RSS

Kategori arşivi: Genel Kültür

SİNOP TABİAT PARKLARI

05.09.2021-BİLKE- ARAŞTIRMA

Doğal güzelliğin kenti SİNOP, bu güzelliğinin korunmasıdır derdimiz. Doğanın sunduğu değerlerin, insan eliyle yok edilmemesidir hedefimiz.

Bilimsel çalışmalar, resmi kurumlarca takip edildiğinde, ilimiz artı değerler kazanacaktır. Bürokratik otorite, yetkileri kullanırken, veri tabanına ne kadar özen gösterir, dikkate alırsa, o kadar olumlu sonuç alır.

“NE KADAR BİLİRSEN, BİR BİLENE DANIŞ” demiş Pir Sulan Abdal.

Kaynaklardan faydalanmak, bilgi ve deneyimlerden faydalanmak insanlık için değerlidir. Bilgi, kullanıldıkça yenilenir ve büyür. Bilimsel makale ve araştırmalara bu nedenle yer veriyor ve ilimizin değerlerinin korunmasını istiyoruz.

Sinop’ta bulunan tabiat parklarında ekoturizm ve rekreasyon aktivitelerinin sürdürülebilirliği araştırmasını paylaşmak istiyoruz sizlerle:

TABİAT PARKLARINDA EKOTURİZM VE REKREASYON FAALİYETLERİNİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ: SİNOP ÖRNEĞİ

Öz: Ülkemizde özellikle sanayileşmenin olmadığı veya düşük düzeyde gerçekleştiği bölgelerin kalkınmasında turizm sektörü önemli bir gelişim aracı haline gelmiştir. Bununla birlikte, turizmin planlı bir şekilde gelişim göstermediği
destinasyonlarda, turizm faaliyetleri ve rekreasyonel aktiviteler, bölgenin sahip olduğu doğal ve kültürel değerler üzerinde yıkıcı etkiye neden olan olumsuzluklara sebep olabilmektedir. Bu nedenle, sürdürülebilir turizm anlayışının, bir
bölgede turizmin gelişiminde ve çevrenin korunmasında önemli bir etkiye sahip olduğu öne sürülebilir.

Bu çalışmada, Sinop’ta bulunan tabiat parklarında ekoturizm ve rekreasyon aktivitelerinin sürdürülebilirliği araştırılmıştır. Araştırma verisi çalışma alanıyla ilgili kaynak taraması, önemli aktörlerle yapılan yarı yapılandırılmış
görüşme ve gözlem yoluyla toplanmıştır. Çalışmanın örneklemini Sinop’ta yer alan korunan alanlardan en fazla ziyaret edilen Hamsilos Tabiat Parkı ve Tatlıca Tabiat Parkı oluşturmaktadır.

Çalışma sonucunda, Sinop’ta yer alan tabiat parklarının ekoturizm ve rekreasyonel aktiviteler için önemli doğal ve kültürel değerlere sahip olduğu belirlenmiştir. Korunan alanlarda, kaynakların verimli kullanımı ve biyolojik çeşitliliğin korunmasına yönelik, başta Doğa Koruma ve Milli Parklar Bölge Müdürlüğü olmak üzere, paydaşlar tarafından çeşitli çalışmaların yürütüldüğü tespit edilmiştir. Bunun yanında, sürdürülebilir turizmin temel ilkelerinden birisi olan yerel refahın artmasına yönelik daha fazla çaba gösterilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda yerel istihdamı arttırmaya yönelik düzenlemelerle birlikte, özellikle yerel halkın ziyaretçilere yöresel ürünlerini satarak gelir elde etmeleri için uygun olanakların sağlanmasının yararlı
olacağı söylenebilir.

Mehmet KESKİN- 1 Sinop Üniversitesi, Gerze MYO, Turizm ve Otel İşletmeciliği Programı,
Sinop / Türkiye

Orhan AKOVA- 2 İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Turizm İşletmeciliği Bölümü,
İstanbul / Türkiye

Suna MUĞAN ERTUĞRAL -3 İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, İktisat Bölümü, İstanbul / Türkiye

Geniş bir kadro tarafından hazırlanan kitap, okumaya değer. Emeği geçen akademisyenlere teşekkür ediyoruz. Bu veriler yetkili makamlarca değerlendirilmelidir.

Kitap linki: https://www.guvenplus.com.tr/imagesbuyuk/1-CEVRE-BILIM-TEKNOLOJI-BILIMSEL-KITABI.pdf

 
Yorum yapın

Yazan: 05 Eylül 2021 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , ,

DÜNYA İNSANLIĞI YUTUYOR

21.07.2021- A. Yaşar SARIKAYA

Sinop sıcaktan kavuruluyor. Oysa, bilim insanlarımız küresel ısınma konusunda halkı bilgilendirmek için yılardır dil döküyorlar. Konuya duyarlı olanlar okuyor, yazıyor ve dikkatle paylaşıyorlar; ama bu yanlış gidişe engel olunamıyor.

eski SİNOP eskileri hep kaybediyoruz

Dünyada işleyen sistemin çarkına, ne çarkmış yahu diyesim var. M.Ö.’ den beri çıkar gruplarını besliyor, güzel değerlerin hepsini yutuyor, yok ediyor. Bilim kurgu filmlerinde yaratılan, özel sanal canavarlar gibi.

Toplumda, güzel ve doğru değerleri neden yaşatamıyoruz sorusunun cevabını çocukluk yılarımdan beri arıyorum. Yıl 1972, 16 yaşında yazdığım “DÜNYA İNSANLIĞI YUTUYOR” şiirimi okuyan arkadaşlarım;

” ne kadar karamsarsın, eğlence, gezme dururken sana ne dünyanın gidişinden” diyorlardı.

Sorun bu değil miydi? Eğlence, yeme içme, gezme tozma, para sahibi olma konuları insanları her şeyden çok cezbediyordu. Bulunduğu sosyal statüden bir basamak yükselen, bir süre sonra içinde bulunduğu arkadaşlarını küçümsemeyi tercih ediyor, onlara veriyor veriştiriyordu. Sorunlarla boğuşmak, insanı neler nelerle karşı karşıya getiriyor, ortaya sayısız sınıflar çıkıyordu.

Ne çoktu sınıflar, onlara çağın yeni trendine uygun(!) başka sınıflar da ekleniyordu. Olaya tarih boyunca sosyolojik olarak baktığımızda ise hepsinde ortak paydanın DOĞRULAR ve YANLIŞLAR olduğunu görmek kaçınılmazdı.

Esnaflar arasında “onun günlük cirosu bizimle bir olmaz” deyip para ile boy ölçenler, soy- sop statüsünden ” biz çok asil sülaleyiz” diyerek mezarda yatanlarla öğünenler, çok şımartılarak büyütülen ve kendini dünyanın merkezi zannedenler……..o kadar çok sıralayabiliriz ki.

Bu yanlış gidişin önüne geçmeye yaramalı farkında olduklarımız. Bir yolu olmalı ve eşitlik ilkesi işlemeli insanlık için. Siyasi çatışma yerine ÇÖZÜM üretmeliyiz.

Sorunlar hepimizi ilgilendiriyor, dünyamızı koruyalım, insanlığı koruyalım.

 

Etiketler: , , , , , , , ,

SİNOP TİCARİ PAZARI HAK EDİYOR

16.06.2021-BİLKE

Önceliğimiz, sürdürülebilir olması ve bu işten halkın faydalanmasıdır. Yazılarımızın da temel dayanağı budur. Konu, Sinop el sanatları ürünlerinin kamu ve sektörel alanlarda tanıtımının sağlanması için özellikle ele alınmaktadır. Kastamonu, Çorum, Çankırı, Sinop Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı kapsamındadır. Bu iller arasında biz neredeyiz?

Sinop el sanatları bakımından gereken donanıma sahiptir. Sadece Safranbolu, Denizli, Kastamonu gibi bu değerleri üst aşamaya taşıyacak kurumsal adımlar gerekmektedir.

tasarım: Y. SARIKAYA- 2004- dikiş: Hamdiye ŞAHİN- Manken: Bengül ÖZKARA

Gelin bu gün Boyabat ve Durağan çemberi hakkında yapılan bir çalışmayı okuyalım:

Seyfullah GÜL -SİNOP’UN KÜLTÜR COĞRAFYASI

Boyabat- Durağan Çember Dokuma
Çember, yörede çok eskiden beri dokunan ve başörtüsü olarak kullanılan kenarları renkli şeritlerle çevrili ortası renkli ipliklerle işlenmiş motiflerle bezeli Boyabat, Durağan ve Saraydüzü ilçelerinde sıklıkla görülen bir dokuma
türüdür.

Çember, Orta Asya kültürü kökenli olmakla birlikte kültür aktarımı ve kültürel yayılma ile yöreye gelmiş, yöreye has bir biçim kazanmış kültür ürünüdür. Halen yörenin kırsal kesimine ait köylerde yüzlerce çember tezgâhı
bulunmaktadır.

FOTO-S.GÜL

Günümüzde Vezirköprü, Durağan, Boyabat ve Saraydüzü gibi yerleşim yerlerinde başörtüsü olarak kullanılmaya devam eden çember, bu işlevinin yanı sıra masa, sehpa gibi yüzeylerde örtü olarak, ayrıca gömlek, bluz gibi elbiselerde model veya aksesuar olarak da kullanılmaya başlanmıştır.

baygın isimli çember deseni-S.GÜL

Önceleri sadece pamuk ipliğiyle dokunan çember, günümüzde sentetik ipliklerle de dokunur olmuştur. Doğal beyaz ya da ağaç külüyle ağartılmış pamuk ipliklerle dokunan çemberin kenarları makam ipi denilen kök boyasıyla elde edilmiş
bordo renkli pamuk ipliğiyle oluşturulmaktadır.

büyük demirkırat isimli çember deseni-S. GÜL

Çözgü dolabında çözme işlemi yapıldıktan sonra bezayağı dokuma örgüsüyle yörede düzen ya da işlik denilen dokuma tezgâhlarında dokunmaktadır. Tarak boyuna göre genellikle
50‐60 cm eninde ve 100‐120 cm boyunda dokunur. Kenarları şerit halinde orta kısmı bütün olarak desenlidir. Çemberin üzerine dokuma yapılırken demir kırat, kibrit kabı, baygın gibi nakışlar atılır.

SİNOP’UN KÜLTÜR COĞRAFYASI-Seyfullah GÜL

 
Yorum yapın

Yazan: 16 Haziran 2021 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , , , , , , ,

ÇEPNİLER VE ÇEPNİ MÜZİĞİ

20.04.2021-BİLKE

Müzik, toplumun kültür değerlerinden biridir. Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşayan müzik kültürüne değinelim bu gün. Bir yüksek lisans tezini okuyalım:

İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ´ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

DOĞU KARADENİZ BÖLGESİNDEKİ ÇEPNİLER VE ÇEPNİ MÜZİĞİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ
Abdullah AKAT

2006

Tez Danışmanı: Doç. Songül KARAHASANOĞLU ATA

ÖZET
“Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki Çepniler ve Çepni Müziği” adlı çalışmamız dört ana bölümden oluşmaktadır. Çalışmamızın ilk bölümünde tarih araştırmamıza yer verilmiştir. Buna göre sırasıyla Doğu Karadeniz Bölgesi’nde insan varlığının tespit edildiği ilk günden Çepniler’in bölgede gözüktüğü döneme kadar olan kısım ilk bölümde incelenmiştir.

Bölgede yaşayan yerli halklardan, Pont Satraplığının ve bağlı olarak Pontus’un gerçekte ne anlama geldiği konusundan, kolonileşme çağındaki, Büyük İskender dönemindeki, Romalılar dönemindeki Trabzon şehrinden, Türklerin Anadolu’yla ve Doğu Karadeniz Bölgesi’yle kurdukları münasebetlerden, Çepniler bölgede gözükmeden önce bölgede kurulan Trabzon Rum İmparatorluğu ve çevresinde oluşan Türk topluluklarından ve bu arada Gürcülerin paralı askerleri
olarak Trabzon Rum İmparatorluğu’nun kurulmasında ve devamlılığında askeri güç olarak bölgeye yerleşen Kıpçak Türkleri’nden bahsedilmiştir. Kıpçaklara ayrılan bölümde bölgeye kattıkları düşünülen kültürel birikimlerden ve bunların Gagauzlar gibi diğer Türk topluluklarıyla olan bağlantılarından söz edilmiştir.

Ayrıca Kıpçakların Karadenizin kuzey bozkırlarından doğuya ve batıya doğru yaptığı göç hareketinin Balkanlar ve Doğu Karadeniz Bölgesi arasında bir akrabalık bağı kurduğu düşünülen özelliklerine yer verilmiştir.

Çalışmamızın sonraki bölümlerini Çepniler oluşturmaktadır. Çepnilerin kimlik analizi, Anadoludaki faaliyetleri, çevreyle etkileşimleri ve dinsel yapıları üzerinde durulan konulardır. Ardından Çepni müziği ile ilgili araştırmalarımızın
meyvası olan bölüm gelmektedir.

Çepnilerdeki yaylacılık geleneğinin müzikle olan bağlantısını kurduğumuz, kıyı ile yüksek kesimdeki Çepnileri böldüğümüz, kemençenin Çepnilerdeki önemine yer verdiğimiz bu bölümde önce bugüne kadar derlenmiş Çepni bölgesi müzikleri ardından da tarafımızca notaya alınmış yörede ezgiye verilen adıyla gaydeler ele alınarak analiz edilmiştir. Bu bölümün son kısmında da Çepnilerin müzik icrasında kullandığı çalgılar ve Çepnilerin en tanınmış kemençe sanatçıları hakkında bilgilere yer verilerek sonuç bölümüne varılmıştır.

  1. GİRİŞ
    Doğu Karadeniz Bölgesi’nde ilk çağlardan beri var olan yerli halklar, daha sonra bölgeye yerleşen Hıristiyan topluluklar – bu toplulukların biri de Kıpçak Türkleridir- ardından İran’dan gelip yerleşen Çepniler, Selçuklulardan arta kalan ve
    bölgede Rum şehirlerinin etrafını saran diğer Türk beylikleri ve son olarak Osmanlı’nın Trabzon’u fethi ve uyguladığı nüfus iskân politikaları bölgede etnik toplulukların büyük ölçüde erimesine ve ortak bir kültür oluşmasına vesile olmuştur.
    Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki bu büyük karışıma rağmen ayakta kalabilen bir kültür olarak gördüğümüz Çepnilerin tarihi, bölge tarihi ve bölgedeki müzik anlayışı bir bütün olarak değerlendirilip özellikle Çepni müziğini etkileyen faktörler incelenmeye çalışılmıştır.Çalışmamızın amacı bu büyük karışım içinde Çepniler’in yerini ve önemini belirleyebilmek, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşamış veya yaşayan diğer topluluklarla olan tarih içerisindeki etkileşimlerini saptayarak Çepnilerin
    günümüzdeki müzik anlayışını ortaya koyabilmektir.
    Çalışmamıza başlarken ilk olarak Doğu Karadeniz Bölgesi hakkında bir müddet bilgi toparlanıp, kaynak (literatür) taraması yapılmış ve bölge tarihi için önemli sayılan kitaplar okunup incelendikten sonra alan araştırması yapmak için
    2005 yılının Temmuz ayında bölgeye gidilmiştir. Bölgede öncelikle Çepnilerin yaşadığı Görele, Tirebolu ve Şalpazarı’nda incelemeler yapılmış daha sonra Trabzon şehir merkezinde kitapçı, sahaf ve kütüphane kataloglarının taranması işlemi ve elde edilen kaynak kitaplardan kopya alınması işlemi ile devam edilmiştir. Trabzon şehir merkezinde folklor çalışmaları yapan kuruluşlarla görüşmeler sağlanmış bölge hakkında detaylı bilgiler toplanmış, bunlardan sonra bir otçu şenliği zamanı beklenmiş ve Çepnilerin çıktıkları Sis Dağı’nda kutlanan otçu şenliği gözlemlenmek üzere Sis Dağı’na gidilmiştir. Tüm bu aşamalardan sonra Trabzon merkeze dönülerek durum değerlendirilmesi yapılmıştır. İkinci bir kitap taraması yapıldıktan sonra kaset ve CD taramasına geçilmiş Görele’de Picoğlu Osman’a, Durkaya’ya ait
    kopya kasetler bulunarak arşivimize dâhil edilmiştir. Trabzon merkezde de Ali Çinkaya’ya ait bir kaset alınmıştır. Bu arada Sırrı Öztürk ve Kâtip Şadi aynı anda Görele’de bulunmuş ve bu iki büyük usta tarafımızca bir araya getirilmiştir. Bunun sonucunda da tabii olarak ortaya bir atışma çıkmış ve bu atışma da tarafımızdan sesli
    ve görüntülü olarak kayda alınmıştır. Çepni Bölgesi’ndeki incelemelerimiz tamamlandıktan sonra bölgenin diğer
    bölgelerle olan ortaklıklarını ve farklılıklarını görmemiz gerektiğine karar verilerek Akçaabat’a gidilmiştir. Akçaabat’ta Akçaabat Folklor Derneği’nde karşılaştığımız Doğu Karadeniz uzmanı Cavit Şentürk tarafından yönlendirilerek bir takım
    görüşmeler yapılmıştır. Bunun sonucunda Düzköy’ün Işıklar Köyü’ne kadar zurnacı Neşet Bey’in rehberliğinde incelemelerde bulunulmuş, gözlemler yapılmış ve birçok kayıtlar elde edilmiştir. Ardından gittiğimiz Maçka’da Eyüp Eyüboğlu adlı bir kemençe yapımcısı ile görüşülmüş, Saffet Genç gibi büyük bir usta ile görüşme
    fırsatı yakalanmış ve seksen yaşındaki Emin Aydemir’de yaşayan tarih olarak bize Maçka’nın geçmişinden ve folklorundan bahsetmiştir. Buradan daha doğuya doğru geçilerek Rize’ye oradan da Ardeşen’e gidip Lazları inceleme fırsatı bulunmuştur.
    Ardından gerçekleştirdiğimiz Çamlıhemşin ziyaretiyle de Hemşinliler gözlemlenmiş, çalışmamızın bu bölümü tamamlanarak Trabzon’a ve oradan da İstanbul’a dönülmüştür. İstanbul’da yaşayan ustalarla yapılan görüşmeler, buradaki kütüphanelerde ve sahaflarda yapılan katalog taramaları sonucunda çalışmaya temel
    oluşturacak kaynaklara ulaşılmıştır. Çalışmamızın konusunu oluşturan Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki Çepniler,
    ilk defa topluluk halinde 1277 yılında Orta Karadeniz Bölümü’ndeki Sinop dolaylarında görülmüş ve bu tarihten sonra doğuya doğru hareket etmişlerdir.
    Dolayısıyla Doğu Karadeniz Bölgesi’nin Çepnilerden önceki tarihi ele alınacak, Çepnilere kadar bölgede neler olup bittiği ve Çepnilerin kim oldukları, doğuya doğru olan mevcut hareketlerini nasıl gerçekleştirdikleri ve bölgede kimlerle siyasi ilişkiler içinde bulundukları gibi konular çalışmamıza bir zemin oluşturacaktır.
 
Yorum yapın

Yazan: 20 Nisan 2021 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , ,

YESARİ BABA HABERİMİZ SES GETİRDİ

02.04.2021-BİLKE

Sinopluları yıllardır üzen olumsuz görüntülerden kurtulmak için çok makama baş vuru yaptık. Sitemizde bu konuda yayınladığımız haberler okurlar tarafından ilgi gördü. CİMER başvurumuz sonrası, valiliğin olaya sahip çıkması sevindiriciydi.

Durumu takip için bu gün İl Kültür ve Turizm Müdürü Sayın Metin SÜREN’İ ziyaret ettik. Yesari Türbesi hakkında yeni gelişmelerle ilgili Sinop halkını bilgilendirdi. Kendisine teşekkür ediyoruz.

Metin SÜREN, Sayın Valimiz ile bu konuda toplantı yaptıklarını, Alan Yönetimi Başkanının Projeyi hazırlayacağını ve Türbe için giriş alanı planının belediye ile projelendirileceğini, sonuçlandırılana kadar görüşmeleri sürdüreceğini ve tarihi eserlerimize, tarihi şahsiyetlerimize sahip çıkacakları bilgisini verdi.

BİLKE

 
Yorum yapın

Yazan: 02 Nisan 2021 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , , , , , ,

SEN BİZİM KOMŞUMUZDUN YESARİ BABA

16.03.2021-Ayşe Yaşar SARIKAYA

Senin, çevreye yayılan tinsel, mistik havanı çocuk kalbimle hissederdim. Sadece biz çocuklar değil, bütün komşular bu havayı hissederlerdi. Kemal Abi (Tarzan Kemal) gibi, sen bizim özel ve değerli bir komşumuzdun Yesari Baba. 1881 yılında bu alemden göçmüş olsan da, hatıraların, eserlerin ve tinsel varlığın ile çok yakındın bize.

1972’de, Yeni Mahalledeki evimize taşınınca; çocukluğumun geçtiği mahallede, yaşamımın en güçlü anılarını bıraktım. Senin kulüben, anıların ve yatırın bu anılar içinde önemli bir yer tutuyordu. 18 yaşımda, senin türben ve çevresinin yağlı boya tablosunu çalışmıştım. Arkadaşlarım da bana gülmüşlerdi. Evimizin çatısından güneye dönersem deniz manzarası, kuzeye dönersem Yesari Türbesi’ydi. Zeytin ağaçları arasında küçük kulüben, camından görülen yeşil örtülü sandukan, tabloma konu olmuştu.

1980 yıllarında, kulübenin etrafındaki taş örgü duvar, girişte de demir kapı duruyordu. Demir kapıdan avluya girdiğimde, yaban nanelerin güzel kokusu senin kokun gibi gelirdi bana. 1984 yılında, kütüphanede senin eserlerinin olduğu bir kitap buldum. Kulübenin çatısının, güneye bakan tarafı o zaman çökmüştü. Kapısı yok olmuş, sanduka örtüsü kalmamış, içerisi de hurdalarla doluydu. Bir anne köpek, senin yatırın üstüne yavrulamış, toprağını da epeyce eşelemişti. Yıkılan çatı artıklarını boşaltmak, düzenlemek gerekti. Elimden geldiğince bir kaç gün çalıştım. Aynı zamanda hayır sever bir “ÜÇÜNCÜOĞLU” çatıyı onardı…

Sinop İnanç Turizmi için bir değerdin. Bu nedenle, ilgili kurumlara yazılı ve sözlü baş vurularımı yaptım. O zaman daha arazine binalar dikilmemişti. Restorasyon işlemi için kurumlardan, Tapu, Belediye, Kültür Müdürlüğü, Müze ile sonuç amaçlı görüşmeler yaptım ama bir türlü sonuç alamadım. Bu gün, insanlara bilgi vermek hayır yapmak için kullandığın arazi ise hep binalarla doldu. Yine kurumlar ve ilgililerle görüşmeye devam ediyorum.

BYC MİMARLIK VE YESARİ TÜRBESİ

Bu gün, Sinop Alan Yönetimi Başkanı MİMAR Sayın Hülya ANDAÇ ile toplantı yaptık. Toplantımıza vesile olan İl Genel Meclisi Başkanı Sayın Yakup ÜÇÜNCÜOĞLU’NA teşekkür ederim.

Toplantımıza, BYC MİMARLIK İç Mimarı Sayın Remziye Eda ÖZYİN de katıldı. Yesari Baba’nın kitabı, eserleri, hayatı ve hakkında yayınlanan akademik tez konusunda bilgiler verdim. Onarım konusunda neden sonuç alamadığımızı sordum?

“BYC MİMARLIK” Yesari Baba konusuna hakimdi. Sinop Alan Yönetimi Başkanı Hülya ANDAÇ:

“biz Türbe onarımı için projeyi yapacak, Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kuruluna sunacağız. Yesari Baba’nın Sinop için değerinin farkındayız. Kültür Varlığı olarak korumak görevimiz. “Sinop Tabyaları” koruması da gündemimizde olacak. Sinop’un tüm tarihi eserlerini koruyacağız. Bu konular, Sinop Alan Yönetimi Başkanı olarak görev alanım içinde” dedi.

BYC MİMARLIK İç Mimarı Remziye Eda ÖZYİN, “Yesari Türbesi” ile ilgili bu güne kadar tutulan resmi kayıtlar hakkında bilgi verdi. “Bu konu bizim için de önem arz ediyor, elimizden geleni yapacağız” dedi.

Konu gündemde tutulmasına rağmen önü açılmadı. Bu yüzden belki çözüm olur diye CİMER ‘e baş vurdum. Yazılarımı gören gençler arasında duyarlı davrananlar oldu. Sosyal medyada paylaşabildikleri kadar paylaştılar. Gençlerimize hassasiyetleri için çok teşekkür ederim.

SİYAŞAD DERNEK BAŞKANI Tufan BİLGİLİ, “bu konuda elimizden gelen yardımı yaparız” dedi. Tüm Sinopluların konuya duyarlı davranacağına inanıyorum. Proje onaylandıktan sonra, onarım gerçekleşsin umuduyla.

 
Yorum yapın

Yazan: 16 Mart 2021 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , ,

YER SAHİBİNE BİR MEZARLIK YER YOK

11.03.2021- Ayşe Yaşar SARIKAYA

YESARİ BABA

Sinop Kütüphanesinde araştırma yaparken, kitabına rastlamıştım. Okuduğumda, şiirlerinin çok değerli olduğunu gördüm. Hayatını öğrendiğimde ise bir Sinoplu olarak, ezildim ve sorumluluk hissettim. Tapu tescilinin yenilenmesi, onarımı ve kültür varlığı olarak korunması için resmi kurumlarla uzun süren görüşmelerim oldu. Hatırladığım kadarıyla 1984- 85 yıllarıydı. duyarlı bir vatandaş çıktı ve tarafından onarım yapıldı.

Şimdi üstünden yıllar geçti, daha güzel daha bakımlı olması gerekirken, Yesari Baba’ya ait olan araziye bir sürü bina dikildi. Ve kendisine 1metre kare yer yok desek yeridir. Tellerle çevrili büyük arazide, önceden fakirler doyurulur, aşureler pişirilip dağıtılır, yardıma ihtiyacı olanlara yardımlar yapılırmış. Durum bu gün, aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibidir.

Kitabından okuduğum bilgiye göre, bu gün Yesari lakabı ile anılan aile, bu adı Yesari Baba’dan almıştır. Yesari Baba, memleketi Batum’dan gelen hemşerilerini korumuş kollamış, arazi içindeki ahşap eve yerleştirmiş; sonra da bu aileye türbeyi bekleme, koruma ve kollama görevi verilmiştir.

Ne yazık ki bu gün tavanı çökmüş, yıkık dökük durumdadır, kendine ait arazi içindeki yüksek evler de bu harabeyi seyretmektedir

Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu ve yetkililerin bu durumu çözeceği günü bekliyoruz. Bu konuda AJANS SİNOP’UN yaptığı haberlerin linki:

https://www.ajanssinop.com/yesari-baba-turbesi-acinacak-durumda/334/(10 MART 2015)

https://www.ajanssinop.com/savastan-degil-sorumsuzluktan-bu-halde/5466/(9 HAZİRAN 2020)

Yesari Baba’nın asıl adı Mehmet’ tir, solak olduğu için solak anlamında Yesarî adı verilmiştir. 1803 yılında, Gürcistan’ın Batum şehrinde doğmuş, Horasan erenlerinden Hacı Bektaş Velî dergâhında eğitim alarak, ’’ Baba ‘’ payesine yükselmiştir. Birçok yer dolaşmış ve sonra Sinop’a gelerek, Bektaşîlik Tarikatı’nın felsefesini yaymaya çalışmıştır.

Hoşgörülü düşünce ve yaklaşımlarıyla çevresinde sevilip, sayılan, aynı zamanda tasavvufî şiirleri olan bir şahsiyettir. Yaşamının son demlerini Sinop’ta geçiren Yesarî Baba, 1881 yılında burada sonsuzluğa göçmüştür. Vefatı sonrasında; günümüzde Ada Mahallesi, Zeytinlik mevkiinde adına bir türbe yaptırılmıştır.

İlgili makamların ve yer sahibi hissedarların duyarlı olacağını düşünüyor, en kısa zamanda çözüme ulaşmasını diliyoruz. Sinop, el birliği ile çözemeyeceğimiz hiç bir şey olmaz. Sinop’a yakışan onarımın gerçekleşmesidir. Onarım çalışmasının haberini beklemekten vaz geçmedik, vaz geçmiyoruz.

 
Yorum yapın

Yazan: 11 Mart 2021 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , ,

17 YAŞIMDA YAZDIĞIM BİR HİKAYE

07.03.2021-Ayşe Yaşar SARIKAYA

EMEK başlığını attığım ve duygularımı sözcüklerle buluşturmak için çabaladığım hikayemi, sakladığım anılar arasında buldum. Okuduğumda, eskiden de toplumun kanayan yaralarının hep aynı olduğunu gördüm. Bireyin aklını, mantığını kullanabilecek seviyeye getirecek bir eğitim sistemi. Taraftarlık, gruplaşma, yandaşlık olmadan, ÖZGÜR birey yetiştirme eğitimi. Kişisel farklılıkları ortaya çıkaran ve üretici bireyler yetiştiren bir sistem.

Köy ve kırsallardan, kentlere okumak amaçlı gelen gençlerin sorunlarını bu gün de çözemedik. Hikayede, bu durumun açtığı sorunları konu etmek istemişim. 1974 yılı, Öğretmen Okulu 7. sınıf kompozisyon ödevimdi. Ailelerinden uzak olan yatılı arkadaşlarımız, meslek sahibi olabilmek için çok emek veriyorlardı. Diğer liselerde de okuyanların yaşamlarına tanık oluyorduk. Bir oda kiralayan, sobası odunu olmayan, battaniyeye sarılıp derslerine çalışan örnekler vardı.

Ben gündüzlü okuyordum, sosyolojik yapıyı o zaman da inceliyordum. Babam, annem bu konuda çok duyarlıydılar. Köyden gelen öğrenciler, hastanede işi olanlar, resmi dairelerde evrak takip edenler hep evimizde konuk edilirdi. Gördüğüm sosyal dengesizlikleri kapatacak bir eğitim sistemi olmalıydı diye düşünüyordum. Bu düşünce o zaman da kafamı fazlasıyla meşgul ediyordu. Bu sorunlar, lokal tedavilerle nereye kadar giderdi?

Bu gün, üniversite sayısı çoğalmış olmasına rağmen, öğrencilerin yurt ihtiyacı karşılanamamaktadır. Yurtlar ihtiyaca cevap vermeyince, çocuklar ve gençler sığınacak bir yer ve bir lokma ekmek için örgütlerin kucağına düşmektedir. Yurttaş olarak bu duruma seyirci kalmak ve bir şey yapamamak çok üzücü. Eğitime yatırım yapılması için hep beklemede mi kalacağız?

Hikayemin ilk sayfası:

EMEK

Her günün hazin bitiminde topraklar, taşlar, ağaçlar yanıyor; yerdeki küçük su birikintileri üzerine serpiştirilmiş elmas kristalleri, ışınını yolladığı yeri büyülüyor ve insanlar bitkinleşiyordu.

Issız arazi üzerine kurulmuş çorak topraklarla çevrili değirmen de akşam kızıllıklarını üzerinde taşıyordu. Kah perişan çatısı, kah kırık dökük duvarları sonsuzdan gelen kızıllıklarla eriyor, eriyordu. Eşsiz enerji kaynağımızın akislerinde eriyen değirmen de, kulakları değirmenin çağlayan suyuna, tahta kapısının gıcırtısına, küçük buğday tanelerini öğütürken çıkardığı uğultuya alışılmış ihtiyaç hisseden değirmenciyi, akıntısıyla sürüklüyor, götürüyordu.

Tan ağarmaya başladığında, değirmenin yanında bulunan küçük kulübesindeki yatağından kalkar, un çuvallarını oradan oraya taşır, boşaltır….öğütürdü.

Tepesi dökülmüş saçları, iki üç kıvrım olmuş ensesine doğru uzanıyor; renginde çileli hayatının acı dolu yıllarının izlenimleri okunuyordu. Bu izlenimleri aynen bembeyaz, güneşin ışıkları ile parlayan sakallarında görmek mümkündü. Kendi gibi çileli, yüzü buruşuklarla dolu karısı ile hayat yolunda el ele yürüyorlardı. Nasıl ihtiyar değirmencinin sırtı un çuvallarının zalim yaraları ile dolu ise, karısının da eli çorak toprakların kazmanın, orağın yaraları ile dolu idi.

Bir çocukları vardı.23 yaşını doldurmuş ve İstanbul’ da okuyordu. Bütün çabaları, çalışmaları onun içindi. Oğulları için çalışıyorlardı. Çilekeş hayatlarının bir parçasıydı o. Kendilerini yıpratarak,  ezerek kazandıklarını ona yolluyorlardı. Bu para değil de sanki vücutlarından koparılan et parçasıydı. Çünkü o derece acı çekerek kazanıyorlardı. Çocukları okuyacak, büyük adam olacak, onlara bakacaktı. O zaman, bu acıların hepsi dinecekti.

Acaba insanlar her zaman düşündüklerini elde edebiliyorlar mıydı? Mutlaka hayır. Çünkü insanlar her zaman dünyayı kendi gözleri ile görürler, tek yönlü düşünerek olayları yorumlarlardı. İşte bu ihtiyar da öyleydi.

O sırada radyolar, gazeteler, üniversitede çıkan öğrenci olaylarından bahsediyor, aranan öğrencilerin isimlerini anons ediyorlardı.

………………………………………………………

Vicdan sahibi insanlar yetiştirecek bir EĞİTİM SİSTEMİ beklentisiyle… A. Yaşar SARIKAYA

 
Yorum yapın

Yazan: 07 Mart 2021 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , , , ,

ÇOBAN DEDE EFSANESİ

21.02.2021-BİLKE

Atasözlerimiz, efsanelerimiz, halk hikayelerimiz, zamanda süzülerek su gibi akmış ve günümüze ulaşmışlardır. İçlerinde güzel önermeler vardır. Zevkle okumak bir yana, onlar ibret vericidirler. İnsanın hem aklına, hem de yüreğine kazınırlar.

Kent ve Köy kültürleri konusunda yaptığımız çalışmaları sizlerle sık sık paylaşıyoruz. Anlamaya ve anlatmaya çalıştıkça, en ücralara ulaştıkça, hep yeni gerçeklerle yüz yüze geliyoruz. Yeni ve eski, köy ve kent, büyük ve küçük, üstün ve alçak kavramlarının tam yerini bulduğu bir efsaneyi paylaşacağız bu gün. Var sayımlarla tanımladığımız BEN ile, gerçek BEN arasındaki farkı anlatan.

Deneyimler, insan hayatında önemlidir. Yaparak yaşayarak öğrenme biçimidir. Toplum içinde farklı kültür ve değerler arasında kendi yerimizi görmemizi sağlar. Bize, aklımızı ve yüreğimizi birlikte kullanmayı, mukayese yapmayı ve mantıklı olmayı öğretir. Dar açılı bakarak, kendi baktığı açıdan kendini bir yere konumlamak yerine, mukayese ve muhakeme yaparak hayatı kavramak hepimiz için olumlu olacaktır.

Gelelim efsanemize:

Ali Dede Adana’da yaşar, geçimini ayakkabı imalatı ile sağlarmış. Kardeşi Çoban Dede ise dağda yaşar, geçimini hayvancılıktan sağlarmış.

Bir gün Çoban Dede koyunlarını sağmış, sonra sütü bir mendilin içine koyup kardeşi Ali Dede’nin ziyaretine gitmiş. Çoban Dede kardeşinin yanına varınca, içinde süt olan mendili bir çiviye asmış. Süt mendilin içinde, hiç akmadan duruyormuş. Kardeşi ayakkabıcı olduğu için, o sırada bir kadının ayakkabı ölçüsünü alıyormuş. Çoban Dede kadının çıplak topuklarına bakınca kerameti sona ermiş ve mendildeki sürt akmaya başlamış.

Bu durumu gören Ali, Dede kardeşine “sen git dağda çobanlık etmeye devam et. Dağda koyunların içinde keramet sahibi olmak kolay, zor olan insanların içinde olmaktır “demiş.

Spor, Tiyatro, müzik, güzel sanat etkinlikleri, insanın eğitim hayatında sosyalleşmesi ve kendini tanıması açısından ne kadar önemlidir. Her birimiz kafamızda bir BEN kurarız. Toplumda karşılaştığımız olaylar, insanlar ve farklı fikirler arasında o ben aynı olur mu bilinmez. Ama her an öğrenme sürecimiz devam eder.

Toplumda bilinç seviyesinin yükselmesi umuduyla… BİLKE

 
Yorum yapın

Yazan: 21 Şubat 2021 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , , ,

HATALARDAN DERS ÇIKARMAK

20.02.2021-BİLKE

DİN KİSVESİ ALTINDA YAPILAN YANLIŞLAR

Tarih, bu yanlışları örneklerle gözümüzün önüne sermektedir. Halife padişahlar, çocuklarını boğazlatıp, dinen caiz fetvasını din adına vermişlerdir. Bilim adamları, her an padişahın “BOYNU VURULA” emri ile muhatap olmuş, matbaa, sümme haşa günahtır diye fetva verilmiş, matbaayı savunanlar ise kafir ilan edilmişlerdir.

Padişahın, çıkardığı kanun, ferman veya kanunnameleri İslam hukukuna uygunmuş gibi göstermek için devlet içinde en nüfuzlu kişi olan Şeyhülislam’dan şeriata uygundur diye fetva alınmıştır.

Fatih sultan Mehmet, kendi adına yaptırttığı Fatih Camiini görünce dehşete kapılmış ve camiin mimarı Sinaüddin Yusuf Bin Abdullah’ın (Atik Sinan) Cami Ayasofya’dan daha alçak olduğu için, ellerini kestirerek cezalandırmıştır.  Örneklerin ne kadar çok olduğunu hepimiz biliyoruz.

Bu günkü yazımıza esas olan konu “yanlış uygulamalara DİN KILIFI giydirilmesidir. Halkın bu uygulamaları sorgulamadan kabullenmesi insanlık ayıbıdır. Bir insanın her dediğini Allah demiş gibi kabullenmek, dinen şirktir. Din adına kafa kesmek, din adına kan dökmek, terör örgütü kurmak, kan dökmekten zevk almak insanlık dışı davranışlardır. Geçmişten ders çıkarmak zorundayız.

1930 yılının son günlerinde, Derviş Mehmed, ben mehdiyim diyerek etrafına topladığı insanlarla birlikte Menemen’e gelerek halkı kışkırttı.

Meydanda toplanan ahaliyle birlikte, her geçen dakika kargaşa büyüdü. 43. Piyade Alay Komutanlığı emrindeki Asteğmen Kubilay, olaya müdahale için emrindeki askerlerle bölgeye ulaştı. Fakat çatışma sırasında yaralanan Kubilay Asteğmen, güçlükle sığındığı Gazez Camiinin bahçesinde isyancılar tarafından yakalandı ve başı kesilerek şehit edildi.

Tarihte yaşanan bu örnekler bir daha yaşanmasın. Halk olarak dikkatli olmak, doğruyu görmek zorundayız. Herkes, attığı adımlardan sorumludur. Yurdumuz, olumsuzlukların yaşanmadığı bir ülke olsun, geleceğimiz aydın olsun. BİLKE

 
1 Yorum

Yazan: 20 Şubat 2021 in Genel Kültür

 

Etiketler: , , , ,