RSS

Etiket arşivi: bilhan akkaya

CAMSAP VE ŞAHMARAN

11.06. 2024-Hazırlayan: Bilhan Akkaya

Köyün birinde odunculuk yaparak geçimini sağlayan adı Camsap olan fakir bir genç yaşarmış. Bir gün arkadaşları ile bir bal mağarası keşfeder. Balı çıkarmak için onu mağaraya indirirler. Çıkarılan baldan daha fazla pay alabilmek için arkadaşları onu mağarada bırakıp kaçar. Camsap bir çıkış yolu ararken bir delikten ışık sızdığını farkeder. Bu deliği elindeki bıçak ile büyütür. Karşısına şimdiye kadar görmediği güzellikte bir bahçe çıkar. Bu bahçede bir havuz etrafında pek çok yılan bulunmaktadır. Etrafta ise birbirinden güzel, eşi benzeri olmayan çiçek yer almaktadır. Havuzun başında; süt beyazı vücudu ile güzel mi güzel bir yılan oturmaktadır. İnsan başlıdır bu yılanlar Maran veya Meran olarak bilinmektedir.

Tarihe bakacak olursak buna benzer ilk tasviri Hitit kaynaklarında İlluyanka Efsanesi’nde görmekteyiz. İlluyanka; Fırtına Tanrısı Teşup ile savaşmıştır.

Camsap kendini tanıtır ve başına gelenleri anlatır. Bu gizli yaşayan topluluk; sırlarının açık edilmemesi için Camsap’ı serbest bırakamayacaktır. Bunu yılanların şahı, havuz başındaki tahtında oturan Şahmaran ifade edecektir. Camsap orada kalıp bahçede yaşayacaktır. Zaman içinde Şahmaran’ın güvenini de kazanır. Şahmaran O’na tıp biliminin bilinmediklerini öğretir.

Yıllar sonra ailesini çok özlediğini söyleyerek gitmek için yalvarır ve Şahmaran’dan izin ister. Şahmaran; O’na gitmesi için izin verir ama yerlerini söylememesi için de söz verdirir. Söz verip oradan ayrılan Camsap ailesine kavuşur ve bu sırrı yıllarca saklar.

Bir gün ülkenin padişahı hastalanır. Vezir; padişahın Şahmaran’ın etini yermesiyle iyileşeceğini söylemektedir. Her yere haber salınır Şahmaran’ın bulunması için. Herkes hamamlara sokulmaya başlanır. Camsap da bundan payını alacaktır. Camsap hamama alınınca derisinde pullar görünmüştür ve O’nun Şahmaran’ın yerini bildiği düşünülmeye başlanmıştır. Camsap zorla konuşturulur. Şamaran’ın yeri belli olmuştur. Bulunduğu kuyuya gelinir, Şahmaran oradan çıkarılır. Şahmaran yakalanınca; Camsap’a şöyle der: “ Benim başımı kaynatıp padişaha içir, padişah kurtulsun, gövdemi de vezire içir, ölsün, kuyruğumu da kaynatıp sen iç, böylece Lokman Hekim ol”. Şahmaran’ın eti kaynatılarak suyu padişah ve vezire içirilir. Camsap da Şahmaran’ın dediği gibi kuyruk suyunu içer. Padişah iyileşir, vezir ölür ve Camsap Lokman Hekim olur.

Yılanlar o günden beri Şahmaran’ın öldürüldüğünü bilmemektedir. Öğrendikleri gün; Tarsus’un yılanlar tarafından işgal edileceğine dair bir inanış hâlâ halk arasında yaşamaktadır. (Tarsus; İçel ilimizin bir ilçesidir.)

BİLKE YORUM: Kil tabletlerde, söylencelerde, destanlarda ve semavi kaynaklarda rastladığımız benzeri efsaneler; insanlara hayat dersi veren özellikler taşımaktadır. Nedense, anlatılanın özünü kavramak yerine, hikaye kahramanlarını efsaneleştirmek benimsenmiştir.

OLMAK ya da OLMAMAK İŞTE BÜTÜN MESELE BU…

 
Yorum yapın

Yazan: 11 Haziran 2024 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , ,

BAKLAVANIN TARİHİ

28.09.2023- Hazırlayan Bilhan AKKAYA- Araştırmacı

İlk baklavayı kim yaptı, kim yedi veya bu tatlı ilk nasıl bulundu, nasıl yenmeye başladı kimse bilmiyor. Fakat gelişimi konusunda çeşitli iddialar bulunmakta. Baklavanın kökeni sayılabilecek ilk yiyecek; Asurlular’da tüketilmiş. Asurlular; MÖ. 8. yüzyılda, mayasız yassı ekmeği, doğranmış kuru yemişlerle tabakalayıp, ilkel odun fırınlarda pişirerek ve daha sonra bala bulayarak tüketmiş. Bildiğimiz kadarıyla; baklavaya en çok benzeyen ilk yiyecek buymuş.

Baklava günümüz formuna gelirken özellikle; Orta Doğu, Doğu Akdeniz, Balkanlar ve Kafkasya’da şekil değişikliği yaşayarak gelişti. 15. yüzyıl Osmanlı İstanbul’unda en mükemmel halini almaya başladı. Özellikle Fatih Sultan dönemi Topkapı Sarayı mutfak defterlerinde; baklavaya ait çok fazla kayıt bulunmaktadır. 1408488606 tasnif numarası ile kaydedilen bir rapora göre; Saray’da 1473 yılında baklava pişirilmiştir. Baklavanın tam kökenleri bilinemese de; Ortadoğu ve Yakın Doğu’da her değişim rüzgarında (yönetimsel) baklavanın zenginleştiği yadsınamaz bir kesinliktir.

Bölge, dünyanın en eski kültürlerinin ve medeniyetlerinin çoğunun merkezidir ve her gelen kültür; baklavayı kendi tercihlerine göre değiştirmiştir. Mezopotamya’ya seyahat eden Yunan denizciler ve tüccarlar kısa süre sonra Baklava’nın lezzetlerini keşfetti ve ülkelerine döndüklerinde bu tatlı bilgisini beraberlerinde getirdi. Yunanlılar; bu tatlının hamurunu Asurlular’dan biraz daha ince taptı. Aslında “Phyllo” adı, Yunancada “yaprak” anlamına gelen Yunanlar tarafından icat edilmiştir.

Baklava, Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğu sınırında Baharat ve İpek Yolları üzerinde bulunan Ermeni tüccarlar tarafından keşfedildiğinde; onlar da bir katkı sağladı. Baklava dokusuna tarçın ve karanfil kattılar. Daha da doğuda Araplar; gül suyu ve portakal çiçeği suyunu, baklavada kullanmaya başladı. Ana yöntem ve tarif değişmiyordu fakat eklenen veya çıkarılan aromalar ile tad değişiyordu. Tarif sınırları geçmeye başlayınca tadı ince nüanslarla değişti. Orta Doğu’daki ülkeleri arasında Lübnan; baklavaya en çok katkı sağlayan ülkedir. Antik çağlardan itibaren İran’da; pastacılar, yasemin kokulu bir fındık dolgusu içeren baklavalar üretmiştir. Altıncı yüzyılda bu tatlı; Konstantinopolis’teki Bizans, I. Justinianus sarayına tanıtılmıştır. Osmanlılar; Konstantinopolis’i ve batıdaki geniş toprakları alınca, tüm bölgelerde yapılan baklava bileşimlerine vakıf oldu.

Osmanlı saraylarında çalışan aşçılar ve pasta şefleri, geniş bir bölgeyi kaplayan bir imparatorluğun yemek pişirme ve pastacılık sanatının etkileşimine ve gelişmesine büyük katkı sağladı. 19. yüzyılın sonlarına doğru, İstanbul ve büyük taşra başkentlerinde orta sınıfa hitap eden küçük pastaneler açıldı. Baklavanın kökeni konusunda fikir ayrılığı olduğu gibi baklava kelimesinin kaynağı da tartışmalıdır. Baklava kelimesi, 1650 yılında Osmanlı Türkçesi’nden ödünç alınarak İngilizceye girmiştir. Türk etimologlar bunun Türk kökenli olduğunu belirtmektedir (baklağı veya baklağu); bazıları ise “baklava”nın Moğol kökünden ba comela- ‘bağlamak, sarmak, yığmak’ için gelebileceğini söylemektedir. Bayla’nın kendisi Moğolca bir Türkçe alıntıdır. –Va son eki Farsça kökenini öne sürse de; ancak ‘bakla’ kelimesi Farsça değil, Arapça kökenli fasulye anlamına gelir ancak Arapça ismi olan baklava, kuşkusuz Türkçeden bir alıntıdır. Bu konuyla ilgili başka iddialar da bulunmaktadır. Baklava adı; pek çok dilde, küçük fonetik ve yazım farklılıkları ile değişse de genel olarak ‘baklava’ olarak ifade edilmektedir.

BİLKE YORUM: Kültür, kanatlı kuşlar gibi mekandan mekana gezmektedir. Her coğrafyaya taşınır, yeni ekler alır ve okyanuslar, kıtalar aşarak yayılır.

İnsan iradesi, hayatta kalmak için temel ihtiyaçlarını karşılamak için hangi coğrafyada olursa olsun hep aynı adımları izlemiştir. Sanatsal derinlik kazanma ve kaliteli yaşam sergileme boyutu ise bilimsel gelişmelerin ışığında kentleşme kültürünü kazanmasıyla zenginleşir.

 
Yorum yapın

Yazan: 28 Eylül 2023 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,