RSS

Etiket arşivi: sinop seriyye sicilleri

XVIII. Yüzyılda Köylüler: Sinop Örneği

29.04.2023- Doç. Dr. İbrahim GÜLER

…………..Sinop örneğindeki Osmanlı köylüleri hakkında olan bu çalışmamın, belirtilen alandaki boşlukları doldurma konusunda bir katkı sağlayacağı kanaatini taşıyorum.

Çalışmam ağırlıklı olarak şu hususları içermektedir: Sinop köylülerinin barınma biçimleri, köy içindeki ilişkileri, yaptıkları ziraat ve hayvancılık, ürettikleri ürünler, ürettiklerini pazarlamaları, çevre şehir kasaba ve köylerle münasebetleri, yaşadıkları sorunlar (eşkıyalık, zulüm ve baskılar, baskınlar, göçler), aile yapıları (aile bireyleri) ve ekonomik güçleri.

Osmanlı Devleti’nin, toprak düzeni içinde, köylülerin varlığını sürdürebilmeleri için gerekli koşulları tanıdığı görülmektedir. Bu koşullar sayesinde köylüler, uzun vadeli ve günlük ihtiyaçlarını karşılayabilmekteydiler. Onlar, Osmanlı toplumunda, ekonomik ve sosyal hayatın akışına katkı sağlayan hareketli ve önemli bir zümre idiler.

Köylülerin Barınması

Köylüler, bir taraftan devlet için malî (tarım topraklarını işleyerek vergi vermek, kereste ve odun temin etmek, öküz ile beygir ve katır vermek, köprü inşa ve tamirini gerçekleştirmek, maden hizmetlerinde bulunmak vs.) mükellefiyetlerini yerine getirirken diğer taraftan kendilerinin geleceği için de çaba göstermekteydiler. Memleketlerindeki yaşamlarını güven içinde sürdürebilmek, doğa şartlarına karşı korunabilmek ve barınmak için devlet tarafından onlara, birtakım binalar inşa etmek hakkı tanınmıştı. “Menziller (evler)”, “odalar” ve “havlular” onların bu inşa haklarındandı.

Köylüler “menzil” adıyla belgelere yansıyan evlerde otururlardı. Menziller tek katlı olabildiği gibi çift katlı (fevkanî ve tahtanî) da olabilirdi. Havlular, ekseriyetle menzillerin bitişiğinde inşa ediliyordu. Belli bir toprağı da içeren bu yerlerde muhtelif cinsten ağaçlar bulunabilirdi. İnşa edilen bu yerler, insanlar içindi.

Köylüler, barındıkları bu yerlerin yanında, beslenmek ve gücünden yararlanmak maksadıyla yetiştirdikleri veya besledikleri hayvanları muhafaza için de, birtakım binalar inşa ediyorlardı. “Damlar”, “samanhaneler” bu amaçla yapılanlardandı. “Damlar”, hayvanların barınmalarını gerçekleştirmek, “samanhaneler” ise kışlık yiyeceklerini saklamak içindi. Köylüler, ayrıca, sahip oldukları mal ve erzakların muhafazası için “anbarlar” da kuruyorlardı.

Sinop’ta Seyyid Osman bin Abdullah’ın oturduğu Korıcak köyünde emlâk olarak bir “menzili (evi)”, ev içinde “küçük anbarı”, “samanhane”si; Gurezfat adlı köyde de “daireli bir evi”, “anbar”ı, “samanhane”si, “öküz damı” vardı.[5] Begcekarıhı adlı köy sakini Tutmakzade’nin ise köyünde fevkânî ve tahtanî (çift katlı) bir “menzil”i, bir adet “anbar”ı, köy evine bitişik bir “bahçe”si, Sinop şehri Arslan mahallesinde de fevkânî ve tahtanî bir “menzil”i ile “topraklı havlu”su ve “meyve ağaçları” bulunuyordu.[6] Karasu nahiyesi Şahaneköy’de oturan Ahmed bin Receb bin Hasan’ın da bu amaçla sahip olduğu biri büyük diğeri küçük, bir diğeri de harab (hurdedat) “üç menzil”i, ayrıca “samanhane”si bulunuyordu.[7] Çeharşenbe nahiyesi Çobanlar köyü sakini Misrî-zâde Osman Ağa ibn Mehmed’in de, köyünde biri yeni diğeri eski iki adet “menzili” ile mahsül ve samanlarını muhafazası için “anbar” ve “samanhane”si vardı.[8]

Bütün bu saydığımız mal, mülk ve yapılar, XVIII. yüzyılda köylülerin barınma şeklini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Bunlar, muhteviyatlarıyla birlikte tamamen köylülere aittir. Köylü gerektiğinde onları satabilmekte, aile fertlerine miras olarak bırakabilmekte, herhangi bir durum dolayısıyla rehin olarak gösterebilmektedir. Ancak, köylünün, tereke kayıtlarından da anlaşıldığına göre, tarla satışlarına rastlanmamaktadır. Bu durum, köylünün işlediği toprakların mîrîye yahut vakıflara ait olduğunu, arazileri icarcı gibi işlediğini ortaya koymaktadır.

Köylü Ailesi

Köylü ailesinin yapısı, Osmanlı toplumunun diğer üyelerinin aile yapısından farklı değildir. Hukukî olarak da aynı saygınlığa sahiptir. Aile üyeleri, baba, anne ve çocuklardan meydana gelmektedir. Emmi oğulları, ailede miras sahipleri olarak yer almaktadır. Köylü ailelerin nüfusu, şehirlilerinki gibi, fazla değildir.[9] İncelediğimiz köylü terekelerinde, Tablo 1’de de görüleceği üzere, köylü ailelerinin çok geniş ve çok çocuklu aileler olmadığı dikkat çekmektedir. Bu durum Sinop’un idarî birim olarak kapsadığı bütün yerleşim birimlerinde gözlenebilmektedir. Bununla ilgili örnekleri çoğaltmak mümkündür.[10]

Köylü ailesi içinde eşlerden birinin ölümü halinde, diğerinin, daha sonra yeni bir evlilik yapması söz konusudur. Sinop’un Karasu nahiyesine bağlı Şahaneköy adlı köy sakinlerinden iken ölen Arab Ahmed’in (veya Arab Ahmed bin Receb bin Hasan), Meryem adındaki ölen ilk eşinden sonra, Hadice binti Nasır Kethüda Hatun’la evlenmesi buna işaret etmektedir.[11] Ancak bu uygulamanın dönemin Osmanlı toplumunda ne derece yaygın olduğu konusunda kesin bir rakam ve yüzde oranı vermek zordur.

Köylü ailesi içinde dikkat çeken bir husus da kimsesiz kalan bir çocuğa mahkemece güvenilir birinin vasi tayin edilmesidir. Vasî tayin edilen şahıs, kimsesiz kalan çocuğun haklarını ve mallarını korumakla görevlidir. Bunlar hizmetleri mukabilinde belli oranda vakıf malından günlük vasilik ücreti almaktadırlar.[12] Sinop’un Karasu nahiyesine tâbi Şahaneköy’nden Ali bin Mansur bin Mansur adlı çocuğa mahkemece (kıbel-i şer’den), Mahmud Beşe ibn el-Hac Şaban “vasî” tayin olunmuş ve bu şahıs, mahkemede, amcasının oğlundan (emmi-zâdesinden) çocuğa intikal eden miras haklarını, amcası oğlunun eşinin vekîline karşı korumuştu; bu maksatla Sultan Bayezid-i Velî Hazretleri Vakfı “cabi”sini dava ederek çocuğun hakkını almayı başarmıştı.[13]

Köylü kadınlar, mahkemede, ölen kocalarından kalmış terekedeki mehr-i müecccel ve mu’accele haklarını almak için, dava açma ve kocasının terekesinden bu haklarının tahsil edilmesini isteme hakkına sahiptiler. Açılan bu davalar sonunda onlar, haklarını elde edebiliyorlardı.[14]

————————————————————————————————

.[5] Bk. Sinop Şer’iye Sicili (SŞS), Nu: 86, sene 1157-1160, s. 43, belge: 267, belge tarihi: Zilkade başları 1157

[6] Bk. SŞS, Nu: 86, sene 1157-1160, s. 51, belge: 281, belge tarihi: Zilkade başları 1157.

[7] Bk. SŞS, Nu: 89, sene 1149-1152, s. 70-71, belge: 77, belge tarihi: 14 Zilkade 1149.

[8] Bk. SŞS, Nu: 86, sene 1157-1160, s. 29, belge: 245, belge tarihi: Cemaziyelevvel’in sonu 1158.

[9] Şehirlilerin aile nüfusları hakkında bk. İbrahim Güler, “Bir Osmanlı Şehrinde XVIII. Yüzyıl Aile Hayatı Üzerine Tesbitler: Sinop Örneği”, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü X. Millî Türkoloji Kongresi (25-27 Eylül 1998), İstanbul, s. 6-7; Baskı ve dizin hatalı olmakla birlikte bk. Aynı müellif, “Sinop’ta Medenî Durum:”, Tarih ve Düşünce, Sayı: 2001/03 (Mart 2001, İstanbul), s. 24-27.

[10] Sinop kazasının Karasu nahiyesine bağlı Begcekarıhı adlı köy sakinlerinden olan Tutmakzade diye bilinen Mustafa bin Abdurrahman’ın, terekesinin hak sahipleri arasında sadece eşi Aişe binti el-Hac Hasan ile kendi adını taşıyan küçük oğlu Abdurrahman vardı. (Bk. SŞS, Nu: 86, sene 1157-1160, s. 51, belge: 281, belge tarihi: Zilkade başları 1157.) Ayrıca, Çeharşenbe nahiyesine bağlı Çobanlar adlı köy sakinlerinden Misrî-zâde diye tanınan Osman Ağa bin Mehmed’in terekesinin hak sahipleri arasında da sadece eşi ve küçük oğulları Mehmed ve Ömer bulunuyordu. (Bk. Aynı defter, s. 29, belge: 245, belge tarihi: Cemaziyelevvel’in sonu 1158.). Yine Karasu nahiyesi köylerinden Şahaneköy’de oturan aslen Bozok kazası ahalisinden ve Arap taifesinde olan Ahmed bin Receb bin Hasan’ın terekesinin hak sahipleri arasında ise, sadece eşi Hatice binti Nasır Kethüda ile emmioğlu olan Ali bin Mansur bin Mansur vardı ve bu tereke sahibinin hiç çocuğu yoktu. (Bk. SŞS, Nu: 89, sene 1149-1152, s. 70-71, belge: 77, belge tarihi: 14 Zilkade 1149). Sinop merkez köylerinden olan Korıcak sakini Seyyid Osman bin Abdullah’ın da, terekesinin hak sahipleri arasında sadece büyük oğlu Seyyid Mustafa ve büyük kızı Aişe ve ismi belirtilmeyen bir diğer kızı bulunuyordu (Bk. SŞS, Nu: 86, sene 1157-1160, s. 43, belge: 267, belge tarihi: Zilkade başları 1157). Bu örnekler, sadece yukarıdaki Tablo-1’ de gösterilenlerdi.

[11] Bk. SŞS, No.: 89, s. 68-69, belge: 81, belge tarihi: 15 Zilkade 1149; Aynı defter, aynı belge; Aynı defter, s. 69-70, belge 79, belge tarihi: 15 Zilkade 1149; Aynı defter, s. 69, belge: 80, belge tarihi: 15 Zilkade 1149.

[12] Vasîlik hakkında teferruat için bk. İbrahim Güler, “Bir Osmanlı Şehrinde XVIII. Yüzyıl Aile Hayatı.”, s. 7-10; Baskı ve dizin hatalı olmakla birlikte, Aynı müellif, “Sinop’ta Medenî Durum:”., s. 25-26.

[13] Bk. SŞS, N° 89, s. 69-70, belge: 79, belge tarihi: 15 Zilkade 1149.

[14] Karasu nahiyesi Şahaneköy oturanlarından iken ölen Arab Ahmed’in eşi Hadice binti Nasır Kethüda, çocukları da olmadığından, kendisi gibi miras hakkı bulunan kocasının amcasının küçük oğlunun vasisi“ni dava edip, kocası üzerindeki 8000 akçelik mehr-i müeccel ve mu‘accele haklarının, kocasının terekesinden tahsilini Mahkeme’de istemiş ve bu isteği kabul görmüştü [Bk. SŞS, N° 89, s. 69, belge: 80, belge tarihi: 15 Zilkade 1149].

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , ,