RSS

Etiket arşivi: tabu

8 MAYMUN VE MUZ HİKAYESİ

07.10.2025- A. Rıza ÇAKIR

Bir odaya sekiz maymun koymuşlar.

Odanın tam ortasında, tavandan sarkan bir muz demetine uzanan bir merdiven duruyormuş. Ne zaman içlerinden biri merdivene tırmanmaya kalksa, hepsinin üzerine buz gibi su püskürtülüyormuş.

Bu deneyim o kadar rahatsız ediciymiş ki, kısa sürede maymunlar bir refleks geliştirmiş:

Her kim merdivene yaklaşsa, diğerleri onu yakalayıp dövüyor, çünkü yeniden o soğuk suya maruz kalmaktan korkuyorlarmış. Çok geçmeden, sekiz maymundan hiçbiri merdivene bakmaya bile cesaret edemez olmuş.

Derken, araştırmacılar orijinal maymunlardan birini alıp yerine yeni birini koymuşlar. Yeni gelen maymun, tavandan sarkan muzları fark etmiş ve şaşkınlıkla çevresine bakmış:

“Neden kimse o güzel muzları almıyor?” diye düşünmüş.

Dayanamamış, merdivene doğru yürümüş. Tam tırmanmaya başladığı anda diğerleri üzerine atlamış, onu hırpalamışlar, dövmüşler.

Yeni gelen şaşkınmış. Neden böyle davrandıklarını anlamamış ama dersini çabucak öğrenmiş:

Merdivene yaklaşılmaz.

Bir süre sonra, ikinci bir maymun daha yenisiyle değiştirilmiş. Yeni gelen de doğal olarak muzlara yönelmiş.

Ama daha merdivene elini uzatmadan, diğerleri –aralarında daha önce dövülmüş yeni maymun da dahil–

hep birlikte ona saldırmışlar.

Zamanla, maymunların hepsi teker teker değiştirilmiş. Sonunda odada hiçbiri kalmamış.

Yeni sekiz maymunun hiçbiri, o buz gibi suyla ne olduğunu hiç yaşamamış. Hiçbiri cezayı bilmiyor, nedeni hatırlamıyormuş. Ama içlerinden biri merdivene yaklaşacak olsa, diğerleri bir an bile tereddüt etmeden onu dövüyormuş.

İşte böyle doğar gelenekler…

Ve işte böyle sürer kör inançlar, önyargılar. Bir davranışı, bir geleneği, bir yargıyı benimsemeden önce dur ve düşün.

Gerçekten nedenini biliyor musun?

Yoksa sadece herkes öyle yaptığı için mi yapıyorsun?

#Hayatvefarkındalık

 
Yorum yapın

Yazan: 07 Kasım 2025 in Eğitim

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

ÖMER SEYFETTİN ALİM – İLİM- İRFAN

20.01.2025- Güülrengi

Ömer Seyfettin çalıştığı okulda, öğretmen arkadaşlarıyla tartışırken;

“ilim başka, irfan başka; âlim başka, arif başka” diyor.

Arkadaşları bu görüşe katılmıyorlar. Bir gün bu öğretmen arkadaşlarına,

“Avusturya’dan vagonlar dolusu şeker geliyor, şeker çok ucuzlayacak” diyor. Arkadaşları haberin doğruluğundan şüphe bile etmiyorlar. Herkes şeker kıtlığı bitecek diye çok seviniyor.

O sırada öğretmenler odasına temizliğe gelen bir hademeye de aynı haberi veriyor Ömer Seyfettin. Hademe;

“İnanma beyim, Avusturya bu savaş zamanı şekeri bulsa kendi yer, bize niye yollasın?” deyince; Ömer Seyfettin öğretmen arkadaşlarına dönüp:

“Gördünüz mü cancağazım? Siz bütün ilminize rağmen habere inandınız. O irfanı sayesinde yutmadı. Demek ki arif başka, alim başka; irfan başka, ilim başkaymış, gördünüz mü” diyor.

#ÖmerSeyfettin #İlim #İrfan #Öğretmen #Gülrengi

 
Yorum yapın

Yazan: 20 Ocak 2025 in Eğitim, Uncategorized

 

Etiketler: , , , , , , , ,

ALIŞKANLIK TANRILARI

25.03.2023- Ayşe Yaşar SARIKAYA

Görkemli yapılar, para, makam, şan, şöhret ve güç için insanlık kendini nasıl da paralamış yıllarca. Uğruna ne canlar verilmiş, ne sevgiler feda edilmiş, ne dümenler dönmüş, hırs büyümüş, alışkanlığa dönüşmüş; ve yüceleştirilen tanrılar. Para tanrısı, makam tanrısı, inşaat …..tanrısı gibi.   

Pagan döneminde, doğa olaylarından ve tüm tehlikelerden korunmak için, insanlar tanrılara sığınırmış.  Güneş, gökyüzündeki cisimler, yeryüzü, ağaçlar, bazı mistik hayvanlar, nehirler gibi birçok tanrılara inanırmış. Kutsal ağaçlar, tepeler, deniz kıyıları ve mağaralar da onların kutsal mekanlarıymış.

Onlar mevsim döngülerini, toprak özelliğini, gök olaylarını yaşayarak öğrenmiş; toprağın verimini artırmanın yollarını aramışlar. Ve bu yol, Bereket Tanrısı inancını doğurmuş.. Böylece, bu günün küreselleşmesi tersine; doğayı incitmemeyi, onun dilince hareket etmeyi ilke edinmişler.

Günümüzde tapılan ilahların sayısı ise o kadar çok ki. İnşaat tanrısı, para tanrısı, güç tanrısı, siyasi inanç tanrısı gibi yüceleştirmeler, insanı teslim almış durumda. Ormanlar bina için kesilir, malzemeden kısılır, ucuza maledilir. Sonra, inşaat tanrısına ağaçlar, flora ve fauna kurban edilir.

Ya, Güç Tanrısına kurban edilen onur, şeref ve vicdandan akanlar. Siyasi inanç tanrıları için yol olan kurbanların sınırı bile yok. İnsanları soyutlaştırmak, yüceleştirmek ve tanrılaştırmak da cabası.  

Alışkanlıkların tanrılaşmasına izin vermeyelim.

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , ,

TABULAR

TABULAR- 08.07.2019 Ayşe Yaşar SARIKAYA

Çoğumuz, hayatın içinde tabularla körebe ve saklambaç oynuyoruz. TABU sözcüğü, sözlüklerde,  “yasaklar” olarak tanımlanmaktadır. Günlük yaşamda, kendimize uyguladığımız birçok kişisel yasaklarımız vardır. Kesinlikle vaz geçemediğimiz, değiştiremediğimiz, kural olarak kabul ettiğimiz alışkanlıklarımız.  İnce belli çay bardağı olmadan çay içmeyenler,  içkisiz sofraya oturmayanlar, özel yastığı olmadan asla uyumayanlar, hatta bu yüzden yastığını yurt dışına bile götürenleri tanıyorum.

Tabular, tarih boyunca toplumları etkilemiştir. Eski dönemlerde yaşananlar, utanç derecesinde insanlık ayıbıdır. Bunlar gerçekten yaşanmış mı acaba diye, bizi düşünceden düşünceye sevk ederler. Böylece, zaman sayfalarında “AN” küçüklüğü ve “ÇAĞ” büyüklüğünde bilinç evrelerini gözleyebiliriz insan denen varlığın.

Sayfaları okurken içimizi acıtan, bir ilkel dönem tabusu karşımıza çıkıyor. Kadınlar regl dönemlerinde, pis ve uğursuz sayıldığı için eve alınmazlarmış. Bu gün, Nepal’de hala yaşatıldığına inanmak mümkün olmasa da gerçek olan yaşadığıdır. Bu tabuya “chhaupadi” adı verilmiş, ülkede gelenek yasaklansa da, ücra köylerde hala uygulama devam ediyormuş. Bu dönemi, ahırlarda ineklerle birlikte geçirmeye zorlanan kadına, o zaman yeterli yiyecek de verilmiyormuş.

Nepal’de regl olduğu için tecrit edilen genç kız  

Kadını alçaltıcı bu tür kabuller, aslında yaratılış gerçeğine aykırıdır. İlkel dönem tabularının, bu gün bile devam etmesini aklım ve mantığım kabul etmiyor. Modernleşen dünyada, reklam kampanyalarının tamamı kadın bedeni üzerinden yürütülüyor ve tabulaşıyor.

Biz aklı, erkek aklı veya kadın aklı diye ayırıyor muyuz? İnsan, yalnızca bedenden oluşmamıştır ki. Aklı, mantığı, düşüncesi, duyguları, fikri, muhakemesi, sezgisi, algısı, bilinci ve idraki olan bir varlıktır. Sadece bedeniyle değil, bu donanımlarını da kullanıp ürettikçe, kadın toplumdaki gerçek yerini bulacaktır.

Tarih sayfalarını çevirdikçe, tüm hücrelerimin içini kor gibi yakan başka bir tabu çıkıyor karşımıza.  Arabistan’da, nüfus artmasın bir boğaz eksik olsun diye, kız çocukları diri diri toprağa gömülürmüş. Baba, minik bebeği kucağında kıpır kıpır ederken, elleri ile onu toprağa hangi duygularla gömer anlamak mümkün değil. Ağlayan bebeğin ağzına toprak dolarken hiç mi insanlık duyguları kıpırdamaz? İmparatorlar da devlet bekası için erkek bebekleri ve erkek kardeşlerini öldürürmüş. Düşünüyorum da, bir çocuğun yaşadığı bu korkuyu hangi terazi tartabilir?

Tarih sayfalarını karıştırmaya devam ettikçe, aklımızı kullanmanın değeri o kadar net anlaşılıyor ki. İnsanların elleriyle yaptığı taştan heykellere tapma yıllarını okuyoruz sayfalarda. Putlara tapma dönemleri, tabular kavramına en iyi örneklerden biridir. İmparator, firavun veya kralların heykelleri yapılır ve onlara tanrı diye tapılırmış. Yüzyıllar süren bu tabu, İbrahim Peygamber tarafından yıkılmıştır. İnsan kurban eden öğretilerin, “İNSAN KURBAN ETME” tabusunu da, İbrahim Peygamber sonlandırmıştır. Mitolojide, semavi kaynakların hepsinde, dini öğretilerde bu konuların ayrıntılarını bulabiliriz.

Aztek kültüründe insan kurban etme ayini

 İnsanlık, utanılacak bu tabuları geride bıraksa da, yerine yeni tabular koymuştur. Köy ve kent yaşamında, birbirinden farklı da olsa hala çok etkili yasaklar vardır. Sırtta kambura, başta ağırlığa, zihinde sis bulutuna benzerler. Eınstain’ın “ÖN YARGIYI PARÇALAMAK, BENİM ATOMU PARÇALAMAYA ÇALIŞMAMDAN ÇOK DAHA ZORDUR” sözü, burada anlamını bulmaktadır.

Günümüzün sayfalarını karıştırdığımızda, durumun pek de parlak olmadığını görürüz. Bazı anneler, çocuk korkutma akademisini birincilikle bitirmiş gibidirler. Öyle zevkle, sınır tanımadan “ÖCÜ” korkusu yaratırlar ki. “sus öcü gelecek”, “dur öcü var”, “aha öcü geldi” diye kıyamet koparırlar. Öcü kavramı çocuğun belleğinde hangi ağırlıkta, hangi hacimde,  hangi yoğunlukta, hangi şekilde yer alır bunu düşünmezler. Küçük beden, aklının yettiği kadar algılamaya çalışır öcüyü. Gelecekte soyut bir ÖCÜ kavramı, onun da çocuklarını korkutacağı bir tabu olacaktır belki de.

Şimdiki zamanımızın sayfalarını artık tabular doldurmuyor demeyi çok isterdim. Her an yepyeni tabuların tohumları ekiliyor, sulanıyor, besleniyor, büyütülüyor, eh bir de GDO(!) verilince, palazlanıyor da palazlanıyor. Ve insanlar üzerinde toplum baskısı yaratıyor. Görsel-  yazılı medya, ekonomik ve siyasi güç desteği ile birleşince, yenidünyanın doğurduğu tabularla içi içe yaşamak zorunda kalıyoruz. Bu soyut ağırlık, ne yazık ki bireylerin özgürlüğüne, siyasi eğilimlerine ve sosyal yaşamına yön veriyor.

Bu değişimler, en fazla köylerde kalan ve köylerden göçen halkı etkilemektedir. Derlemelerimi yaparken sözün etkisiz, sevginin yetersiz, insanlığın çaresiz olduğu durumlarla karşı karşıya kaldığım oldu. Kırsallarda kent gözlüğü ile bakmaya devam edersem, hiçbir şey göremeyecektim. Oranın doğasına uygun gözlük gerekiyordu. Tabuların görünmez gücü, ellerimizi kollarımızı bağlıyordu zincirlere vurulmuşçasına. Türkü derlerken, annesinin sesini kaydettim diye oğlu neredeyse savcılığa suç duyurusunda bulunacaktı. Erkeklere “HAS ÇOCUK”, kızlara ise” EL ULAĞI” tabusu yaşarken, ben erkek olmadan herkesle konuşuyor ve söyleşi yapıyordum. Tabuların kırsallarda, nükleer sızıntıya maruz kalmış belde etkisi yarattığını gördüm. Hayatını cüzzam hastalığı tedavisine ve tabuları yıkmaya adayan Türkan SAYLAN, burun buruna geldiğim her güçlükte aklıma geldi.

Binlerce yıl belki de daha fazla, Anadolu topraklarını karış karış yürümüş, kendine korunaklı yer bulana kadar göçmüş, gele gele Sinop kırsallarına sığınmış bu insanların tabuları, asırlarca dağlar, yaylalar, yollar aşarak geldi. Belki Pagandan, belki Şamandan, belki İskit’ten, belki Hitit’ten, yürüdükleri her coğrafyadan izler vardı. Zamanın belleklere kopyalayıp aktardığı izler araştırılmaya değerdi.

BİLKE, bu sorunlar için yola çıktı. Ben de bu yola baş koydum. Bu ideale inanan arkadaşlarımla birlikte çalışmaya devam ediyoruz ve edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin her vatandaşının eşit olduğunu unutmadan. Dezavantajlı koşullarda yaşayanlar ezilmemeli, sorunun bilincine varan aydın ise çözüm üretmelidir.  Bilke olarak, sınavlarda derece yapan kırsalımızın çocukları ve gençlerini buluyor tabular altında ezilmemeleri için yanlarında olmaya çalışıyoruz. Bizi yalnız bırakmayın.

Ayşe Yaşar SARIKAYA

 

Etiketler: , , , , ,