RSS

Etiket arşivi: sinop cezaevi

EŞKİYA DÜNYAYA HÜKÜMDAR OLMAZ

15.07.2024- Bülent DÜNDAR

Evliya Çelebi, Seyahatname’de bu gasbet yeri şöyle anlatıyordu;

“Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır.

Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Allah korusun, oradan mahkum kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar.”

Sene hicri 1341’di. Miladi 1922. Rize’nin Haldoz (Portakallık) köyünde bir adam yaşardı. Sandıkçı Şükrü derlerdi ona.

Kendi halinde, sakin, iyiliksever kişiliğiyle tanınırdı. Zenginleri sevmezdi. Ağalarla beylerle görüşmezdi. Fakirlere ise mısır dağıtırdı.

Bir gece vakti Sandıkçı Şükrü’ye acı haber geldi. Düğünde köy ağasının en sadık adamı kardeşini bıçaklamıştı.

O sakin adam bir anda şahin oldu. Ağanın hanını bastı. Mermileri üstüne boşalttı.

Hemen yakaladılar. Sinop Cezaevi’ne koydular. Ama tutamadılar. Sandıkçı Şükrü kuş uçurtulmaz denilen duvarları aştı, kaçmayı başardı.

Kısa sürede bölgede nam saldı. Adını Haldoz’un dağlarına yazdırdı. O artık ağaların beylerin düşmanı, fakire yardım eli uzatandı. Zenginlerin korkulu rüyası, halkın kahramanıydı.

Dönemin Trabzon Valisi Kadir Paşa 500 atlı müfrezeyi Sandıkçı Şükrü’nün peşine taktı.

Müfrezenin yanında bir de Sandıkçı’nın yakın arkadaşı Varilcioğlu Sadık vardı. Varilcioğlu teslim olması için Sandıkçı Şükrü’yü ikna etti. Teslim oldu.

Ama devletin otoritesini iki paralık etmişti. Müfrezeye teslim Rize’ye dönerken, sırtından vuruldu. Son nefesinde sanki dudaklarından şu mısralar savruldu;

“Göklerde kartal gibiydim.

Kanatlarımdan vuruldum

Mor çiçekli dal gibiydim,

Bahar vaktinde kırıldım.”

Sinop Cezaevi Osmanlı döneminde azılı katillerin son durağıydı. Cumhuriyet döneminde muhalif yazar ve şairlerin adresi oldu.

Refik Halit Karay, Mustafa Hilmi, Burhan Felek, Kerim Korcan, Zekeriya Sertel, Osman Deniz burada yattılar.

Bir rivayete göre Nazım Hikmet de kısa bir süre cezasını burada çekti. Yıl 1932’ydi. Yeni bir mahkum getirdiler Sinop Cezaevi’ne. Adı, Sabahattin Ali.

Suçu yazmaktı. Atatürk’e hakaretten aylarca içerde kaldı. Paslı demir parmaklıklar, nemli duvarlar arasında dolaşıp dururdu.

Geceleri sürekli okurdu. Havalandırma saatlerinde diğer mahkumlarla konuşurdu. Sonra o paslı ranzada oturup yazardı. Rizeli Sandıkçı Şükrü’nün hikayesini cezaevinde duymuştu.

Destanını da orada yazdı. ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ dillere dolandı.

“Sene 1341 mevsime uydum

Sebep oldu şeytan bir cana kıydım

Katil defterine adımı koydum

Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz

Sen üzülme anam dertlerim çoktur

Çektiğim çilenin hesabı yoktur

Yiğitlik yolunda üstüme yoktur

Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz

Çok zamanlar çektim kahrı zindanı

Bize de mesken oldu Sinop’un hanı

Firar etmeyilen buldum amanı

Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz

Bir yanımı sardı müfreze kolu

Bir yanımı sardı Varilcioğlu

Beşyüz atlıyılan kestiler yolu

Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz.“

O cezaevinde “Aldırma Gönül”ü yazdı. Mazlumların, mahkumların şarkısı oldu.

Yine orada “Leylim Ley”i yazdı. Meydanları sarstı.

Sabahattin Ali 41 yıllık yaşamında hep yazdı. Ezileni, yoksulu, mazlumu yazdı.

Yazdıkları nedeniyle hep dışlandı. Sorgulandı, tartaklandı, tutuklandı.

Geride onlarca roman, öykü ve şiir bıraktı.

En önemlileri Kuyucaklı Yusuf, Kürk Mantolu Madonna ve İçimizdeki Şeytan’dı.

1948 yılında derin devlet tarafından katledildi. Katili bir emniyet görevlisiydi. Yakalandı, kısa sürede bırakıldı. Sabahattin Ali yıllarca devletin yasaklılar listesinde yer aldı.

Eserleri ancak 2005 yılından sonra ders kitaplarına girebildi. Şu sözleri hiç unutulmadı.

“Biz istiyoruz ki, bu memlekette yapılan her iş, üç beş kişinin çıkarına değil, bu toprakları dolduran milyonların yararına olsun. Biz istiyoruz ki, bu topraklar ve onun üzerinde yaşayan insanlar, hiçbir yabancı devletin oyuncağı olmasın. Dünya işlerinde politikamız, şunun bunun kölesi gibi peşinden gidilerek değil, bu milletin selametini en iyi sağlatacak yolları müstakil olarak seçmek şeklinde kendini göstersin.”

Anısına saygıyla.

 
Yorum yapın

Yazan: 15 Temmuz 2024 in Bilinmeyenler

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

ZELA TEYZE ( SİNOP KADINLAR CEZAEVİ)

08.04.2023- Hikmet KARA

“Kadınlar Mahpushanesi” sırtını Ünlü Sinop Kal’asına yaslamıştı.

Orada çalışan bir Gardiyan anne vardı, ismi Zela ,Teyzemizdi .Görevli olduğu zamanlar ona Yoğurt getirirdim. O, kapı gözünden beni görür, ağır kapıyı açar ,beni içerdeki odasında tahta bir sandalyeye oturtur, bakır yoğurt bakracını boşaltır, yıkar ve bakracı verir ,parayı cebime sıkıştırırdı .

Nereden geldi ise aklıma , sonra demir parmaklı pencerelerde kadınlar bana bakardı, el sallardı kimisi .

Okula daha başlamamıştım. O kadar kadın neden oradaydı bilmiyordum. Pencere pervazına dirseklerini dayamış bu kadınlar donuk donuk bakarlardı.

Ben onların çocukları yok sanırdım , bana hiç el sallayıp seslenmediler……

HİKMET KARA

YAZI VE FOTO SİNOPE DİOGENES FACE SAYFASINDAN ALINTIDIR

 
Yorum yapın

Yazan: 08 Nisan 2023 in eski sinop

 

Etiketler: , , , , , , , ,

SİNOP CEZAEVİNİN KAHRAMANLARI VE KAHRAMANLAŞTIRMA

05.11.2022- Doç.Dr.Zeliha Nilüfer NAHYA

Yazının bir bölümünü sizlerle paylaşıyoruz. Bir başka akademisyenin gözüyle Sinop cezaevi:

Koşullara Rağmen Cezaevi İçinde Kurulan Egemenlik

Yerel halk, her ne kadar şehirlerinin cezaeviyle anılmasından ve tanınmasından rahatsızlık duyuyorlarsa
da, cezaevini ünlü yapan ilk unsurun cezaevinin koşulları, ikinci unsurun da cezaevinde kalan ünlü kişiler olduğunu dile getirmektedir. Fakat bu ünlü kişilere bakıldığında ortaya şöyle profil çıkmaktadır. Öncelikle bu kişiler, zor koşullarda egemenlik kurabilmiş kişilerdir ve bu çerçevede iki gruba ayrılabilirler.

İlk grup, tüm Türkiye tarafından bilinen ve döneminin ünlü mafya liderleri ya da kabadayıları olarak görülen, gazetelerde sık sık işledikleri veya karıştıkları suçlarla gündeme gelen kişilerdir.

İkinci grup ise daha çok yerel halkı tarafından bilinen, çoğu zaman ancak yerel gazetelerde adı geçen, ama daha çok halk anlatılarıyla ünleri yayılmış ve yaşamakta olan kişilerdir.


Cezaevi koşullarına tekrar dönersek, kaynak kişilerin birçoğu, cezaevi içindeki yaşamda tüm koşulların
yanında kendine özgü bir ekonomik sistem kurulu bulunduğunu belirtmektedirler.
Bu ekonomik sistem, kumar, uyuşturucu satışı, haraç, banyo için sıcak su satılması ve yiyeceklerin
paralı olmasını kapsamaktadır. Hapishane dışında olduğu gibi içinde de farklı sınıflardan insanlar yaşamakta ve geçimlerini (en basitinden kantin alışverişlerini) sağlamak için paraya ihtiyaç duymaktadırlar:


“Yani burası böyle yani. Ya kalbur üstü yaşayacaksın, ya da ayaktakımı olacaksın, ya da dindar olacaksın.
Kalburüstü yaşayanlar cezaevinde parası olanlar, ağa takımları gibi. Etrafında adam doyurabilen. Ayaktakımı da hizmet eden takım olabilir. Meydancıdır, hizmetçidir falan. Dindarlar da hiç kimsenin işine karışmaz beş vakit namaz kılar, kimsenin önünü kesmez, birisinin yanına gidip oturmaz. O Allah’la baş başa. Onların da bir sorunu olmaz yani. Ama birinci dediklerimin sorunu çoktur. Kavgalar olur, ölümler oradan başlar.”(Eski Mahkûm)


“Eskiden yüz kişi seksen kişi bir yerde yatıyor. Orda tabi neyle vakit geçirsin adam, kumarla vakit geçirecek. Kumarı kim oynar, dışardan parası gelen oynar. İçerde parası olmayan orda o kabadayı mahkûmlara aşçılık yapar, şebekecilik yapar, temizlikçilik yaparlar. Orda fakirlerin işi o. Orda zenginler de krallar gibi onların üstünden para kazanırlar.” (Esnaf)


Bazı mahkûmlar, cezaevi içinde kendi geçimlerini sağladıkları gibi bazıları da ailelerinden yardım almaktadırlar ki anlatırlar, mahkeme masrafları da dâhil edildiğinde hapishane yaşamının ne kadar zor olduğunu göstermektedir:
“Ankaralı bay bayan bir aile geliyor. Bu hadise, oğlu yapmadan önce cinayeti, çok zenginmiş[ler]. Oğlu cinayet yaptıktan sonra ziyarete gelecek, Sinop cezaevine, parası yok. Komşusundan yol parasını alıyor. Geliyor bize durumu anlatıyor. Otel parası, yemek parası almıyoruz, idare ediyoruz. Çok zengin bir aile bu duruma düşüyor.” (Esnaf)


Bu koşulların hapishane içindeki egemenlik ilişkileri için doğrudan kullanıldığını da bir başka hikâyeden
öğreniyoruz:
“Şimdi Marmara Hasan, esmer, renkli mavi gözlü, olağanüstü yakışıklı. Yani şöyle, şimdikinin bazı kabadayıları, kamuoyunda isimleri geçer, Türkiye’de nam salmış kabadayılardan çok, halkın sevdiği fakirleri koruyan bir kişi. Şimdi cezaevindeki diğer nüfuzlu kabadayılar bunu hiçbir şeyle yola getiremiyorlar. Ne rüşvetle ne dövmekle çünkü çok güçlü, kendisini koruyor, mahkûm seviyor. Marmara lakaplı Hasan’ı esrara alıştırıyorlar, uyuşturucuya ve Hasan bitiyor; gidiyor. Bütün kişiliği bitiyor. Onun için
derler Marmara Hasan gibi yandı.” (Avukat)
Bu hikâyedeki bir başka nokta, hapishanedeki ekonomik ilişkileri ve bunun mafya, kabadayılar vb. ile
ilişkisini ortaya koymaktadır: “Fakir babası”. Daha çok zengin mahkûmlar olarak bilinen mafya liderlerinden ve büyük kabadayılardan korkulmasına ve yanı sıra merhametsiz ve katli olarak anlatılmalarına karşın, fakir insanları koruyup kolladıkları görüşü de genel olarak hâkimdir.
“Çok merhametli, halkın dışardan bildiği gibi değil. Mağdurun, yoksulun yanındadır.”(Ev Hanımı)


“Kabadayılar, külhanbeyi insanlar en efendi insanlardır. Aynı zamanda gariban babalarıdır bunların
ekseriyeti. Onun için onu idare ve herkes, yani cezaevindeki insanlar, korur. En rahat korunacak yer de Sinop cezaevidir.”(Eski Mahkûm)


Benzer örnekler dünya mafya tarihinde görülebilir. Al Capone, ünlü bir mafya lideri olmasının yanında en
yardımsever mafya lideri olarak da ün salmıştır. ABD’deki Büyük Bunalım sırasında, Chicago’da çorba mutfakları kurdurmuş ve birçok insanı doyurmuştur (Civitello 2008:310).

Başka örnekler veren Sifakis ise, bu yardımseverliği, mafya liderlerinin “kendi itibarlarını parlatmak için en iyi yol” olduğu şeklinde yorumlamıştır (Sifakis 2005: 93-94).
Topluma karşı büyük suçlar işlemeseler de, devlet ya da sistem tarafından suçlu ilan edilen ve buna göre
bir yaşam süren kişilerin fakirlikle ya da fakirlerle ilişkilendirilmesi, diğer birçok kahramanlık hikâyesinde
de görülmektedir. Cezaevindeki bu kişilerin kahramanlaştırılmasına en yakın tipler, özellikle kırsal kesim
hikâyelerinin kahramanları olan eşkıyalardır.


Şehirleşmeyle beraber, merkezi yönetimden daha kopuk ve kontrolsüz bir yapı gösteren kırsal kesimde, çoğunlukla yönetime karşı çıkan kişilerdir eşkıyalar. Hâkimiyet kurdukları bölgeler tarım ve hayvancılıkla
geçinen, şehre göre çok daha fakir konumda bulunan kırsal kesimdir. Cezaevi ortamıyla benzerlik gösteren
ilk nokta da bu ekonomik yönüdür. Haydutların genel özellikleri zenginden alıp fakire vermeleri ya da
genel anlamda yoksulluk çeken köylüye dokunmayarak; zengin, üst sınıf, egemen sınıfların mal ve mülklerine zarar vermeleridir (bk. Hobsbawm 1969). Mafya liderleri ya da kabadayılar bazı kişilerce tam anlamıyla fakir babası olarak görülmüşlerse de bazı yorumlarda cezaevi içindeki haraç kesen,
haksız kazanç sağlayan yönleri de zaman zaman dile getirilmiş; hatta benzetmeler dahi yapılmıştır.
“Yani rüşvet doğru; yani şöyle, ekmeklerini, muhakkak gıdalarını verirlerdi.
Tabiri caizse mafya babaları gibi orada büyük fareler, gemeler; mafya babası gibiydi, muhakkak bölüşürlerdi.”(Avukat)
Bu kişilerin “zenginlikleri”, “yardımseverlikleri”, “fakir babası” oluşları dışında halkın gözündeki bir başka
vasıfları da “efendilikleri”dir. Bu özellikleri bu yazıda yer alan doğrudan alıntıların satır aralarına bakıldığında açıkça görülebilir. Böylece cezaevi kahramanları, maddi olduğu kadar davranışsal tavırlarıyla da olumlu bir imaja sahip görünmektedirler. Cezaevi içindeki ekonomik yapıyı hareketlendiren bir başka unsur, Tarihî Sinop Cezaevinde çeşitli atölyelerin bulunmasıdır. Özellikle paraya ihtiyaç duyan, fakir ya da gönüllü kişiler, oldukça sıkı bir kontrol altında, mobilya, halı, dokuma vb. atölyelerde çalışmışlar ve para kazanmışlardır. Bu ekonomik sistem, kaçınılmaz olarak kendi rekabet sistemini de kurduğundan,
çekişmeler ve iktidar mücadelesi cezaevine, kavgalar, isyanlar ve hatta cinayetlerle yansımıştır. Bu konuda
yerel halk arasında en öne çıkan hikâye Benli Taci ve Abaza Basri arasındaki cinayetle sonuçlanan olaydır.
Hikâyelerin tümü bir araya getirildiğinde kaynak kişilerin hikâyeyi Benli Taci ya da Abaza Basri tarafından
anlattıkları görülmektedir. Kahramanların arasında bir çekişme olduğu aşikârdır; fakat bazı insanların haklı
kahramanı Benli Taci’yken; bazılarınınki Abaza Basri’dir.(7)


Bir kabadayı ya da külhanbeyi olmamasına karşın özellikle Sinoplu olduğu belirtilerek anlatılan Abaza
Şahadettin’in hikâyesi de dikkat çekicidir. Abaza Şahadettin’i bu kadar popüler yapan cezaevi yaşamından çok, tahliyesinin ardından Sinop’ta herkesin gözünün önünde bir çocuk tarafından öldürülmesidir.


“Ben çocukken Abaza Şahadettin, çok cesur, gözü pek, kahraman bir insan olarak yani halk tabiriyle mert,
cesur bir insan olarak [anlatıldı]. Onu tanıyanlar bize bizim çocukluk ve gençlik yıllarımızda bu şekilde naklettiklerini hatırlıyorum ben. (…) Onun tabi bugün çocuklarını tanıyoruz; işte genç, bize yakın yaşlarda insanlar. Sinop halkı tarafından iyi olarak tabir edilen insanlar arasındır Abaza Şahadettin”(Gazeteci).


Emiroğlu’nun da belirttiği üzere“Eşkıya olabilmek için her zaman yüreklilik gerekir.” (Emiroğlu 2003:273)
ve bu kişiler, yerel halk tarafından da mevcut düzene isyan edebildikleri için, yürekli, cesur, mert ve yiğit olarak kabul edilmektedirler. Kahramanlaştırılan kişilerin hikâyelerine bakıldığında da, onlar için bu yüceltici sıfatların kullanıldığı görülmüştür.


Son olarak kabadayı, mafya lideri veya külhanbeyi olarak görülen kişilerin fiziksel yapılarına değinilebilir.
Birçok kişinin gözünde bu kişilerin iri yapılı, yakışıklı, sert mizaçlı bir görünüşe sahip olarak hayal edildikleri; ancak onları zayıf ve güçsüz gördüklerinde derin hayal kırıklıkları yaşayabildikleri
gözlemlenmiştir: “Görmek isterdim, göremezdim. Büyük müdür küçük müdür? Bizim gibi insan
mıdır?”(Öğrenci)

tamamı:

 

Etiketler: , , , , , , , ,

SİNOP TURİMZİNİN GELİŞMESİ İÇİN ÖNERİLER

30.10.2022- A. Yaşar SARIKAYA

Sinop turizminin geliştirilmesi amaçlı o kadar çok toplantıya katıldım ki. Yıllar geçti. Tavsiyeler, olasılıklar, çeşitli alanlara aralanan kapılar derken bir bakıyorum ki bu güne gelmişiz. Medresede satışa sunulan ürünler arasında Sinop ili dışından ürünler çok. Cezaevi restorasyonu hala devam ediyor. Kaleler heybetiyle sapasağlam “ben hep varım ” diyor. Hamsaroz, Sarıkum, Tatlıca Şelalelerini unutmamak gerek. Diğer köylerimizdeki şelaleler ise resmi makamların dikkatini çekmek için bekliyor.

Ahşap mimari ustalığı ile yapılmış evler, ambarlar, kapı- dolap işlemeleri yok olmadan değerlendirilmeyi bekliyor. Bu konuda akademik araştırma yapan öğretim görevlilerimizi kutluyorum. Restorasyonu gerçekleşmese bile, fotoğraflar ve makalelerle gelecek kuşaklara aktarılabilecek.

Sinop edebiyat turizmi konusunda da çok eksiklerimiz var. Bu konuda yapılan akademik bir çalışmanın ÖNERİLER başlıklı bölümünü paylaşmak istiyorum. Bir gün Sinop turizm alanında marka kent olarak Türkiye ve dünyaya kendini kanıtlayacaktır. Sinop MÖ. Dünya Ticaret Merkeziydi, neden turizm kenti olmasın. Y.SARIKAYA

SİNOP’UN EDEBİYAT TURİZMİ POTANSİYELİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER -Alpay TIRIL- Dr. Öğr. Üyesi, Sinop Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Rekreasyon Yönetimi Bölümü

Ahmet Muhip Dıranas’ın köyde bulunan ahşap evi, bahçesiyle birlikte aslına uygun olarak restore edilerek şairin adını taşıyan bir anı ve kültür evine dönüştürülmelidir.


• Ahmet Muhip Dıranas’ın Sinop’a dair tüm yazıları mekân ve bellek bağlamında kullanılarak bir kültür gezisi rotası oluşturulmalıdır.


• 1913 sürgünleri toplu olarak ele alınmalı, tarih-yazar-eser-mekân-bellek ekseninde gezi rotaları oluşturulmalıdır

Sinop cezaeviyle en çok özdeşleşen figür olan Sabahattin Ali özel olarak ele alınmalı, ceza evinde yazdığı şiirden bestelenen şarkının ötesine geçilerek Sinop’la ilişkili öyküleri, mektupları ve anıları değerlendirilmelidir.


• Restorasyonu süren cezaevinin edebi miras yönü vurgulanmalıdır.


• Sinop kent merkezinde bir edebiyat müze kütüphanesi kurularak Türk ve dünya edebiyatında Sinop’la ilgili tüm eserler bir araya getirilmelidir.


• Edebiyat, felsefe ile birlikte elle alınarak antik çağa kadar ötelenen bir tarihsel-kültürel süreklilik sağlanmalıdır.


• Edebiyat festivalleri başta olmak üzere edebiyat temalı etkinlikler kurgulanmalı ve kurumsallaştırılmalı, rutin anma toplantıları düzenlenmelidir.


• Sinop’ta bir örneği bulunan “edebiyat temalı otel” kavramı nitelik yönünden güçlendirilmeli
ve sayısının artması sağlanmalıdır.

• Ahmet Muhip Dıranas’ın adının, Sinop merkez, Erfelek ve Gerze’de birer sokağa verildiğibilin mektedir. Sinop Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu’na bağlı uygulama oteli de şairin adını taşımaktadır. Sabahattin Ali’nin adı ise cezaevinin yanındaki geçişe verilmiştir. Bunun dışında Sinop’la ilgili edebiyatçıların adlarının herhangi bir kamusal
mekâna verildiği görülmemiştir. Bu eksiklik ivedilikle giderilmelidir.


• Sinop’ta hiçbir edebiyatçının heykeli bulunmamaktadır. Sadece Diyojen heykelinin bulunduğu Sinop’ta belediye, Sabahattin Ali’nin ve Tarzan Kemal’in heykellerini dikme hazırlığındadır.
Sinop’la ilgili edebiyatçıların heykelleri kentin uygun yerlerinden sergilenmelidir.


• Edebiyat turizmi kapsamında yer alabilecek bilgilerle ilgili sürekli tekrarlanan hatalar düzeltilmelidir.

kaynak: Sinop Kültür ve Turizm Sempozyumu / 21-24 Ekim 2021 sayfa521- 522

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

SİNOP CEZAEVİ NEDEN MEŞHUR

06.02.2022-Prof.Dr. Cevdet YILMAZ-TARİHİ SİNOP KALESİ CEZAEVİ

Hapishaneyi Meşhur Kılan Sebepler
Sinop hapishanesinin kurulus yerinden kaynaklanan bazı hususiyetler ile bizzat cezaevinin kendisi onun kaçılması imkânsız bir yer olarak söhret kazanmasını saglamıstır. Burayı, ABD’de San Fransisco yakınlarındaki bir ada üzerinde bulunan ve birçok filme konu olan ünlü Alcatraz hapishanesine benzeterek, “Anadolu’nun Alcatraz”ı olarak tanımlayanlar da vardır (Foto 3). Sinop Cezaevi’ni “girilir, ama çıkılmaz” yapan bu söhretin temelinde cezaevi ve onun bulundugu yerin, baska birçok faktör yanında, fiziki ve beseri cografya özellikleri önemli rol oynamıstır.

Foto 4. Sinop sehrinin tarihten gelen en önemli özelligi Karadeniz kıyılarında tek dogal limana sahip yerlesme olusudur. Aynı hava sartlarında sehrin kuzeyi dalgalarla bogusurken hemen 300 m güneyi oldukça sakin olabilir. Fırtınalı bir havada sehrin iki kıyısındaki bu fark daha önce tarafımızdan (Boztepe yarımadasından batıya dogru) çekilen bu fotografta net olarak görülmektedir. Günümüzün modern
gemilerinin bile dayanmakta güçlük çektigi Karadeniz fırtınalarına geçmisin basit ahsap gemilerinin dayanmasının ne kadar zor oldugu düsünülürse, antik çagdan günümüze kadar geçen süre içinde verdigi hizmet bakımından Sinop limanının önemi daha iyi anlasılacaktır.

* Sinop’un konumundan kaynaklanan nedenler
Sinop sehri dogu-batı dogrultulu Boztepe Yarımadası’nın ana kara ile birlestigi kesimde kurulmustur. Sehrin denize bakan kuzey kıyıları Karadeniz’in hâkim kuzey rüzgârlarına açık oldugu için gemilerin güvenli bir sekilde yanasmasına imkân vermezken, güneyde kalan iç liman (Ak Liman) gemilerin kolaylıkla kıyıya yanasmasını saglayan ideal derinligi ve fırtınalı havalarda sagladıgı güvenli bir liman olmasıyla dikkat çekmektedir. Bu özellik sadece ticaret gemilerinin degil, stanbul’dan mahkûm getiren gemilerin de
kolaylıkla limana yanasmasına ve limanın hemen kenarında bulunan hapishaneye
mahkûmların yine güvenli bir sekilde transferini mümkün kılıyordu. Karadeniz’de bu sartlara sahip olmayan yerlerde mahkûm getiren gemilerin fırtınalı havalarda deniz sakinlesene kadar açıkta beklemeleri ve bu nedenle tahliyenin gecikmesi gemide isyan dâhil türlü problemlerin çıkmasına neden olabilirdi. Sinop Cezaevi’nin bu sekilde güvenli bir limanda bulunması ona ayrı bir üstünlük saglamıstır (Foto 4).
Sinop Kalesi anakarayı Boztepe yarımadasına baglayan tombolonun (kıstagın) en dar yerine kurulmustur. Cezaevi olarak kullanılan İç Kale’den kaçan bir mahkûmun önce Dıs Kale’den de çıkması, ardından da anakaraya geçmesi gerekecektir. Cezaevinin kuruldugu yer ile ana kara arasında kalan saha berzahın en dar yeri olup iki deniz arasında kalan yaklasık 300 m’lik mesafe güvenlik kuvvetleri ile sarıldıgı takdirde kaçan mahkûmu yakalamak çok kolaydır.
Bir mahkûm kale ve sehirdeki tüm engelleri asarak kaçmayı basarsa bile o zaman da karsısına bir baska engel olan Sinop ilinin daglık, engebelik ve ormanlık yapısı çıkmaktadır. Yörede yerlesmenin seyrek, ormanlık alanların da genis yer kaplaması karadan kaçan bir mahkûmun uzun süre fark edilmeden çok uzaklara gitmesini ve yiyecek bulup karnını doyurmasını engellemektedir. Firar eden bir mahkûmun bu sartlarda kendini güvende hissedecegi bir yere ulasması çok zor bir ihtimal olarak görülmektedir.
Deniz yoluyla kaçıs ise daha da imkânsızdır ve ancak sehirden birilerinin tekne
destegi vermesi ile mümkündür. Gerek Sinop sehir halkı, gerekse çevredeki köylüler bu
konuda hep devletin yanında olmus, hiç asi olmamıs, bu tür girisimlere hiçbir zaman destek
vermemislerdir. Böyle bir kaçma durumunda yönetimin köylülere haber salması yeterli
olacak, halkın ihbarı ile kaçaklar kolaylıkla yakalanabilecektir.
Sinop sehri yerel cografi sartları ve konumundan kaynaklanan bu özellikleri nedeniyle, “kalebent” ve “pranga” mahkûmları için, (Akka, Diyarbakır ve Musul ile birlikte) Osmanlı’nın en önemli sürgün yerlerinden biri olmustur. Nitekim arsiv kayıtlarında 1913 yılına gelindiginde Sinop’tan baska bir yerde kalebent mevkisi kalmadıgından ve buranın da dolu olmasından, bu cezayı uygulamak için gerekli baska yer bulunamadıgından sikayet edilerek, bu cezanın uygulanmasına yönelik iyilestirmelere gidilmesi için gerekli kanunların çıkartılması istenmistir (Sen 2007:56).
* Cezaevinin konumundan kaynaklanan nedenler
Sinop Cezaevi İç Kale içinde yer almaktadır. Cezaevinden kaçmak isteyen birisi önce İç Kale’nin yüksek duvarlarını, bu duvarlar üzerinde nöbet tutan ve devriye gezen güvenlikçileri geçmek, sonra asagı atlamak ve tekrar Dıs Kale’yi geçmek zorundadır (Foto5).

1900’lü yılların baslarına kadar Dıs Kale’nin kapısı aksamları kapanır, sabahları açılırdı.
Böylece sehre giris çıkıs kontrol altındaydı. Kale içinde kale olan Sinop Cezaevinden bu nedenle imkânsızdır ve bu imkânsızlık Sinop Cezaevi’ni mahkûmların korkulu rüyası
yapmıstır.
Osmanlı’da askeri veya siyasi suç isleyen kisilerden herhangi birine verilen idam cezası genellikle zindanlarda yapılır, idam sonrasında cesetler denize atılırdı (Sen 2007:5).
Daha çok İstanbul’da görülen bu uygulamanın benzerlerinin Sinop Cezaevi’nde de
uygulanıp uygulanmadıgı bilinmemekle birlikte, Sinop Hapishanesi’nde zindan ve denizin
bir duvar kalınlıgı mesafesi kadar birbirine yakın olması buranın dikkat çekici bir diger özelligidir.
Yine mahkûmlar açısından Sinop Hapishanesi’nin ürkütücü olan diger bir özelligi
de kalenin zemin sartlarıdır. Özellikle kalenin güney duvarına yakın olan kısımda bulunan
disiplin hücreleri ve bazı koguslar, zeminin deniz seviyesinde olması nedeniyle asırı
rutubetlidir. Bu nedenledir ki buraya düsen bir mahkûmun bir süre içerde kaldıktan sonra,
ceza süresi bitse bile, buradan tekrar saglıklı bir sekilde çıkması zor bir ihtimaldir.

Makalenin tamamı:

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/26910

 

Etiketler: , , , , , , , ,

BELGELERLE SİNOP CEZAEVİ

18.04.2021- BİLKE

Sinop hafızasında derin izler bırakan, unutulmaz acıların yaşandığı bir yapı, SİNOP CEZAEVİ. Prof. Dr. Cevdet YILMAZ çalışmasına yer veriyoruz bu gün:

Doç. Dr. Cevdet YILMAZ*

ÖZET
Eski çağlardan beri deniz ve ticaret kenti olarak bilinen Sinop Anadolu’nun en eski şehirlerinden biridir. Tunç çağından günümüze dek çeşitli uygarlıkların buluştuğu Sinop’u yüzyıllardır bu kadar vazgeçilmez kılan şey sahip
olduğu coğrafi konumudur. Sinop şehri anakara ile Boztepe yarımadasının birleştiği kıstak (yükselmiş tombolo) üzerinde kurulmuş ve tarih boyunca güçlü kalesi ve doğal limanı ile dikkat çekmiştir.
Sinop’ta Karadeniz’e hâkim olmak isteyen bütün uygarlıkların izlerini bulmak mümkündür. Şehir sırasıyla Romalıların, Bizanslıların, Selçukluların ve Osmanlıların hâkimiyetinde kalmıştır. Selçuklular döneminde şehre büyük önem
verilmiş, bu dönemde Sinop Kalesi güçlendirilerek bir bölümü dönemin en önemli
tersanelerinden biri haline getirilmiştir.

Osmanlılar döneminde de varlığını sürdüren tersane, 1887’den itibaren hapishane olarak kullanılmaya başlanmıştır. Sinop hapishanesi coğrafi konumu ve yüksek duvarlarla çevrili bir kaleden meydana gelmesi nedeniyle buradan
kaçmanın imkânsızlığı yüzünden mahkûmların korkulu rüyası olmuş, Sinop şehri de hapishanesi ile anılmaya başlamıştır. 1997’de mahkûmlar yeni cezaevine taşınmış, Tarihi Sinop hapishanesi günümüzde müze olarak kullanılmaya
başlanmıştır. Bu araştırmada Tarihi Sinop Kalesi Cezaevi coğrafi bakış açısıyla ele alınmış ve değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Coğrafya, Sinop, Sinop Kalesi, Sinop Cezaevi

OMÜ, Fen-Edebiyat Fak., Coğrafya Bölümü, Samsun. cyilmaz@omu.edu.tr

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/26910

 

Etiketler: , , , ,

SİNOP CEZAEVİ SÖZLÜ ANLATILAR

31.03.2021-BİLKE

Sözlü anlatılar, halk kültürleri açısından çok değerlidir. Anlatılar, yaşandığı zamana aynadırlar. Önemli diğer bir yönü de, aynı olayı farklı kişilerin kendi kişiliği ve karakteri ile kendi görüş açısından bakarak anlatmasıdır. Bu gün, SİNOP CEZAEVİ içinde yaşanan anıların sözlü anlatım kaynaklarına yer veriyoruz.

Yazılarımızın bilimsel araştırmalar, bilime dayanan sözlü anlatılar, bilimsel makaleler ışığında olmasına özen gösteriyoruz. Hem geleceğe kaynak oluyor hem de yapılması düşünülen projelere de taban oluşturuyor.

Bu konuda Sinop cezaevinde yaşanan ve yerel halk arasında en öne çıkan Benli Taci ve Abaza Basri arasında cinayetle sonuçlanan olay ve diğer cezaevi yaşananları hakkında sözlü anlatımlara yer veren akademik makale ve bir kitaba yer veriyoruz.

“Hikâyelerin tümü bir araya getirildiğinde kaynak kişilerin hikâyeyi Benli Taci ya da Abaza Basri tarafından anlattıkları görülmektedir. Kahramanların arasında bir çekişme olduğu aşikârdır; fakat bazı insanların haklı kahramanı Benli Taci’yken; bazılarınınki Abaza Basri’dir.

(www.millifolklor.com- From the Memory of the Oral Narrative: Heroes and Heroisation of the (Historical) Sinop PrisonSÖZLÜ ANLATININ HAFIZASINDAN- Dr. Zeliha Nilüfer NAHYA ” (1.kaynak)

Sinop bir ıslah yeridir; en ünlü kabadayılar burada törpülenir, reisler burada demlenir. Siyasilerse epidemiktir, haliyle tecritlenir. Uslanmazlarsa da, iflah olmazlarla çivi çiviyi söker misali birbirlerine kırdırılır.

1921 doğumlu mahpus Ömer KUYAR :

Unkapanlı Ahmet ÇAKIR, bunu da Sinop Cezaevi’nde öldürdüler. Sinop Cezaevi’ne gittiğimde Abaza Basri tarafından öldürülen meşhur kabadayı Benli Taci’yi tanıdım…Rutubetten kibritlerin yanmadığı mezar gibi bir yer. ..Denize yakın koğuşlarda Temmuz ayında bile titrenir.

Sinoplu Çerkez Hüseyin Ağa,elli altmış yaşlarında üç beş cinayeti var. Sinoplu meşhur Öküzoğulları’nın hasmı…..(Tolga Ersoy- Sinop’un Hanı-İsmail Deniz Amazon Sinop)”

Detaylı anlatımlara ulaşmak isterseniz, her iki kaynakta sözlü anlatıların ayrıntılarını okuyabilirsiniz. Amazon Sinop – Bir Sinop Monografisi(2.kaynak)

 
Yorum yapın

Yazan: 31 Mart 2021 in eski sinop

 

Etiketler: , , , , , , ,