çocuğun karnını doyuramayacağını bilirdim.

BİLKE-A.Y.SARIKAYA: Her sabah kahvaltınızı çocuklarla yapardınız. Onların yemek masalarını sırası ile dolaşır hepsinin gönlünü alırdınız.

Fehmi AYDIN:  Bunu severek yaptım. Yurtlarda çocukların problemleri ile karşılaştığımda, hep kendimi onların yerine koydum. Kendi çocuk hallerimi hatırlayıp, onları anladım. Bu yöntem, çözümü kolaylaştırdı. Olayları daha anlayışla, tebessümle karşılama vesile oldu. Bu gün mesleğime geri dönsem, daha da anlayışlı olmaya çalışırdım diyebilirim.

Burada hatırladığım bir anıyı anlatmak isterim. Bir müfettişin teftiş raporumda benim için “öğretmeni RAÇİNSKİ’ye benzetmem isabetli olur demişti. RAÇİNSKİ, bir eğitim kahramanı Rus profesörmüş.

BİLKE-A.Y.SARIKAYA: Benzetme isabetli olmuş. Sizin anlayışınızdaki insanların çoğalmasını istiyoruz. Bu söyleşinin amacı da tam buydu:

“Çalışan, üreten, başaran bireylerin süreklilik kazandığı, özgür ve uygar bir Türkiye Cumhuriyeti”..

Söyleşimize katıldığınız için derneğimiz adına size çok teşekkür ediyorum.

 
2 Yorum

Yazan: 16 Şubat 2021 in KÖY ENSTİTÜLERİ

 

Etiketler: , , , , , ,