RSS

Etiket arşivi: yaşar sarıkaya

NORMLAR SAVAŞI

18.11.2021-A.Yaşar SARIKAYA

DOLMUŞ DOLMUŞTU YANİ!

Dolmuşa, üniversite durağından bindiler. Gülme, şakalaşma ve espriler gırla gidiyordu. Dolmuştakiler, öğrencilere bakıp belleklerinde saklı anılarda gençliklerini buluyordu.

-Kaptan, üç öğrenci alır mısın?

– Beş öğrenci uzatabilir misiniz lütfen?

Diyerek, yol parasını elden ele uzatıyorlardı. Hiçbir yere tutunmadan cesaretle ayakta duran delikanlı da, arada bir kızların üstüne savruluyordu. Ah gençlik, her biri cıvıl, cıvıl hayat doluydu.

Aralarından biri, taş bebek gibi güzel, top model kadar alımlı bir kızdı. Düz fönlü, kızıl uzun saçları, başını sağa sola çevirdikçe, etrafa mis gibi şampuan kokusu yayılıyordu. Savrulan saçlarının mavi renkli perçemi de gözden kaçmıyordu hani. Savurduğu saçlar, arkadaşlarının yüzünü yalıyor sonra tekrar geri dönüyordu.

Her durakta yeni yolcular biniyor, “ilerleyelim lütfen” diyorlardı. Öğrenciler boşalan yerleri dolduruyor böylece dolmuş da, isminin tam anlamını alıyordu. Dolmuş dolmuştu yani.

Dolmuş durakta sert bir duruş yaptı, erkek çocuklardan biri can havliyle kız arkadaşına tutunuverdi. Kızın yanakları al al oldu. Yüzü, büyük bir suç işlemenin mahcubiyetini taşıyordu. Utancından başını yerden kaldırmıyor, ürkek tavrı da gözden kaçmıyordu; ilkbaharda don yemiş çiçekler gibi.

İklim ve coğrafya etkisinde kalan, bitkiler gibi değil midir insanlar. Ailesinin, toplumun ve coğrafyanın normları arasında büyürler. Normlar, ülkeler arasında, kentte- köyde, mahallelerde bile farklıdır. Ailesinde, karides ve havyar kültürü olanlardan, bilmeyeni küçümseyenler bile vardır. “Sen ne anlarsın karidesten, havyardan” diyerek. Kimi zaman da giysilerle yarışır insanlar.

Bu farklılıklar hep olmuştur, olacaktır da. Farklılıkların sisteme kazanç malzemesi oluşu, insanın canını yakıyor. Siyasetin de bu alanlardan beslenmesi çok acı.  Her şey, neden “Normlar Arasında Savaş” temeline oturur ki? Modern binalar yapılır, devasa köprüler kurulur da; insanlar arasında gönül köprüsü, akıl köprüsü, sevgi köprüsü kurulmaz.

Yaratılış insanı, akıl- duygu- mantık- vicdan- ruh ile donatmıştır. Finlandiya gibi, küçük yaşta kendini tanıma temelli eğitim politikası güden ülkeler arasında olmalıyız. Topluma kendi donanımını kullanma becerisini kazandırmalıyız. A.Yaşar SARIKAYA

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

FARKLARIN FARKINDA OLMA

01.11.2021-BİLKE

FARKINDALIK-A.Yaşar SARIKAYA

Öğrendim ki, bedenimde sayısız atom varmış. Kaç tane bilmiyorum ama saymam da olası değil zaten. Atom altı parçacıklar, çekirdek- proton- nötronlar ve elektronlar; aklımın onayını bile almadan içimde yaşayıp gidiyorlar. Sesini duymadığım, kokusunu almadığım özgür galaksiler fink atıyor içimde. Aynı kar tanelerinin birbirine çarpmadan sessizce yere inmesi gibi; hiç hissettirmeden bedenimde yaşıyorlar. Algoritma örgüsü,  matematik kurgusu ile ince ve naif, mikrodan makroya muhteşem bir sergi.

İçimiz gibi, dışımız da sonsuz varlıkla donanmış durumda. İnsanlar, canlılar, doğa ve tüm şeylerle iç içeyiz. Bu çokluğun içinde, algıladığımız “KADAR” ya da “MİKTAR” farkındalığımızla varız. O varlık ile dünya içinde dünya kuruyoruz kendimize. Frekans sınırlarının alt ve üstünü duymadan, görme kapasitesinin dışında olanları görmeden, “VAR” veya “YOK” diye adlandırdığımız kabuller içindeyiz.

Annem der ki:” ben 6 yaşında karşıdaki dağları yeni oluyor zannederdim”.  Bu sözü öyle anlarda kullanır ki, hepimizi mat eder. Bizim yeni farkına vardığımız, ama onun çok iyi bildiği durumlarda, sanki GÜNAYDIN der hepimize.

Kendimi tanımak ve farkların farkına varmanın, dünyaya geliş sebebi olduğunu annemden öğrendim.

A.Yaşar SARIKAYA

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

SİNOPLU FİLOZOF DİOGENES VE ETİK ANLAYIŞI

27.10.2021-BİLKE

Geçmişten beri, Sinop çokça uygarlığa yurt olmuş, Hitit ile başlayan ve daha bir çok medeniyetin var olduğu bu güzel coğrafya, Mithridates, Diyojen gibi nice ünlüleri konuk etmiştir. Eserleri ve yaşamları ile iz bırakanlar, bu gün de aramızda yaşıyor gibidirler.

Sinop’ta mimari anlamda Osmanlı döneminden kalan eser yok desek yalan söylememiş oluruz. Yazılı eser olarak, Saltuk Gazi Destanı vardır. Selçuklu döneminde yaşanan olaylar Fatih döneminde el yazması olarak bu güne dek bu destanda korunmuştur. Selçuklu ve Beylikler döneminde ise çeşmeler, medreseler ve camiler yapılmış, günümüzde de turizm tanıtımlarında önemli yer tutmaktadır.

Bu gün Diyojen ve etik anlayışı konusunda bir akademik yazıyı sunuyoruz

SİNOPLU FİLOZOF DİOGENES’İN YAŞAMI-Dr. Alper Bilgehan YARDIMCI

Sinoplu Diogenes (Diogenes of Sinope) ya da Kinikli Diogenes’in, M.Ö.404 ya da 412 yılında Sinop’ta doğduğu, M.Ö. 323 yılında ise Corinth1’te öldüğ rivayet edilmektedir.

Sinop’ta doğması sebebi ile Dionegenes of Sinope2 olarak anılmaktadır. Diogenes hayatının ilk dönemlerini, Paphlagonia3 olarak bilinen bir bölgede, Euxine4 denizinin (Karadeniz) güney sahilinin orta noktasında gelişen bir Yunan kentinde, diğer bir deyişle Sinope’de ya da şu anki modern adıyla Sinop’ta geçirmiştir. M.Ö. 5. yüzyıla denk gelen bu dönemde Sinope en
zengin ve refah dönemlerini geçirmiş ve Karadeniz kıyılarındaki en önemli Yunan yerleşimlerinden biri olmuştur (Navia, 1998: 9).


Diogenes, Atina sokaklarında ve pazar yerinde (Agora) insanların yüzüne gündüz vakti fener tutarak dürüst bir insan aradığını söylemesi ile tanınan ve Platon’un “Sokrates’in çıldırmış hali olarak” tanımladığı Yunanlı bir Kinik (chreia) düşünürdür (Laertius, 1925: 6. kitap: bölüm 40).

Diogenes’in doğum yeri olan Sinope şehrinden kalpazanlık yapmasından dolayı sürüldüğü söylenmektedir.
Ancak bazı kaynaklarda, sahte para basan kişinin Diogenes’in kendisinin değil, banker olan babası Hicesias’ın olduğunu belirtilmektedir.
Diogenes’in ise sürülen babasını yalnızca takip ettiği ifade edilmektedir. Ancak, sonuç olarak hangi sebeple olursa olsun Diogenes, Sinoptan ayrılmış ve Antisthenes ile tanıştığı Atina’ya gitmiştir. Diogenes’in filozof Antisthenes’in öğrencisi olduğu söylenmektedir. Diogenes, Anthisthenes’in öğrencisi olmak istediğinde, Anthisthenes öğrenci almak gibi bir alışkanlığının olmadığını belirterek, Diogenes’in isteğini geri çevirmiş ve ondan kurtulmaya çalışmıştır. Ancak Diogenes, ısrarlı ve sabırlı bir şekilde talebini yenilemiş ve sonunda kendisini Antisthenes’in öğrencisi olmaya kabul ettirmiştir. Diogenes’in ısrarcı tavrına
yönelik hikaye, Diogenes Laertius’un “Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri5” (Lives of Eminent Philosophers) adlı kitabında şu şekilde aktarılmaktadır:


Diogenes bir kere Antisthenes tarafından sopa ile tehdit edildikten sonra, ona başını uzatarak, “Hadi vur” demiş ve ardından Antisthenes’e dönerek “bana söyleyecek bir şeyin olduğunu düşündüğüm sürece beni senden uzaklaştıramaya
yetecek sertlikte bir sopanın var olmayacağını” (Laertius, 1925: 6. kitap: bölüm 20‐21) ifade etmiştir. Bu olayın ardından Diogenes onun öğrencisi olmayı başarmış, yalın ve sade bir sürgün hayatı yaşama yolunda ilk adımını atmıştır.

Diogenes’in uzun yıllar yaşadığı ve doksanlı yaşlarını gördüğü düşünülmektedir. Ancak, Diogenes’in ölümünün nedenine ilişkin, diğer birçok konuda olduğu gibi farklı görüşler vardır. Muhtemel ölüm nedenlerinden birisi kendi isteğiyle nefesini tutup hayatına son vermesidir.

Diğer bir yorum ise Kinik yaşam tarzına uygun olarak, Diogenes’in ahtapotu en doğal şekliyle pişirmeden
yemesi üzerine zehirlenip öldüğüdür. Ölüm nedenine ilişkin son görüş ise ahtapotu köpeğin önüne yem olarak koyarken köpeğin bacağını ısırması ve almış olduğu yara neticesinde ölmüş olmasıdır. Sonuç olarak, ölümüne ilişkin nedenler
farklılık gösterse de, Diogenes’in geç yaşında öldüğü bilinmektedir (Dobbin,2012: 69)

Makalenin tamamı: https://philpapers.org/archive/YARSFD.pdf

———
.

1 Peloponez Yarımadası’nın kuzey kıyısında yer alan Yunanistan’da bir şehir.
2 Sinop şehrinin eski adıdır.
3 Paphlagonia veya Paflagonya, Anadolu’nun, Karadeniz’in kıyısında, Pontus ve Bitinya arasında
kalan eski bir bölgedir.
4 Eski Yunancada Karadeniz’e verilen isimdir.

5 Laertius, D. (1925). Lives of Eminent Philosophers, translated by RD Hicks. Vol. 2. Loeb
Classical Library, no. 185.

 

Etiketler: , , , , , , , ,

DEĞERLER YİTTİ KAOS ARTTI

17.10.2021-BİLKE

Dünyada sanayi devrimi gerçekleştikten sonra, insanlık adım adım doğayı bitirme yolunu izlemiştir. Baskıcı sistemlere karşı tavır alanlar ve baskıcı sistemi destekleyenler arasında küreselleşen dünyayı kurtaracak yöntemler bilinmesine karşın, yöntemler aktif olamamıştır.

Her dem bilinen fakat geçerli yöntemlere işlev kazandırılıp uygulanamayan bir dünya sistemi içinde, kırılması gereken noktanın bu olduğuna dikkat çekmek istiyorum.

Baskıcı yöntemlerle kendi fikrini dayatmak, kabul etmiyorlar diye de kendi gibi düşünmeyenleri aşağılamak düşünce özgürlğüne aykırıdır. İnsanların konumlandığı seviyede aşağılanması konusuna değinmek istiyorum.

Eskiden de sınıf farkları vardı, öyle olsa da insanlar birbirleri ile yardımlaşır, imecelerde aynı sofrayı paylaşır, hastalık olduğunda bir hastayı saatlerce karlı dağlardan kente yetiştirirlerdi. Doğum, düğün, askere gitme gibi kutlu günlerde yan yana olur, birbirleri ile iletişimi kesmezlerdi.

Babamın hastalık dönemlerinde, gece 00.00 ambulans çağırıyor sedyeye yardım edecek 3 kişi arıyorduk. Eskiden komşular çağırma gerekmeden sese kulak verip yardıma koşarlardı. Problemleri çözümsüz kılan aramızdaki bağları koparmak değil midir?

Biz değerlerimizi yitirdikçe, isyanımız daha da arttı galiba. Eskiden olduğu gibi komşusu ile çay kahve içip sohbet etmeyen; yardımlaşmaya duyarsız olan, akrabalarını, komşularını, yakınlarını küçümseyerek aynı sofraya oturmayan anlayış geliştirdik. Kafamızdaki fikri anlatmak ve dayatmak yerine birbirimizle barışmayı beceremedik. BARIŞ diye bağırırken, içimizde barışı yaşatamadık.

Dünyada sanayi devrimi ile kente göçler yaşanıyor ve sosyal yapıda değişimler oluyor. Aynı değişim ülkemizde de gerçekleşiyor. Ortaçağ anlayışı gibi bu gün sınıf ayırımcılığı yapmak düşündürücüdür. Durumun CIZ dediği noktadan hareketle ÇÖZÜM paydasında buluşmalıyız.

Batı ülkeleri sanayi devrimi sonrası, kentlerdeki nüfus artışı ve işsizlik problemini çözerken hangi aşamalardan geçmiştir? Tabuların, ve toplumun inançlarının kullanılarak siyasetin malzemesi olmaması önem taşımaktadır. Kazanç terazisi üstüne oturan sistem toplumda KAOS yaratıyor. Sizleri bir akademik çalışma ile baş başa bırakıyorum. Yaşar SARIKAYA

SANAYİ DEVRİMİ VE SENDİKALARIN DOĞUŞU

Çağdaş sanayi tekniği 18. yy.’ın ikinci yarısından başlayarak şaşırtıcı bir hızla gelişmiş ve bu gelişme büyük ve derin toplumsal değişmelere yol açmıştır. Bu teknik ve toplumsal gelişme ve değişmeler, önceki dönemden farklı olarak, geniş bir işçi
sınıfını ortaya çıkarmış, yeni yaşama ve çalışma koşulları yaratmış, kentlerin nüfusu hızla artmış, erkek, kadın ve çocuk işçileri zor, ağır ve insanı hızla yıpratan çalışma koşullarıyla karşı karşıya bırakmıştır.

Kapitalist sistem, küçük atölye sistemini yıkarak ve makineleşmeden önce imalathanelerde kalabalık işçileri toplayarak, vaktiyle loncalar içinde toplanmış öğeleri birbirinden ayırmış ve girişimcinin karşısına durmadan artan, yeni bir sınıf ortaya koymuştur.
Başlangıçta iktisadi liberalizmin etkisiyle çeşitli baskı ve yasaklamalarla sindirilmeye çalışılan sendikal hareket, kararlı mücadelelerden sonra, 19. yüzyılda hak olarak tanınmıştır. Sendika hakkı günümüzde gerek iç hukuk gerekse uluslararası hukuk metinlerinde temel insan hakkı olarak yer almaktadır. Başlangıçta işçilerin örgütlenme biçimi olan sendikalar, işçi
sendikaları güçlenince işverenlerce de tercih edilmiş ve işçi sendikalarına tepki olarak işveren sendikaları kurulmuştur.

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/801854

 
Yorum yapın

Yazan: 17 Ekim 2021 in Bilim

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

GURURUMUZ “ONUR ÖĞRENCİLERİMİZ”

07.10.2021-BİLKE

Sessiz çığlıklara duyarlı olmakla başladı BİLKE yolculuğumuz. Kalemin yazamadığı, insanın içine dokunan gerçekleri hissederek. Toplumun sorunlarını algılamamız, tıpkı ikizlerin birbirinin halini hissetmesi gibiydi . 2008 yılında başlayan BİLKE hikayemiz, bizi çaresizliğin derin ve karmaşık girdaplarının içinde kendi yağı ile kavrulanlarla tanıştırdı. Kimseden yardım istemeyen, sadece yılmadan çalışan onurlu insanlarla. Onlardan çok şey öğrendik.

BİLKE olarak duyarlılığımızın gücünden ve gerçeklerden başka hiçbir güce dayanmadık. Köy- kent demeden, çağın gelişmelerinden uzak olanlara yakın olduk. Ellerimizi birleştirdik, üretme ve çalışma paydasında buluştuk. 

Yolda eşini bıçaklayan görüp de elini kıpırdatmadan umarsızca fotoğraflayan ve onu basına para ile satan; sorunları listeler halinde sıralayarak her gün defalarca konuşan olmak yerine, biz birbirimizle dost ve can olduk.

2020-21 Eğitim Öğretim Yılı ONUR öğrencilerimizle gurur duyuyoruz. 4 üzerinden, Koç Üniversitesi tam burslu öğrencimiz 3;50, Ankara Üniversitesi Hukuk öğrencimiz 3;80, Psikoloji öğrencimiz 3, 82, tıp öğrencilerimiz 3,00 ortalamaları ile hepimizi sevindirdi. Bizleri takip eden, destekleyenlerle sevincimizi paylaşmak istedik. BİLKE

 
Yorum yapın

Yazan: 07 Ekim 2021 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , ,

SİNOP MELİKŞAH VE OSMAN KÖYÜ

03.10.2021- BİLKE

İsimler, eşyalar ve coğrafya bizimle o kadar çok şey konuşur ki. Kendilerine dokunan kişilerin duygularını, gezip dolaştıkları yerleri, sevdaları ve acıları içinde taşır ve yansıtırlar.

Köylerimiz ve isimleri ezgiler, nakışlar, yemekler gibi gezgindirler. Cevdet TÜRKAY, Osmanlı Arşivinde yıllarca çalışmış ve oradan emekli olmuştur. Bilgiler ve belgeler ışığında yazdığı kitaptan sadece iki köy adına dikkat çekmek istiyoruz. Boyabat’a bağlı OSMAN KÖYÜ:

Osmanköy Osman-bükü, Osman Sofu Zaviyesi: Hürrem-şah Tekkesine bağlı bir yerleşim yeridir.“(kaynak:VİKİPEDİ)

Sinop Erfelek ilçesine bağlı HÜRREMŞAH köyü vardır. Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde DİVAN başlığı altında anılan köyler olduğunu biliyoruz. Divan isimleri sürekli değişiklik göstermektedir. Osman köyün Hürremşah’a bağlı yerleşim yeri olduğu belirtilmiştir. Kaynaklar incelenecek ve konuya tekrar değinilecektir.

MELİKŞAH KÖYÜ:

Aynı ismin, Siirt ve Van bölgelerinde olması bize tarih konusunda ip ucu vermektedir. Selçuklu dönemi hatırasını taşımaktadır.

Kentler ve köyler, ücra köşeler hepsinin dilini konuşmak için başka bir araştırmada buluşmak ümidiyle.

 
 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

SİNOP’TA YERLİ HALK

29.09.2021-BİLKE

Bir İnci Memleketim- A.Yaşar SARIKAYA- 2010sayfa: 27,30.

Efsaneleri, söylenceleri, tarihi ve arkeolojik bulguları gerçekçi olarak değerlendiren akademik araştırmalar, öncelikli kaynaklarım oldu.  Adnan PEKMAN yaptığı araştırmanın sonucunda, Sinope’de üç kademeli yerleşimin olduğunu vurguluyor.[1]

       “Birincisi tamamen efsanevi çağlarda meydana gelmiştir. Bu devrede Sinope’nin yerli bir halk tarafından kurulduğu kabul edilebilir.

       İkincisi, içinde tarihi bir gerçeğin de pırıltıları bulunan ARGONAUT’ların burada bir şehir kurduğunu anlatan efsanenin meydana geldiği dönemde olmuştur.

       Üçüncüsü ise tarihi bir gerçek olan Sinope’nin Miletos tarafından kolonize edildiği zamana rastlamaktadır.”

Bu konuda PAFLAGONYA adlı kitapta ise, şehrin kurucuları hakkında şu ilave bilgiler yer alıyor.

Sinop’un kurucularının Egede Miken medeniyetini kuran Akalar olduğunu söyleyenler vardır. Eski Samsun’da Miken çanak çömleğinin bulunması bunu kuvvetlendirmektedir. Sinop adının Sinope denilen bir Amazondan çıktığını kabul edenler, ilk kurucularının da Akalar olduğunu kaydederler.[2]   

Efsanevi çağların üstünden ne medeniyetler geldi geçti, ne olaylar yaşandı. Hepsinin içinden, günümüze kadar taşınan çarpıcı özellikler olduğunu görüyoruz. Bu önemli ayrıntıların insanı hayrete düşüren bölümlerini sırasıyla paylaşmak istiyorum.

SİNOP TERSANE KAPISI YAZITI

Kaynak araştırırken, Sinop tarihinin bilinenden çok eski olduğunu belgeleyen kaya yazıtı bilgisini okudum. Sinop’ta kaya yazıtları olduğu hakkında bir kaynağa rastlamadığım için, konu ilgimi çekti. Kitabın kaya yazıtları ile ilgili bölümde Sinop hakkında şu bilgiler yer alıyordu:

Anadolu Kaya Resimleri ve Yazıtları

– Kuzey Anadolu(176)

– Oy-önul (oy-ongul) Trabzon mağara yazıtları -2 bin 2 yazıt.

– Sinop Tersane Kapı Üstü Yazıtı, ( – 2 bin belki daha da eski)[1]

Bu kitapta anlatılan kaya resimleri ve yazıtları, henüz resmi araştırması yapılmamış tarihi belgelerdi. Kitapta, Sinop ile ilgili yazı sadece bir cümleydi. Yazıyı okuduktan sonra hemen Tersane Kapısına gittim ve bu kaya yazıtını buldum. Senelerdir geçtiğim yerde bu yazıtı nasıl görmemiştim, hayretler içindeydim. Yazıt, Tersane Kapısı üstüne kiriş olarak yerleştirilen, siyah taş üzerine ustalıkla kazınmıştı. Kaya üzerindeki figürler mükemmeldi. Yıpranmadan günümüze kadar gelmişti. Yazıdaki figürler yatık ve sanki kiriş altına doğru devam ediyordu. Figürler çok net ve pürüzsüzdü. İnce uçlu metal ile mi kazınmış, yoksa damga olarak mı basılmıştı? Hitit hiyerogliflerine benzemiyordu. Net olarak ayırt edilebilen iki insan figürüydü. Konu, uzmanlarca incelendiğinde cevapları bulabilecektik. Kim bilir, belki de çok eski tarihlerde sadece Sinop’a özgü olan bir amblemdi.

Bu konuda internette araştırma yaptım ve yeni bir kaynağa ulaştım. Yeni kitabı aldım. Sinop’taki bu eski yazıtı bulan kişinin, kimyacı bilim adamı Kazım MİRŞAN olduğunu öğrendim.

Kazım Mirşan, dünyadaki kaya yazıtları hakkında araştırmalar yapan, Asya Türk dillerini bilen bir bilim adamıdır. Onu TV programlarında, Hulki Cevizoğlu’nun konuğu olarak izlemiştim. Kitapta bulduğum Sinop ile ilgili bölüm:

  “Sinop Kalesi Tersane Kapısı Yazıtı( KM)

Bizzat Kazım MİRŞAN bulmuştur. Tersane kapısının, lento taşı olarak kullanılmıştır. ONUY ERAT, (onguy erat) başarısı nedeniyle takdir ediliş.

Yazının şekli, onun 2 binlerden daha eski ve Ön-Türkçe yazının henüz petroglif dönemine ait olduğunu göstermektedir. Bu konuda düşünülebilecek en üst çizgi, yani zamanımıza en yakın tarih 6 binler olacaktır. Yeni bulguları bekleyeceğiz.

Sinop Karadeniz’in en büyük ticaret merkezidir ve Karadeniz’in Venedik’i sayılır(Archeo. 308). Kentin Yunanlılar tarafından kurulduğu ön fikriyle hareket edilir, bu yöredeki amforaların yazısının Grekçe olduğu iddia edilir.

NERİK; Sinop yöresinde M.Ö 2000’lerde bu adda bir siyasal kuruluşun varlığını – önünde bir soru işareti ile – Anadolu Uygarlıkları ansiklopedisinin 19. sahifesindeki haritada gördük. (Dç. Ali Dinçol, Görsel y. 1982)

Bu ad ON- ERİK olmalıdır. Erik, ermiş, O’na ermiş, On olmuş, ON’LAR anlamını verebilir.

Kendilerini ON (hun) diye adlandırılan bir Ön-Türk krallığı olmalıdır.

Sinop yazıtları ve Erzurum’da CUNNİ mağarasında bulunan ONLAR, bu konudaki şüphelerimizde haklı olduğumuzu göstermektedir.[2]

Tersaneye gittiğinizde, tersane kapısı üstündeki kemer taşına bakmalısınız. Eminim oradaki figürler her geçişinizde sizleri de bir hayli düşündürecektir. 

Kim ya da kimler yazdı ise, zaman bu günlere taşımış. Yağmur, kar, fırtınalar geçirmiş ama yine de sapasağlam…

Ulaştığım son bilgi:

Tersane kapısı-sütun üzerine K, N, P, A, I, O ve Y harflerin birleştirilmesiyle oluşan taşçı işaretleridir bilgisi Mimar Sinan Üniversitesi Tarihçileri tarafından paylaşılmıştır.


sayfa:2

[1]Ali Tayyar Önder, Türkiye’nin etnik yapısı, sayfa:72

[2] Ön- Türk Uygarlığı -1B- Haluk TARCAN. CAFT EDITIONS PARİS


sayfa:1

[1] Adnan PEKMAN- Eskiçağda Bazı Anadolu Şehirlerinin Tanrı ve Kahraman Ktistesleri

[2] Paflagonya. Arkeolog Ahmet Gökoğlu

 
Yorum yapın

Yazan: 29 Eylül 2021 in eski sinop

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

SİNOP’TA MERCİMEKLİ TİRİT

26.09.2021-A.Yaşar SARIKAYA

Annem, çocukluk ve gençlik yıllarının tatlarını hiç unutmaz. Hangimiz unuturuz ki dediğinizi duyar gibiyim. Benim de çocukluk yıllarında yediğim balıkların tadı hiç aklımdan çıkmaz. Babamın eve getirdiği uskumruların, kalkanların, toriklerin tadını asla unutamam. Bu gün, deniz değişti, hava değişti, su değişti, yediğimiz içtiğimiz tatlar değişti. Bizim saçlar ağardı, yüzde kıvrımlar arttı. Zaman, artık yolun son dilimlerinde bize eşlik ediyor.

Lezzetler, özlem duyduğumuz yılların anılarını taşıdığı için de bize daha farklı ve daha özel geliyorlar. Annem, hiç anlatmadığı bir anıyı yeni paylaştı benimle. “Et ve tavuk kullanılmadan yapılan TİRİT”.

Benden malzemeleri istedi, ben de onu izledim. Tereyağı tavada köpürene kadar kızdırıldı. Yufkalar hazırlandı, yeşil mercimek pişirildi ve annem mercimekli tirit yaptı.

Sinop mutfak kültürüne VEGAN- VEJETARYEN olarak yeni bir çeşit kazandırdık. İlgilenenler, detaylı bilgi için sinopbilke@hotmail adresinden bize ulaşabilirler. İşte modern sunum tabağı:

 

Etiketler: , , , , , , , ,

ARPA KAVURMASINDAN YEMEK YAPALIM

22.09.2021-BİLKE

Hiç arpa kavurmasından yemek yapıldığını duydunuz mu? İşte bu gün tarifini vereceğimiz yemek, arpa kavurmasından yapılıyor. Annem Kezban SARIKAYA 90 yaşını aştı. Eski günlerden konuşurken ondan hep yeni kültürler öğreniyorum.

Bu gün, ondan ilk defa duyduğum ismine ARPA TARHANASI dediği tarifin kaybolmaması için video kaydı gerçekleştirdik. Tüketmiyor üretiyordu onlar. Tarlaya ekilen arpa biçiliyor, gerekli adımlar izleniyor ve sofralara lezzetli yemek oluyor. Yabancı gübre, yabancı katkı olmadan, yüzde yüz YERLİ olarak.

Videoyu izlemeden önce, Sinop yöresinde yapılan mısır tarhanası yemeğini anlatmakta yarar var. Kaynar suya mısır ununu salıyor ve koyulaşana kadar karıştırıyorsunuz. Sonra yayvan bir tencereye tereyağı koyup hazırlanan koyu kıvamlı hamursu karışımı yağda güzelce kavuruyorsunuz. Mısır unları hemen hemen tane tene dağılma kıvamına gelince mısır tarhanası yemeye hazır oluyor. Yanında arzuya göre yoğurt veya ayran ile sofraları süslüyor.

Arpa tarhanası olarak, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde üretilip pazarlanan ÇORBA yapılmak üzere hazırlanmış ürünü internette bulabilirsiniz. Videoda izlediğiniz ise, çok daha farklı bir yemek.
Sinop’un Gerze ilçesine bağlı TİLKİLİK KÖYÜ kültürünü tanıttık. Yeni kültürlerde buluşmak üzere. A.Yaşar SARIKAYA

 
 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , ,

DEĞER KAVRAMI VE DEĞERLER

19.09.2021-A.Yaşar SARIKAYA

Bir çocuk, elindeki yalama şekerini sevdiği kişiye verirken gördünüz mü hiç? Şekeri yalarken, ondan vaz geçer ve tertemiz duygularla sevdiğine uzatır. Değer verdiği şeyi, değer verdiği birine uzattığı o an duygularını ölçmek mümkün olsaydı.

Her birimizin, değerli saydığı kişisel kabulleri vardır. Kimi acısız yemek yemez, kimi de acılı yemez. Kimi kitap okumayı çok sever, kimi de eğlenmeyi kitap okumaya tercih eder.

Para kazanmak ve mal üstüne mal yığmak çok değerlidir kimine. Kimine de insanca düşünmek ve uygulamak. Bu açıdan baktığımızda insanların değer verdiği şeyler, yaşamındaki öncelikleri belirler.

Evrensel boyutta bakarsak, dünyanın neresinde olursak olalım, değişmeyen insani değerler vardır. Doğru dürüst olmak, kişisel kazanç için her şeyi, herkesi harcamamak, doğaya zarar vermemek gibi. Bilimsel çalışmaların zamanı aşarak, insanlığa ışık tutması gibi. Tesla ve Edison’un insanlık tarihinden silinemeyen değer olduğu gibi.

Eğitim sistemi, değerler derslerini programlarına almalı mı? Ezberci çocuklar yetiştirmek yerine, değerleri ölçebilen, aklını kullanan çocuklar yetişmeli. Başlığı, aşağıdaki akademik çalışmadan aldım:

Değer ve değerler; hem felsefede hem de başta sosyoloji, psikoloji ve antropoloji olmak üzere diğer sosyal bilimler literatüründe sıkça tartışılan konulardan biridir. Değerler, üzerinde çok durulan bir konu olmasına rağmen henüz kavramsal olarak yeterince açıklığa kavuşturulmuş değildir (Anar, 1983:8; Dilmaç, 2002). Değerlerle ilgili tartışmalar; değerlerin tanımı, kaynağı, relativ mi yoksa mutlak mı oldukları, önem sırası, kim tarafından ve nasıl korunması gerektiği, birey ve toplum yaşamı için önemi ve nihayetinde bireylere değerlerin öğretilmesi, benimsetilmesi ve içselleştirmeleri amacıyla izlenecek doğru metodun hangisi olduğu vb. konularda devam etmektedir. Buna rağmen, yapılan bir araştırmaya göre Milli Eğitim Sistemimizde tarihsel süreç içerisinde değerlerin öğretim programlarında yeterince yer almadığı sonucuna varılmıştır (Yaşaroğlu, 2013).Mehmet YAZICI-Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler DergisiFırat University Journal of Social Science Cilt: 24, Sayı: 1, Sayfa: 209-223, ELAZIĞ-2014

Sosyal değişimde, değerleri yaşamsal olarak gözleyebiliriz. Tarihe imzasını atan kahramanların, değerleri gözetenlerini, gözetmeyenlerini kolaylıkla anlarız. Hitit yazıtlarında bile bu örnekleri görmekteyiz.

Toplumsal bilincin oluşması için değerler konusunu göz ardı edemeyiz. Yoksa, sayı çokluğunu elde eden, gücü elinde bulunduran kendi yarattığı değerleri dayatacaktır. Oysa değerler, padişah olsan da aynı, hamal olsan da aynıdır. Kazandığımız ve yaşatabildiğimiz değerler kadar varız.

 

Etiketler: , , , ,