RSS

Kategori arşivi: Haberler

günlük haftalık haberlerimiz

SORAYA’YI TAŞLAMAK

10.12.2025-Fransız-İranlı gazeteci Freidoune Sahebjam

SORAYA…
13 yaşındayken birkaç inek, küçük bir arsa ve
birkaç halı karşılığında 20 yaşındaki Ali ile evlendirilen Soraya’nın, ‘Manutchehri’ adında filmi de çekilmiş olan çocuk bir kadının hikayesi bu.

Soraya toplam 7 çocuk doğurur ve bunlardan sadece 4’dü sağ kalır.

İran’da 1979 yılında İslam Devrimi ile her şey değişir. Ali, Soraya’yı boşamak ister ve onu sağda solda kötüler. 14 yaşındaki bir kızdan etkilenen Ali, Soraya’yı boşamak için her şeyi göze almıştır.

Ali’nin şeytani planları Soraya’nın çocukluk arkadaşı Firuze öldüğünde devreye girer. Soraya, Firuze’nin ortada kalan kocası Haşim ve çocuklarına ev işlerinde yardım etmeye başlar.

Ali ailesine nafaka ödememek ve Soraya’dan kurtulmak için karısının onu Haşim’le aldattığını ileriye sürer ve kısa süre içerisinde bunu küçük kasabada yayar.

Ali daha sonra Haşim’i tehdit ederek yalan söylemesini ister; çünkü hükmün gerçekleşmesi için 4 erkek şahide ihtiyaç vardır.

Bunlar bir şekilde bulunur ve Soraya’nın babası Morteza Ramazani’de toplum baskısına boyun eğerek recm cezasını onaylar

Soraya’ya son sözleri sorulduğunda verdiği yanıt şu olur; “Bunu nasıl yapabilirsiniz?
Sizler benim dostum, arkadaşlarımsınız.
Birlikte aynı sofraya oturduk, aynı yemekten yedik.
Sen benim babamdın,
Sizler benim oğullarımdınız,
Sen benim kocamdın!
Bunu bana nasıl yapabildiniz?
Bunu herhangi bir insana nasıl yapabiliyorsunuz?” Aldığı tepki ise, ellerinde Kuran kitabını tutarak toplanan kalabalık ve o kalabalıktan gelen “Bunu Allah istedi! Allahuuuekber

Daha sonra kalabalık güruh Soraya’yı taşlamaya başlar.

Ağlamayacağına söz veren Soraya’nın o alnını delen ilk taş darbesi babasından gelir…
Aşağıda ki fotoğraf, Soraya’nın bilinen tek fotoğrafıdır.

Soraya’yı Taşlamak / 2010

 
Yorum yapın

Yazan: 10 Aralık 2025 in Haberler

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , ,

KADINLAR GÜNÜ

8 MART 2025- BİLKE

HER GÜN KADIN, HER AN KADIN DOLU ZAMANDA…

 
Yorum yapın

Yazan: 08 Mart 2025 in Haberler

 

Etiketler: , , , , , ,

ORHAN VELİ’DEN BABASI NE İSTEDİ?

02.01.2025- SERAY ŞAHİNLER, “Ağabeyim Orhan Veli”

Babam ağabeyime şiir yazdığı için kızmazdı. Fakat ,

“sen doğru dürüst bir memur ol. Gündüz çalış, akşam gel şiirini yaz” diye telkinlerde bulunurdu.

Babam muhafazakar bir insandı. Memuriyet ile şairliğin bağdaşmadığını pek kabul edemezdi. Hatta babama sorsanız,

‘”memur ol, şair olma” derdi.

Ağabeyim de hem kendi parasını kazanmak, hem de babamı memnun etmek için bir kez memuriyete girdi çıktı. Bir süre çalıştı ve istifa etti.

Babam uzun yıllar Mızıka-yı Hümayun’da görev yaptı. Anılarını yazmak istiyordu. Orhan Ağabeyime söyledi. O da yazalım dedi. Ama sonra bir araya gelemediler. Bir de ağabeyim babamın yanında sigara içemiyor tabii..

“Sigara yok, nasıl oturup yazayım” derdi, gülerdik.

O anılar yazılabilseydi eğer, bugün müzik tarihimiz açısından çok önemli bir kaynak olurdu.

Çok sevilen “İstanbul Türküsü” şiirinde,

“İstanbul’da Boğaziçi’nde

Bir fakir Orhan Veli’yim

Veli’nin oğluyum

Tarifsiz kederler içinde..” diyen Orhan Veli ile babası arasında, şiirin yayımlandığı günlerde, gülümseten şu diyalog yaşanıyor.

İstanbul Türküsü’nün yayımlandığı günlerdi… Babam şiirin konusunu bilmiyordu. Dostları ise babamı gördüklerinde şiirden bahsetmiş, şakalaşmışlar. Bu şakaların etkisiyle babam eve döndüğü zaman,

“Orhan nerede?” diye sordu. Ağabeyim hemen geldi.

“Oğlum sen neler yazmışsın, bir fakir Orhan Veli’yim, bir garip orhan Veli’yim, Veli’nin oğluyum demişsin. Fukaralığını gazetelerden herkese ilan ediyorsun, beni ne karıştırıyorsun, ben hayatımdan memnunum’ demişti.”

Mehmet Veli Kanık, Orhan Veli’nin vefatından üç yıl sonra, 1953’de hayatını kaybetti.

#OrhanVeli(13 Nisan 1914-14 Kasım 1950)

(SERAY ŞAHİNLER, “Ağabeyim Orhan Veli”, Doğan Kitap, 2021)

 
 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , ,

BİR SİNOPLUGİL

21.02.2025- Prof. Dr. Nazimi Açıkgöz

Değerli Sinoplu akademisyenimizin derneğimize üye olmak isteğine çok memnun olduk. Paylaşmamızı istediği yazıyı okurlarımızla paylaşıyoruz. BİLKE

CV (Prof. Dr. Nazimi Açıkgöz, emekli)

Sinop Lisesini 1960 yılından mezun olan Açıkgöz, Lisans eğitimini 1964 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinde, doktorasını 1972 yılında Münih Teknik Üniversitesinde tamamlamıştır. 1972-1973 yılları arasında TÜBITAK ta, 1973-2009 yılında Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesinde görev almıştır.

Kendisi “TOAG92” çeltik çeşidinin ıslahçısıdır. Aynı zamanda halen kullanımda olan ve Türkiye’de bazı Üniversitelerde ders olarak da okutulmuş ilk ve tek Türkçe biyoistatistik bilgisayar paketi “TARİST”in geliştiricisidir.

1998-2004 yılları arasında kurucuları arasında olduğu Ege Üniversitesi Tohum Teknolojisi Uygulama ve Araştırma Merkezi müdürlüğünü yürütmüştür. TEMA ve TASAM Vakıfları Bilim Kurulu üyelikleri de yapan Açıkgöz tarafından veya inisiyatifi ile organize edilen onlarca bilimsel toplantıları arasında “Tarımda Bilgisayar Uygulamaları Sempozyumu” (1994-İZMİR), ve “Enerji Bitkileri ve Yeşil Yakıtlar” sempozyumu, (14-15.12.2006 İZMİR), 1. Tohumculuk Kongresi de bulunmaktadır.

1996 yılında Tarımsal Biyoteknoloji konusunda Türkiye’de ilk internet habercilik dergisi AGBİYOTEK-L LİSTSERV’i kuran Açıkgöz, uzun yıllar derginin editörlüğünü de yürütmüştür. Kendisi aynı zamanda Dünya Bankasının IAASTD raporu (International Assessment of Agricultural Knowledge, Science and Technology for Development Synthesis Report 2008) yazarlarından biridir.

Dördü kitap olmak üzere 200’e yakın yayını bulunan Açıkgöz, serbest bilim yazarı olarak https://nazimiacikgoz.wordpress.com portalında periyodik Türkçe yayınlarını “Gıdalarımızın Yarınları (Açlık Kapıda mı)” sayfasında yayınlanmaktadır. Türkçe yazıları Milliyet, Ticaretgazetesi, Hasattürk, Çiftlik Dergisi gibi gazete ve dergilerde yayınlanırken, ayrıca onlarca tarımsal portallarda yeniden yayınlanmaktadır. İngilizce yazıları ise https://www.geneticliteracyproject.org/ da yayınlandıktan sonra dünyanın değişik ülkelerinde yeniden yayınlanmaktadır.

“Yaşam Bilimlerinde Söyleşiler” Youtube kanalında da beslenme ve sağlık konularını ele almaktadır.

Kendisi Türkiye Mimar Mühendisler Birliği Ziraat Mühendisleri Odası’nın hizmet ödülü sahibidir

 
Yorum yapın

Yazan: 21 Şubat 2025 in Haberler

 

Etiketler: , , , ,

KARAR MASASINDA ÜRETEN DE OLMALI

17.06.2024- Ramazan KIVRAK

TEK TAŞ DUVAR OLMAZ, BİRLİKTE KARAR ALALIM.

Köylüye, çiftçiye, çobana sormadan, uygulanamayacak kararlar alıyorlar.

Ömründe; bir dönüm çift sürmemiş, bir evlek ekin biçmemiş, keçiye eyyç, tavuğa kişş dememiş, ayazda donmamış, sıcakta kavrulmamış, Yokluk, gıtlık çekmemiş,

Milletin verdiğini devletten almış, kışın sıcak ,yazın serin üfüren klimalı odalarda, elin üç oğlaklı beş keçisine karışan,

Önünde hesap makinesi, hesap kitap yapan, TV ,lerde gördüğü koyunu yün sanıp, arıyı bal sanıp, duman tüten evde aşmı pişiyor, taşmı pişiyor girip görmeden, bilmeden,

Bağda emeği olmadan, ağzını şapırdatarak pekmezi yada şarabı bekleyen,

Guşluk vakti daireye gelip, ikindi vakti evine giden,

Giydiği cicili bicili , yada takım elbisenin ipini üreten, yediği yemeğin sütünü, etini sebzesini, meyvesini üreten köylüyü tanımayan, bilmeyen; atanmışlar, yada köylüye sorulmadan sıraya konup seçilmişler karar alınca,

Ankara’nın; umdunla buldu şaşıyor. işler karışıyor. Emek ve zaman kaybı oluyor.

Güneşte gararmamış, değirmende ağarmamış, ovada; ekip, dikip, biçmeyen, üretip, çalışmayan, dağda daşta keçinin koyunun arkasında yörümeyen,

Şu anda aktif çiftçilik, çobanlık yapmayan, derdi çareyi bilmeyenler karar alırsa,

Yemek yiyene danışan, emek verene danışmayan karar alırsa,

İleçberin karnındaki kırk sene bitmez, Eme boşa olur.

Hatice’ye değil, neticeye bakacak olursak,

Çiftçiyle ilgili kararda; Çiftçi,

Çobanla ilgili kararda; çoban,

Balıkçıyla ilgili kararda; balıkçı,

Üretenle ilgili kararda; üreten,

Çalışanla ilgili kararda; çalışanla

Masaya oturup birlikte karar alınmalı,

Atanmış, seçilmiş ve Ekmeğin içindeki vitaminleri ezberlemiş okumuşun yanında;

Ekini ekmiş, biçmiş, deste, gümül, yığın, harman etmiş, değirmene gitmiş, buğdayı öğütmüş, unu elemiş, hamur yoğurmuş, ekmek pişirmiş. şehirliyi doyurmuş, asker yetiştirmiş; kadın, erkek üreten çiftçi, köylü de olsun,

KARAR MASASINDA. ithalatçı firmalar ile yemesini bilip, üretmesini bilmeyenlerin yanında onları doyuran da, üreten de olsun.

Evin temelinde tek taş ile duvar olmaz. yükü çekenle ipi çeken bilir bunları,

Köşe taşı, yüz taşı, ellik taşı hepsine, yani herkese ihtiyaç vardır. Ev temeli üzerinde, ağaç kökü üzerinde büyür.

Allah’ın dediği gibi, farklı yaratıldık, tanışalım kaynaşalım.

Parmaklar bile farklıdır, ancak; parmak ele, el kola, kol vücuda bağlıdır. Tırnak kopsa, parmak yaralansa acıyı bütün vücut hisseder.

Bir elin nesi var? iki elin sesi var. Parmakları yumruk yaparsak, daha güçlü oluruz.

Allah’ın herkese verdiği. aklı hepimiz kullanalım, Hakta, hukukta, paylaşımda anlaşalım.

HER ŞEY BİRLİKTE GÜZELDİR. NİMET KÜLFET ADALETLİ PAYLAŞILIRSA DAHADA GÜZEL OLUR.

Ramazan Kıvrak

 
Yorum yapın

Yazan: 17 Haziran 2024 in Haberler

 

Etiketler: , , , , , , , , ,

SAYIN VALİMİZİN DERNEĞİMİZE İADE-İ ZİYARETİ

23.05.2024- BİLKE

Sinop Valisi Sayın Dr. Mustafa ÖZARSLAN 20 Mayıs 2024 günü eşi ile birlikte derneğimizi ziyaret ettiler. Valiliğin instgram sayfasında habere yer verildi:

Valimiz Dr. Mustafa Özarslan, eşi Reva Beray Özarslan Hanımefendi ile birlikte;

📍Sinop Bilim Kültür Eğitim (Bilke) Derneği’ne iade-i ziyarette bulundu.

📌 Dernek Başkanı Yaşar Sarıkaya ve Yönetim Kurulu Üyeleri ile bir süre sohbet eden Sayın Valimiz; derneğin çalışmaları hakkında bilgiler aldı.

📌Göstermiş oldukları nezaket ve misafirperverlikten dolayı teşekkür ederek çalışmalarında kolaylıklar diledi.

Sayın Valimiz ve eşine biz de teşekkürlerimizi sunuyoruz. BİLKE

 
Yorum yapın

Yazan: 23 Mayıs 2024 in Haberler

 

Etiketler: , , , ,

SİNOP’UN EN İLGİNÇ MAHALLESİ!

22.05.2024- Hakan CİNEL- FLAŞ HABER- 21. Mayıs haberi

Sinop’un Ada Mahallesi’ndeki sokak isimleri adeta “Kuş Adası”nı andırıyor.

Sinop’un Ada Mahallesi’nde bulunan cadde ve sokak isimlerinin çoğunluğu kuş isimlerinden oluşması bölgeye gelen ziyaretçilerin dikkatini çekiyor. Eski zamanlarda ağaçlarla dolu olduğu ve çok sayıda kuş çeşidinin bir arada yaşadığı bilinen bölgede bu durum aslında ibretlik bir hikayeye sahip. Mahallenin eskilerinin anlatımına göre 70’li yıllarda burası adeta bir ‘kuş adasıydı’. Sonrasında Sinop’un gelişim bölgesinde yaşanan bir heyelan yapılaşmayı bu bölgeye kaydırdı. Maalesef zamanla ağaçların yerini beton bloklar aldı ve eski ihtişamını kaybetti. Eski zamanlarda Ada mevkiinde avcılık çok yapılırdı, bu kuşların kaybolma nedenlerinden birisi de bilinçsiz avlanma, bu tahribatı biz insanoğlu yaptık, üzücü bir durum.” Dedi.

Günümüzde ise Ada Mahallesi’nde birlikte yaşayan kuşlar sokak isimlerinde yaşatılmaya çalışılıyor. Bazı sokak isimleri arasında Atmaca, Bıldırcın, Bülbül, Güvercin, Kanarya, Keklik, Kumru, Leylek, Papağan, Saka, Martı, Serçe, Sülün, Sığırcık, Çulluk, Ördek, Üveyik, Şahin, Çalı Kuşu, Kırlangıç ve Arı Sokak gibi isimler bulunuyor.

Ayrıca, Ada Mahallesi’nde Kartal ve Kuşlar Caddeleri’nin yanı sıra Aşiyan (Kuş Yuvası) isminde 19 sokak daha bulunması, geçmişte Sinop’ta kuşlara verilen değerin bir izi olarak görülüyor.

Ancak dikkat çeken bir nokta ise yapılan haber araştırmalarında mahalle sakinlerinin bu özellikten haberdar değil. Hakan Cinel

 
Yorum yapın

Yazan: 22 Mayıs 2024 in eski sinop, Haberler

 

Etiketler: , , , , , , ,

fink nedir bilir misiniz?

13.04.2024-Mine Dönmez ÖLÇER

1950’lerin başıydı. Anamur’un dağ köylerinde ormanlardan geçimini sağlayan köylülere yasaklar getirilmişti. Orman alanı ve köylülerin kullanım alanları arasında belirsiz bir sınır vardı. Yıllardır geçimini orman ekonomisine bağlayan köylüler, artık keçilerini ormana sokamıyor, kıraç topraklarda tarıma zorlanıyordu.

Not: Aşağıdaki resim Fikret Otyam’ın Kara Çukur köyünde 1966 baharında çektiği bir fotoğraftır.

Ama onlara verilen topraklarda ne buğday, ne de arpa ekimi yapılabiliyordu.

Bu topraklarda sadece fink denilen yabanıl bir bitki ekilebiliyor, köylüler bolca bulunan bu ekini, hem kendileri hem de hayvanları için kullanıyorlardı.

Aç kalmamak için yıllarca topraklarına fink ekmek zorunda kaldılar. Aslında fink, öldürmeyen ama sakat bırakan siyah bir tohumdu. Ancak hayatta kalmak için insanlarının fink ile beslenmekten başka çareleri yoktu.

Fink ayak damarlarında çekilmeye, zaman içinde ayaklarda deformasyon ve sakatlanmalara yol açıyordu. Köylerde zamanla sakatlar çoğaldı ve topalların çoğunlukta olduğu köyler oluştu. Finkin etkisi genellikle kadınlarda görülmüyordu. Bu nedenle yıllarca kadınlar finkli yemekler pişirdi, erkekler de bu yemekleri yedi.

Sonraları insanlar finkin farkına vardı. Kadınlar yemek yaparken finki yemeklere sakatlık dozunu ayarlayarak daha az katmaya başladılar ama dozlar gene tutturulamadı, sakatlar çoğaldı. Hem hayvanlar hem de insanlar sakat kalıyordu.

İnsanlar finkle yaşamaya alışmış, zaman içinde kaderlerine boyun eğmişlerdi. Kendilerince faydalı bir yönünü de bulmuşlardı, sakat kalan erkekler iki yıllık askerlik görevine çürük çıkıp gitmiyor böylelikle köyde kalıyorlardı.

Finke direnenler içinse tek çare Anamur’a gidip zor şartlarda yeni bir hayat kurmak, ya da alınan fitrelerle geçinmeye çalışmaktı.

Bu durum ta ki, bir gazetecinin (Fikret Otyam) 1966 yılında Kara Çukur köyüne gelip, köylülerle ilgili bir yazı dizisi yapana dek devam etti.

Bazen insanlar içinde yaşadıkları duruma alışırlar ve onu hayatın vazgeçilmez bir parçası olarak kabul edip, onunla yaşamaya devam ederler.

Çevrelerine olağanüstü kötü şeyler oluyordur ama kanıksadıklarından farkına bile varmazlar. Tepki gösterenleri zorla sustururlar. Önce alay ederler, sonra kızarlar, sonra da gerekirse cezalandırırlar.

Durumun farkında olanlar için iki yol vardır. Birincisi çekip gitmek, tıpkı Kara Çukur köylüleri gibi başka yurtlarda dilenmek ve mutsuz yaşamlar edinmek, ikincisi ise kalıp mücadele etmek.

Ta ki diğerlerinin de yaşadıklarının kaderleri olmadığına inandırana dek.

Mine Dönmez Ölçer

 
Yorum yapın

Yazan: 13 Nisan 2024 in Bilinmeyenler, Haberler

 

Etiketler: , , , , , , ,

BAŞSIZ UZAY ADAMI VAKASI

01.10.2023- Mehmet MOLLAOSMANOĞLU- Dünya Uygarlıkları

1973 yılında Van’da Urartulardan kalma olduğu düşünülen bir heykel ele geçirilir ve İstanbul Arkeoloji Müzesine teslim edilir. Fakat her nedense eser sergileneceğine, tam tersi kadife bezlerle sarılıp sarmalanıp kaldırılır. O zaman Türkiye’de yayımlanan ‘Bilinmeyen’ dergisi bu durumu konu eder. Çünkü bir roket içindeki başsız astronot heykelidir sözkonusu olan. Olay Alman dergilerine de yansıyınca dünyanın en tanınmış Sümeroglarından Zecharia Sitchin’in ilgisini çeker. Bu esnada ünlü Alman dergisi Magazin 2000, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne bu eserin neden sergilenmediğini sorar. Gelen yanıt şöyledir:

“Heykel, ait olduğu dönemin tarzını yansıtmıyor, bir uzay kapsülünü andırıyor olsa da elbette o zaman böyle şeyler yoktu. Dolaysıyla heykelin sahte olduğunu düşünüyoruz.”

Dergiye verilen bu yanıtla daha da meraklanan Zecharia Sitchin, sırf bu heykeli görmek için İstanbul’a gelir. O zamanın Arkeoloji Müzesi Müdürü Dr. Alpay Pasinli ile görüşür. Müdür heykelin sahte olduğunda ısrar eder hatta alçı kalıba dökülmüş olabileceğinden bahseder. Bilim adamının ısrarıyla heykel getirilir. Sitchin evirir çevirir ve sorar, “Alçı kalıba dökülmüş sahte diyorsunuz da alçı kalıpların birleşim yeri çizgisi olur hani nerede?” Müdür, malzemenin hafif olmasını örnek gösterekek bu başsız astronot heykelinin alçı ile mermer tozu karışımından yapılma ihtimalinin yüksek olduğunu ve muhtemelen bir şakacının işi olduğunu söyler. Sitchin küçük heykelciklerin yumuşak kayalardan yapılmasının normal olduğunu, sert taştan küçük heykel yapılmasının imkansız olduğunu iddia ederek karşı çıkar. Devamında Z. Sitchin, tarihçi ve Sümerolog olduğu için buna benzer yüzlerce heykel gördüğünü iddia etse de müdür, bu işin sorumluluğu gereği dünyada benzer başka örnekler olduğunu görmeden sergilemeyeceğini söyler… Sitchin’de bir örneğin Meksika’da olduğunu ve resimlerini göndereceğini ilave eder.

Sitchin müzeden ayrılırken uyarmadan duramaz, “Elinizde Giza Piramitlerinden bile değerli bir nesne var, bunu görmek için yüz binlerce insan İstanbul’a gelirdi, siz saklıyorsunuz…” der.

Zecharia Sitchin ziyaretinin ardından müzeye toparladığı dokümanları gönderir, Meksika’daki bir heykelle olan benzerlikleri gösteren belgeler ekler… Arkeoloji Müzesi’nin müdürü Dr. Pasinler ikna olur veya inisiyatifini kullanır ve Ekim 1977 tarihinden itibaren heykel müzede sergilenmeye başlar. Fakat bu durum uzun sürmez, Dr. Pasinler’den sonra gelen müdür heykeli sergiden kaldırır ve kadife kutuların içindeki karanlık yuvasına geri yollar. Çünkü Urartular zamanında astronot olamayacağına göre heykel kesinlikle sahtedir. (Neden konuya açıklık getirecek karbon testi veya benzeri testler yapılmaz ya da özellikle mi yaptırılmaz, bu da benim merakım! Bir de, 2003 yılında Zaman gazetesinde çıkan bir haber yukarıdaki gelişmeleri haberleştirerek aslında heykelin 25 yıllık olduğunu müze müdürünün ağzından söyler ama bunu ispat edecek bir belge ortaya koymaz.Zaman gazetesinin bu haberi bir kaç blok sitesinde tekrarlanır ama dediğim gibi kuru bir iddiadan öteye gidemez hatta yasak savar bir hali vardır.)

Dünyanın pek çok yerinde tarih öncesi devirlerden kalma ve günümüze kadar ulaşmış, uçak-helikopter-uzay adamı heykelleri bulunur ve bunları sergileyen müzeler para basmaktadırlar. Bu gerçeğe vurgu yapan Zecharia Sitchin hayretler içerindedir ve tanık olduğu bu garip olayı ‘The Earth Chronicles Expeditions’ adlı kitabında anlatır. (Türkçe çevirisi de var: Dünya Tarihçesi-Ruh ve Madde Yayınları)

Z. Sitchin’in söz konusu kitabında dikkatimi çeken bir detayı paylaşmak istiyorum (Her ne kadar direk bu konuyla alakalı olmasa da…): Sitchin kitabının başında “…Müttefiklerin saldırılarını savuşturmayı başaran Türk General Mustafa Kemal Atatürk, modern Türkiye’yi kurarak yirminci yüzyıla taşıdı…” der. Daha sonraki bir paragrafta buna rağmen ülkede hâlâ yirminci yüzyıla entegre olamamış zihniyetlerin bulunduğunu ve bunların Atatürk’ten hazzetmediğini anlatır. Ve konuyu bu heykel meselesine getirir…

Mehmet Mollaosmanoğlu- ALINTI

BİLKE YORUM: Gizem, insanı etkileyen, kendine mıknatıs gibi çeken güce sahip diyebilir miyiz ne dersiniz? Konunun gerçekliği zamanla mutlaka bilim insanları tarafından aydınlatılacaktır. Göbeklitepe de gizem doluydu, şimdi dünya tarihine ışık tuttu.

İnsanlık, dinsel, mitolojik, spritüal yaklaşımlara tarih boyu hep ilgi duymuştur. Esas olan, önce kendini keşfetmeli, bilişsel yolculuğuna AKIL ve HİS eşliğinde VİCDAN sahibi olduğunun bilinciyle çıkmalı. Her yerde böyle yolculuk yapalım ve yapanlarla karşılaşalım dileklerimizle.

 
Yorum yapın

Yazan: 01 Ekim 2023 in Haberler

 

Etiketler: , , , , , , , ,

SİNOP’TAN BİR ERKAN TURAN GELDİ GEÇTİ

24.09.2023-A. Yaşar SARIKAYA

O’nu her yerde görmeniz mümkündü. Sinop için yapılan her organizasyonda, kuruluşlarda, açılışlarda, toplantılarda, gösterilerde ve seminerlerde. Şairler ve Yazarlar derneğinin kuruluşu için harcadığı zamana tanığız bizler. 15 Eylül Atatürk’ün Sinop’a geliş etkinliklerinde konser organizasyonunda çok koşturmuştu. Kurum amirlerini ilk o ziyaret eder, kendisine her kapı açılırdı.

Zeytin Projemizin toplantılarına katıldı ve bizlere gönül desteği verdi. Kültür Müdürlüğü Salonunda akademisyenlerin hazırladığı sergide beraberdik.

Foto: Sergide aramızdan ayrılan C. ÜNAL ile birlikte

Toplantılarda, babacan tavırları ile hep birleştiriciydi. Yeri doldurulamayacak bir insandı Erkan TURAN. Kendine özgü davranışları ile Sinoplu herkesle iletişimi vardı. Hep” herkes benim akrabam, dedemiz Ali Başoğlu” derdi.

2022 Bilke Halkbilim Ödülleri kapsamında, Yönetim Kurulumuz E.TURAN’I ONUR ödülüne layık gördü.

Kendisini rahmetle yad ediyoruz, ruhun şad olsun değerli insan.

 
Yorum yapın

Yazan: 24 Eylül 2023 in Haberler

 

Etiketler: , , , , , , ,