RSS

Etiket arşivi: y sarıkaya

SİNOP KÖYLERİNDE 1940’LI YILLAR

16 TEMMUZ 2020-BİLKE

 CAFER SARIKAYA ANILAR

Zamanımızda atmosfer olsun iklimler olsun her şey çok değişti. Mesela çocukluğumda çok fazla kar yağardı. Bir yağdı mı aylarca kar çiğnerdik. Hayvanların bakımları zorlaşır, gün olur saman yetmez bazen de suları dahi masal olur. Ben, hayvan sulamak için bizim evin önünden akan dereden faydalanırdım. Suya ulaşmak için, karı delip tünel gibi ark açardım ve öyle su çekerdim. Evin çatılarından sarkan buzlar tam tamına büyük pırasa gibi sallanırdı. İnsanın başına düşse öldürebilir büyüklükte olurdu.

Köylerimizin yazı da çok sıcak olurdu. Yengem erik bahçemizden erik pestili yapardı. Pestil karaca erikten olursa üf tadına diyecek olmazdı. Bizim bahçenin eriklerinin tümü karaca olduğu için, gayet hoş ve tatlıydı. Ama onu da bol bol yiyemezdik. Çünkü pestil yapılır kışa saklanırdı. Önce erikler toplanıp olgunlaşması beklenir, olgun erikler yıkanıp kazanda kaynatılırdı. Sonra kalburdan geçirilir, 20-25 cm eninde, boyu en az 3 metre olan uzun tahtalara serilirdi. 5-10 tane tahtanın üzerine serilen erikler bir buçuk cm kalınlığında dökülüp güneşlenirdi. Yağmur,taş, toprak ve pislikten korunması gerekiyordu. Kuruduktan sonra bir bıçak yardımıyla rulo helinde katlaya katlaya toplanırdı.

Pekmez yapımı daha farklı ve ayrı bir işlemdi.  Meyvenin olgun olması  önemliydi, pestile göre pekmez daha fazla kaynatılırdı. Meyveler kazanda kaynatılır ve bir çuval içinde düzen dediğimiz düz bir  tahtaya yerleştirilirdi. Çuval, 80-90 cm eninde 1.40 veya 1.50 cm uzunluğundaki düzene yatırılır ve üzerine gene bir tahta daha konurdu.  Baskı ile çuvaldaki kaynayan meyveler cırgana ile sıkılır  bundan sonra uzun süre kaynatılır ve pekmez kıvama gelince ateşten alınırdı.

Şimdi pestil pekmez derken kendi arayışlarım ve buluş   becerilerim de beni çok meşgul ederdi. Mesela o zamanlar ben hiç tutkal kullanmadığım gibi adını dahi duymamıştım. Bu günkü gibi basın medya da yok, sadece yaşarken gördüklerimizi biliyoruz. Tutkal konusunda hiç bir fikrim yok. Nereden ve nasıl aklıma geldi bilmiyorum, erik ağaçlarındaki sakız gibi maddeyi biliyorum, ağaçlarda çok olduğunu görüyorum. Doğal olarak biriktirip saklasam, bekleyince kuruyordu. Yapışkan özelliğini, bazı işlerimizde kullanmayı düşünüyordum.  Ben ağaçtaki sakızları  top top topladım ve bir kapta kaynattım. Merhem kıvamına gelince tam oldu diyordum, ama olmuyordu.  O zaman, 15 yaşlarındayım, elimizde olan şeylerle yeni bir şeyler icat etme duygum vardı.

Bir de kemik işini işlemeyi düşündüm. Mesela hayvan tırnaklarını  ve de boynuzlarını işlemeyi tasarladım bu işler için bilgi ve görgü lazım. Dahası takım ve tezgah lazım. Ama hiç biri yok. Ben kömüş boynuzlarından tarak yapıldığını duymuştum. Ben de tarak yapabilirim düşüncesiyle işe başladım. Zayıf bir ateşle yani gaz ocağında kaynatmaya başladım istenilen hararet olmayınca sonuç alamadım. Bu arada mahalleyi koku bastı, her zamanki gibi “Cafer gene madik çıkarıyor” dediler.  Bunu da beceremedim.

Dahası da var kafama takılanlar arasında ama, işten güçten kendi düşüncelerimle ilgilenecek zaman yok.  Birbirine bitişik büyük kayaların yüzeyinde nokta nokta çiçek gibi yosunu andıran bizim kına dediğimiz yosunlar var. Biz köyde bunları kayalardan kazıyıp su ile karıştırarak kına yakardık. Bu kınalar benim kafamı çok meşgul ederdi. Yani kına imalatı yapmak gibi ve dahası da var.

Köy ormanlarında kızılcık ağacına benzeyen bir ağacın meyvesi içinde yuvarlak boncuk taneleri tespih ve kolye üretimi için zihnimi meşgul ederdi. Gene dağlarda salep toplayıp para kazanmak gibi daha başka değerlerin de değerlendirilmesi gibi fikirlerim vardı. Mesela her mevsimde olmasa bile mantar çeşitlerimiz o kadar çok olurdu ki köy evini mantarlarla doldururduk. Bunların kurutulup  kışa saklanması, ticaretinin yapılması beni düşündürürdü.  Mesela ormanda çam ağacından kesilen köklerden dışarıda ve toprak içinde olanlar sonra çıra olurlar. Bunlara da kafamı çok yorardım. Çünkü bu çıra olan kökler un haline getirilip sıkıştırılıp paketlenir ve sobada yakılabilir diyordum. Hayvan gübresi için de kurutulup toz halinde gübre olarak değerlendirilmesini düşünürdüm.

Herkes, çok faydasız şeylerle uğraştığımı düşünür ve hep benimle alay ederlerdi. Yıllar yılları kovalarken hani derler ya biz çıkalım kerevetine şimdi bizim de kerevetimizi anlatalım. “26” numaralı sayfada kalmıştım. Gübük dayının Osman Cafer sana diyeceğim şu ki, babanla babalarımızın araları iyi. İkisi de bana Cafer’in ağzını yokla dediler. Biliyorsun Kezban’ı köyde çok isteyen var. Herkes peşinde, Cafer de Kezban da yetiştiler. Bu kızcağız dışarı ele gideceğine biz bunları baş göz edelim.diyorlar.

Cafer SARIKAYA -ANILAR

 

 
 

Etiketler: , , ,

EKMEK VAR KATIK YOK MİSALİ

08.07.2020-BİLKE

ELDEKİ VARLAR

Popüler kültürün janjanlı albenili renkli dünyası, sanki karşımızda Don Kişot’un yel değirmenleri gibi duruyor. Herkesin kendi yaşamını merkez kabul edip, dışındakileri de yok sayma normu, galiba günümüzde toplumsal bir alışkanlığa dönüştü.

İsteyip, eleştirip kılını kıpırdatmayanlar için söylenen HELVA YAPSANA türküsü geliyor aklımıza.  Yoktan var edenler de var, varı yok edenler de. Her çeşitten insanın bir arada yaşadığı dünyada, deveran edip duruyoruz.

Galaksi sistemleri, uyum içinde birbirine çarpmadan dönerken, insanlar da uyumu yakalasa ne güzel olurdu. Uyum içinde sürdürülen çalışmalar beklentisiyle, yararlı sonuçlar alma çabamızı sürdürüyoruz.

 

2020 Ocak ayında, Dikmen Sosyal Yardımlaşma Vakıf müdürü ile görüşüp, yardımlarımızın amacına uygun olarak teslimi için çalışma başlatmıştık. Araya PANDEMİ sürecinin girmesi ile projeye zorunlu olarak ara verdik.

Normalleşme süreci başladığı için, Temmuz ayında Özel İdare Genel Sekreterliğinden yardım talebimiz oldu.  Yardım kolilerinin Dikmen ilçesi Sosyal Yardımlaşma Vakfına teslim edilmesi için araç gerekiyordu. Vakıftan alınan bilgiler ışığında, koliler, aile ve köy isimleri belirtilerek hazırlandı. Genel Sekreter Sayın Yahya ÇINKIL, araç talebimize olumlu cevap verdi.

Vakıfla görüşme süreci, yardım organizasyonu, kolilerin hazırlanması tamamdı. Ekmek var katık yok misali, eldeki varları bir araya getirdiğimizde, yeni bir yok ile karşı karşıya kalıyorduk. Araç temin edebilirsek yardım kolilerini ulaştırabileceğiz.

Yaşar SARIKAYA

 
Yorum yapın

Yazan: 08 Temmuz 2020 in paylaşım projesi

 

Etiketler: , , ,

FİDANLAR AĞACA DÖNMELİ YURDUMDA

04 Temmuz 2020

ZEYTİN “ZEYTİNCE” KONUŞUR 

açık alana dikilen çelikler de filizlendi

Binlerce yıldır Sinop tarihine tanıklık eden zeytin ağaçları, bizlere tarihin canlı mirasıdır. Günümüze kadar canlılığını sürdürmeye çalışan zeytinlerden Şubat-Mart aylarında alınan çelikler Sinop Belediyesi serasında kapalı ve açık alanlara dikildi. Kapalı alanda özel olarak hazırlanan toprağa dikilen çelikler gibi, açık alana dikilen zeytinler de beklenilenin üstünde olumlu sonuçlar verdi.

sera kapalı alandaki zeytin çelikleri

Tohumlar fidana

Fidanlar ağaca

Ağaçlar ormana

Dönmeli yurdumda

Çocukluğumuzun bu şarkısı dillerimize yerleştiği gibi, gönüllerimizde de taht kurmuştur. Zeytin ile zeytince konuşmak başlığı kimilerini şaşırtmış olabilir. Ama doğada, her varlık ile onun dilinden konuşmaz mıyız? Yaralı, hastalıklı zeytin ağaçları önce küstü, sonra konuştu ve sesini duyurdu insana. Sevincimize ortak olmak isterseniz videomuzu izleyebilirsiniz.

http://https://www.youtube.com/watch?v=viv3aIccDyc&t=5s

Projemizin aşamalarını Sinoplular da görsün, bu projeye sahip çıksın istiyoruz. Bu çelikler biraz büyüsünler, toprağa dikilecek. Bakımını Belediye Park ve Bahçeler Müdürlüğünde çalışan Emriye TEKİN sürdürüyor. Güzel bakıldıkça daha çabuk büyüyecekler. Ellerine sağlık Emriye TEKİN. Sinop’ta her bahçeye yetecek çelikler üretmek dileğiyle proje tüm Sinoplulara hayırlı olsun.

Yaşar SARIKAYA

 

 

 
Yorum yapın

Yazan: 04 Temmuz 2020 in sinop zeytini

 

Etiketler: , , ,

İÇİMİZE KOR DÜŞÜREN BABA NOTLARI

23 HAZİRAN 2020- BİLKE

Babamın geride bıraktığı notlar okurlarımızdan ilgi gördü. Devamı yok mu diyenler için, köyden kaçmayı planladığı bölümün arkasındaki konuya, onun yazdığı gibi aynen yer vereceğim. Bu gün dünya, gerçek hayat yerine sanal öğretilerin ezberini yaşıyor. Alın terinin akmadığı kazançlar, emeğin karşılığını almadığı sonuçlar, kolayca varlık sahibi olanlar o kadar çoğaldı ki.

O nedenle babamın anıları, insanlarda her hangi bir hikaye etkisi mi, yürek yangını mı, yoksa ihmal edilen Türkiye gerçeklerini mi hatırlatıyor burası düşündürücü? Derneğimizin kuruluşuna temel olan ana neden de bu gerçeklerdi. Ülke  yaşamlarının yok sayılan  gerçekleri üstüne vurulan cilalar, insanların gözlerini bürüyen sanal ışık ve  ana ögelerden uzaklaşmak.

Ülkesinin değerlerini korumak, kaybolan kültürüne sahip çıkmak yerine, geçmişini yok saymak, gösteriş dünyasının cafcaflı rengine  aldanmak, sevgiyi saygıyı kaybetmek.

Baba ellerinle yazdığın bu anılar, yeni nesle  ulaşır mı bilmiyorum. Ama çalışmak, mücadele etmek, tek başına ayakta durabilmek üzerine örnek olacaktır ümit ederim… Yaşar SARIKAYA

Cafer SARIKAYA – ANILAR

Uzun zamandır köyden kaçmayı düşünüyordum. Arkadaşım Osman Sinop’ta Ada’da çobanlık yapıyordu. Annesine mektup göndermiş. Annesi mektubu okutmak için bizim eve geldi. Ben hemen alel acele Osman’ın adresini not ettim. Onu çok çalışkan gördüklerinden köyde senin gibi çalışkan varsa gelsin aman bize getir demişler. Benim bundan haberim oldu, bu işi de kafama koymuştum. Sinop’a gitmek için yol bilmem, param yok,bu sefer yanıma bir yoldaş bulup yola çıkmaya karar verdim.

Zaten okul açıldı, 1-2 ay oldu. Benim işten okula gitmeye imkanım yoktu, okula gidenler de hep evin önünden geçerken  hepsi “okula gelmiyorsun öğretmen sana ceza yazıyor” diyorlardı. Babam gene at üstünde başka köylerde, ben İşi bırakıp da okula nasıl giderim. Okulu seviyorum, gidemiyorum. Sinop’ta valiye gidip durumu anlatmak var kafamda. Okumaya çok meraklıyım, köyden kaçarsam çok iyi olacak.

Aynı zamanda öğretmen, ” Cafer’in durumu çok iyi, Kastamonu’ya öğretmen okuluna gönderelim” diye konuşmuş babamla.  Ama babamın cevabı olumsuz olmuş. Babam köyde yokken fırsat bu fırsat, hemen yanıma Osman Karakaya’yı kandırdım. Osman okumak istemiyor, onun durumu benim gibi değil, o macera arıyor. Onun anası babası onun her istediğini yerine getiriyor. Neyse Osman ve ben evden epeyce ekmek aldık yanımıza ve çıktık yola. Yürü yürü, ta Tilkilik köyünden(Gerze’ye 37 km) Sinop’a yürüyoruz. Derken, akşam üzeri Çiftlik köyüne gelmişiz. Rastladığımız bir gence rica ettik, biz yatak istemiyoruz, başımız kurulukta olsun, bize bir yer bul o bizi samanlığa götürdü. Nereden nereye rastlantının bu kadarı.

Bizim Kabaağaç’tan Emin’in  Ahmet çıkmaz mı?. Bize “işte burası samanlık, başınız kurulukta. Yatın bu gece, sakın ha sıgara filan içmeye kalkmayın,  sonra yangın çıkar başıma iş açarsınız” dedi. Sabah oldu, biz gene düştük yollara. Sora, sora bazı kapılardan da ekmek isteye isteye, öğleye yakın Sinop askerlik şubesine geldik. Askerler eğitim yapıyorlar. Biraz onları seyrettik, akşam üzerine doğru Sinop’ta arkadaşım  Osman’ı bulduk. Ee “Osman gardaş biz geldik”;

“Eyi hoş geldiniz, siz oturun bakalım, ben şimdi gelirim” dedi.

Az sonra bir adamla geldi, adam baktı bize “ikisi de iyi, biri diğerinden ala, hangisi gelirse gelsin” dedi.

Gof gof Ali’nin Osman kalktı ve adamla gitti. Sinoplu çoban Osman “hadi şimdi sıra sende, seni de bir yere bırakacağım” dedi. Ben “vali ile görüşeceğim önce ona gidelim” dedim.

Osman “senin okul, öğretmenlik ve vali işini sonra düşünürüz”dedi. böylece beni de yüzü sakallı ve de karanlık birinin yanına götürdü. Beni görünce yaşlı adam “anamı babamı” sordu. Ben de “anam da babam da yok” dedim. Yıllık ne alacağımı sordu. Ben de “siz bilirsiniz, ben de Osman’ın gördüğü işleri görürüm” dedim. Adamın hoşuna gitmiş olacak ki  “hele bak sen Osman kaç senedir burada her şeyi iyi biliyor, sen de öyle olursan görüşürüz” dedi. Ve ben de orada kalmaya karar verdim. Hemen beni soydular, Allah gani gani rahmet eylesin Münire Teyze sırtımı yıkadı. Giyecek verdiler, beni hemen sofralarına aldılar. İhtiyar dediğim kişi yüzü kara ama ruhu güzellerden de güzeldi.

Onu da rahmetle anıyorum. Dürüst mü dürüst, bana bir kaç gün benden ne bekliyorsa gösterdi. Hiç alışıp görmediğim bir ortam, sanki o evde doğup büyümüşüm evdekilerle hep kaynaştık. Evdeki insanlar çok iyi, iş de öyle köye göre hiç yorucu değil. Büyük küçük herkes beni seviyor. Bir akşam dede, “Cafer oğlum, seninle biraz konuşmam lazım. Bak söyleyeceklerimi yüzüne söylüyorum. Sen bana anam da babam da yok dedin, ama ben senin haberin olmadan adeta gölgen oldum, ne yaptın ne gördün seni izledim. Gördüm ki sen çok iyi aile eğitimi görmüşsün. Senin her yaptığın her tuttuğun benim çok hoşuma gidiyor, her şeyi açık seçik yüzüne konuşuyorum. Sakın ha doğruyu söyle, benim de kendi hesabıma yapacaklarım var. Benim 2 tane oğlum var, biri terzi diğeri şimdi askerde ama okumuş gelince memur olur. Şimdi senin bana vereceğin güvence ile ben de sana yardımcı olayım. Okumuşluğun var eski yeni yazı okuyorsun. Seni ister yeni ister eski hangisini istersen okuturum. Çünkü sen akıllı bir çocuksun, bana söz verirsen seni oğlum gibi sever seni ayrıca evlendiririm” dedi. Bu söz ve durum karşısında bense içimdekini söyleyemiyorum.

“Siz nasıl istiyor nasıl uygun görüyorsanız onu yapın efendim” diyebildim. Baba korkusu her an içimde. Bu Hasan dedenin ise 3-5 sığırı var, başkasının elinde 25-30 danası var. Adada da Asmakaya adı altında şahsına ait, kısmen kapalı, içinde ormanı suyu bulunan bir küçücük çiftliği var. Ben buraya sabah gidip akşam dönüyorum. Ben hayatımdan, evin halkı benden razıyız, güle oynaya bir yaşam sürdürüyoruz. Hasan dedenin hanımı Münire Nene çok temiz, çok hanım bir nine. Terzi olan büyük oğlu Mustafa Abi çok terbiyeli efendi biri. Hanımı Fahriye yenge çocukları hepsi bir başka insanlar. Kızları Hatice, Zahide ilk okula gidiyorlar, Melekse yaşında evde öyle kaynaştık ki, vaktimiz bir araya gelince güle oynaya geçiyor. Hasan dedenin asker olan oğlu, Ahmet Abi o da sakin biri. Benimle beraber çiftliğe gidip geliyoruz. Ta ki sonbahar kış geçmiş, ilk bahar gelmişti. Ahmet Abi ile çiftlikte iken ben koyunları sağmak için elimde bakraç ağıla doğru gidiyorum. Baktım uzaktan 2 adam bize doğru geliyorlar. Ben işime döndüm yeni koyunların sağıyorum, bir ara bir ses oldu, “ulan çoban bize doğru baksana” diyor birileri. Elindeki dayakla da ağılın çitine vuruyor, tak- tak. Ben başımı kaldırıp baktım ki, hiç aklımda yokken babam karşımda duruyor. Karşımda bana da seslenen adam babamın asker arkadaşı Demirci köyünden Çakırın Süleyman. Ben babamı karşımda görünce elimdeki süt bakracı yere düştü, süt döküldü. Başladım ağlamaya “eyvah yine köye mi gideceğim” diye ağlıyorum. O gün Ahmet Abi de yanımda idi. O ise olayların gelişmesine şaşırdı kaldı. Çünkü hiç beklemiyordu.

Ama olanlar oldu. Bendeki şaşkınlığı anlatamam. Hele bir de babama desem ki “köye gelmiyorum” asla kabul etmeyeceği için mümkün yok diyemem. Çünkü babama göre benden çektikleri çok fazla. O, koca bir köyün köy ağası,herkes sözünü dinler, saygı  duyar, benim yaptıklarıma ise  babam sabrediyor. Benden bakarsan farklı, babamdan bakarsan farklı. Ben geliyorum da demiyorum, gelmiyorum da diyemiyorum. Çünkü sonucu biliyorum. Babam kesinlikle dinlemez, sözü mutlaka yerine getirilir. Ben bir yandan ağlıyor, bir yandan da peşlerinden gidiyorum. Bu halde eve geldik. Babam ve arkadaşı ise eve uğramak istemiyorlar.

Ben eve gelince kızılca kıyamet koptu. Ben ağlıyordum ya, bu sefer de bağırmaya başladım. Münire Nine ile Bahriye Yengenin halleri görülmeye değerdi. İkisi de birden “yahu ne oldu bu çocuğa, oğlum yavrum söyle kim ne yaptı sana, niçin böyle bağırıp çağırıyorsun”. Ben artık durumu söyledim. Onlar da olanlar karşısında şaşırıp kaldılar. Hasan dede “yaptığını beğendin mi,sana inandım ve güvendim,onun için de 25-30 hayvanımı el üstünden aldım. Ben şimdi ne yapacağım. Bir de durmuş ağlıyorsun. Vay benim başıma gelene” diyerek haklı olarak bana çıkıştı. Gene de babamları eve davet etti. Misafirim olun dedi, babam ise teşekkür etti ve ayrıldık.

Ben köyün yolunu tuttum,babam da atını demirci köyünde bırakmıştı, o da atını almaya oraya gitti. Böylece bu fasıl da burada bitmiş oldu. Vali ile görüşmem hayal oldu, okumak dersen o da öyle. Gene köye gelmiş olduk. Her şey yine eskisi gibi olacaktı.

Cafer SARIKAYA-ANILAR

 

 
Yorum yapın

Yazan: 23 Haziran 2020 in Cafer Sarıkaya ANILAR

 

Etiketler: , , ,

BİLKE 5.HALKBİLİM AKADEMİK ÖDÜL

Bu yıl 5. HALKBİLİM AKADEMİK  ödülümüz Sinop Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Projesine verildi

BİLKE 5. HALKBİLİM ÖDÜLLERİ 

AKADEMİK ÖDÜL  

*** “YEREL ÜRETİM VE İSTIHDAM” KATEGORİSİ

PROJE: “Modifiye atmosfer paketlenmiş MTGaz katkılı balık köftesi” 

“Patent” başvurusu yapılmış

Araştırma ekibi:

Prof. Dr. Hülya TURAN (Yürütücü)

Doç. Dr. Demet KOCATEPE

Dr. İrfan KESKİN

Arş. Gör. Can Okan ALTAN

Arş. Gör. Bayram KÖSTEKLİ

proje ekibi

TÜBİTAK 1002 Projesi (Proje No: 118O109)

Modifiye Atmosfer Paketleme (MAP) ile Paketlenen Alabalık (Oncorhynchus mykiss Walbaum, 1792) Köftesi Üretiminde Mikrobiyal Transglutaminaz (MTGaz) Enziminin Kalite Üzerine Etkisi ve Endüstriyel Kullanım Olanaklarının Araştırılması

Projenin Amacı ve Önemi

Son yıllarda bireylerin sağlıklı beslenme hususunda bilinç geliştirmesine yönelik çalışmalar hem ulusal basında hem de sosyal medyada sıklıkla yer almaktadır. Bu sebeple toplumun sağlıklı beslenme ihtiyacını karşılayacak ürünlere yönlendirilmesi gerektiği aşikardır. Ülkemizde önemli bir potansiyeli olan su ürünlerine olan ilginin artırılması sağlıklı beslenmenin sağlanabilmesi açısından önem az etmektedir. Bu sebepledir ki gelişen beslenme bilinci, çocuklara okullarda verilen beslenme eğitimleri ile desteklenmekte, su ürünleri ve balık tüketimi teşvik edilmeye çalışılmaktadır. Bu çalışmalara katkı sağlamak üzere balık tüketimini artırmak için hem ürün çeşitliliğini geliştirmek hem de bölgesel olarak üretilen yetiştiricilik balıklarının üretime kazandırılması elzem bir husustur. Sağlıklı, çocukların ve yetişkinlerin severek tüketebileceği, kimyasal katkısız, tekstür ve lezzet açısından kaliteli su ürünlerinin geliştirilmesinin balık tüketimini artırmaya katkı sağlayacağı hususu bu projenin çıkış noktası olmuştur. Bu doğrultuda bölgemizde önemli oranda yetiştiriciliği yapılan alabalığın (Türk Somonu) hem yetişkinler hem de çocuklar tarafından sevilebilecek balık köftesi-burger üretiminde kullanılması planlanmıştır. Güvenle tüketilebilecek, kimyasal katkı maddesiz, uzun ömürlü ve lezzetli balık köftesi-burger geliştirmek, içeriğini belirlemek, kalite parametrelerini araştırmak bu projenin genel çerçevesini oluşturmaktadır. Bu çerçevede Sinop Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi İşleme Teknolojisi Anabilim Dalı öğretim elemanları tarafından planlanan proje TÜBİTAK’a 1002 Hızlı Destek Projeleri kapsamında sunulmuş ve desteklenmeye değer bulunmuştur. Ayrıca proje kapsamında balık köftesi-burger üretimi Kuzey Su Ürünleri tarafından desteklenmiş, proje kapsamında kullanılan alabalıklar ve proje desteğine ek maddi destek firma tarafından sağlanmıştır. Bu çerçevede bu proje ile modifiye atmosfer paketlenmiş mikrobiyal transglutaminaz (MTgaz) ilaveli balık köfteleri üretilerek, su ürünleri sektörüne yeni bir ürün kazandırılmıştır. Proje süresince yapılan kimyasal, mikrobiyolojk, duyusal ve tesktürel analizler ile bu ürünün depolama sürecindeki tüm özellikleri ortaya konulmuştur. MTgaz ilaveli balık köfteleri okullarda tattırılarak, olumlu geri bildirimler alınmış ve ürünün çocuklar/yetişkinler tarafından sevilerek tüketildiği gözlemlenmiştir. Okullarda yapılan tadımlar sırasında ulusal medyaya röportaj verilmiş ve proje çıktıları paylaşılmıştır. Türk Patent ve Marka Kurumu’na 25.12.2019 tarihinde projede elde edilen ürün için; “Modifiye atmosfer paketlenmiş MTGaz katkılı balık köftesi” başlıklı “Patent” başvurusunda bulunulmuştur.


modifiye atmosfer paketlenmiş MT gaz katkılı balık köftesi

balık köfteleri okullarda tattırıyor

Proje ekibini kutluyor, Sinop için hayırlı olmasını diliyoruz.

üniversite haber aşağıdaki linkte

https://sufak.sinop.edu.tr/2020-bilke-5-halkbilim-hizmet-odullerinde-akademik-odul-fakultemize-verildi-2/

 
 

Etiketler: , , , ,

CORONALI GÜNLERDEN CUMHURİYETE

04.05.2020-BİLKE

İki aydır, gündemimiz korona. Bu süreçte evde kalırken, hepimiz özgür olmanın kıymetini daha çok anladık. Görünmez korona askerleri, kapıları, sokakları, caddeleri tuttu sanki. Özgürlük sen bizim için ne kadar önemlisin. 

Özgürlük denildiğinde, Fransızlar, İngilizler, Yunanlılar tarafından işgal altında kalan yurdum geldi aklıma. Giriş çıkışlar yabancı askerlerin kontrolünde, sokaklarda işgal güçleri devriye geziyor ve halka göz açtırmıyorlar….

Korona tedbirleri, kazandığımız Kurtuluş Savaşını, Cumhuriyetimizi ve özgürlüğümüzün kıymetini hatırlatmıyor mu?

O günleri hatırlatan kitabımdan bir  bölüm:

SÖZLERİME BAŞLARKEN 

Değişen ve gelişen dünyamızda yerini alan Türkiye Cumhuriyeti, bu günkü varlığını kurtuluş mücadelesine borçludur. Önce bu bağımsızlık savaşının önderi Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve bu toprağın isimsiz kahramanlarını saygı ve rahmetle anıyorum. Cumhuriyet yönetiminin kadına getirdiği haklardan faydalanan bir birey olarak, yüreğimin sesini dinleyip sözlerime o günlerden başlamak istiyorum.

Yokluk ve işgal günleriydi. Haberleşme ve ulaşım sağlanamıyordu. Yaşam zordu. Kurtuluş savaşı başlamıştı. Halk bağımsızlık için canla başla, omuz omuza, onurla savaşıyordu. Köylü-şehirli, erkek- kadın,  çoluk- çocuk,  yaşlı-genç hepsi bu mücadeleye canını koymuştu. Cephelerde askerler, günlerce aç susuz dövüşüyordu. Yorgunlardı, dinlenmeden uyumadan savaşıyorlardı. Yazın sıcak kavuruyor, kışın soğuk donduruyordu. Battaniye yok, su yok, yiyecek yok; toz toprak içinde perişandılar. Hastaneler yaralılarla doluydu. Eli kolu, bacağı kesik genç askerler inliyordu. Çocuk yaştaki erlerin ağlamaları, dayanılır gibi değildi. Yarasını sardıran, aşkla şevkle yurdun özgürlüğü için cepheye koşuyordu. On üç on dört yaşındaki çocuklar, cephelerde savaşıyordu. Ayakları çıplak,  giysileri yırtık, yaraları açıktı. Kanayan yaralar parçalar, bezlerle sarılmış onlar da toz topraktan kirlenmişti. [1]

Halide Edip Adıvar, o günlerin unutulmaz kahramanlarından biridir. Kurtuluş Savaşında cepheye kabul edildiğinde, heyecanla trene binip karargâha gelir. Atatürk’ün kendisini beklediğini öğrenir ve yanına gider. O sırada Atatürk’ün kaburga kemikleri kırıktır, doktor dinlenme tavsiye ettiği halde o cephede göreve gelmiştir. Karşılaşmalarını H. E. Adıvar şöyle anlatır:

Mustafa Kemal Paşa oturduğu koltuktan güçlükle kalkmaya çalıştı. Çünkü kaburga kemikleri hala ağrılar içindeydi. M. Kemal Paşa’ya doğru, kalbimde gerçek bir saygı ile gittim. O kendi halindeki odada bütün gençliğin bir millet yaşasın diye ölmeyi göze alan kararını temsil ediyordu. Ne saray, ne şöhret, ne herhangi bir kudret, onun bu odadaki büyüklüğüne yaklaşamaz. Gittim elini öptüm…”[2]

Bu bağımsızlık savaşı, enteresan gelişmesiyle tarihe damgasını vurdu. Anadolu insanı kurtuluş destanını, tarih sayfalarına kanıyla yazdı. Savaş bitmiş, zafer kazanılmıştı. Cumhuriyetle, gelecekteki UYGAR TÜRKİYE’NİN temelleri atılmıştı. Bu temeller umutla yükselmeliydi, gelecekten bu bekleniyordu. Nice şehitler verilmiş, çocuklar anasız babasız, kadınlar eşsiz kalmıştı. Açlık, yokluk çekilmiş, kanlar oluk gibi akmıştı. Bu nedenle Cumhuriyet sadece bir söz, bir söylem değildi. O gün var gücü ile savaşan, Atatürk’e destek veren halkın emeği boşa çıkmamalıydı. Çalışan ve başaran, bilimsel alanda dünyaya sesini duyuran insanlar yetişmeliydi. Toplum aydınlanmalı, bu bilimin aydınlığı olmalıydı.

Cumhuriyet inançla gençliğe emanet edildi. Her zaman genç ve dinç kalacak, çünkü onu gençlik ilelebet taşıyacaktı. Cumhuriyeti sözden öze anlayarak, özden uygarlığa taşıyacak kuşağa SELAM olsun.

[1]Bu paragrafı, Turgut Özakman’ın Şu Çılgın Türkler kitabından etkilenerek yazdım.

[2] H. Edip Adıvar

Yaşar SARIKAYA- Bir İnci Memleketim/2010- sayfa:6,7

 

Etiketler: , , , , ,

ZEYTİN ÇELİKLERİ FİLİZLENİYOR

SİNOP ZEYTİNİ YÜZYILLAR ÖNCESİNDEN YÜZYILLAR SONRASINA – 11.04.2020-BİLKE

Proje takvimi planlandığı gibi devam ediyor. Çelikler toprakla buluştu ve filizlenmesi için süreye  ihtiyaç var. Bu projede, akademik bilgi zamana tohum ekti. Şimdi toprak, iklim, zaman tohumun nüvesi koordinatlarında buluşacak. Ne güzel toprağa, havaya, suya ve güneşe dost olmak.

Toprak, yüzlerce yıllık çelikler için özel hazırlandı. Belediye Park ve Bahçeler Müdürlüğü bu aşamada özenle çalışıyor ve Emriye TEKİN süreci takip ediyor.

Korona virüs, yaşamımızı olumsuz etkilese de, projenin  doğal süreci aksamadan devam ediyor.

Yüzyılların izlerini, anılarını taşıyan bu ağaçlardan alınan çeliklerin,  Mayıs ayı başında filizlenmesini bekliyoruz. Doğaya hizmet, misli ile geriye dönecek, asırlarca geriden gelen hatıralar, asırlar sonrasına taşınacak. Gelecek için, insanlık için, doğa için HAYIRLI OLSUN. BİLKE

 
Yorum yapın

Yazan: 11 Nisan 2020 in sinop zeytini

 

Etiketler: , , , , , , , ,

BİLKE “HALK ANKETİ” SONUCU

BİLKE HALKBİLİM ÖDÜLLERİ  HALK ANKETİ” SONUCU BELİRLENDİ 06.04.2020

Atatürk’ün Bandırma Vapuru ile Samsun’dan önce Sinop’a geldiği tarihi unutmuyoruz. Bu nedenle  “18 MAYIS 1919 ANISINA” her iki yılda bir halkbilim ödülleri veriyoruz. Ödül törenine ilk defa 2012 yılında başladık, her iki yılda bir devam ettik bu yıl da  beşincisini gerçekleştiriyoruz.

Halkbilim ödülleri yanı sıra, mesleki başarısı, halka yakınlığı,  halkın gönlünde iz bırakan kişileri de halk anketi ile belirlemek istedik.   İlk defa 2016 yılında halk anketi kategorisi açtık; anket sonucunda Sinoplular, Dahiliye uzmanı Sayın Dr. Burhan ŞENDİL’i seçtiler.

2020 yılında da aynı kategoride halk anketi gerçekleştirdik. Anket sonucunda Sinoplular iki isime karar verdiler:

“Yardım Sevenler Derneği Sinop Şubesi Başkanı Sayın Sevim ÜNALDI”

 

Sevim ÜNALDI

Ortopedi ve Travmatoloji Omurga Cerrahisi “Sayın Prof. Dr. Azmi HAMZAOĞLU”

 

Prof.Dr. Azmi HAMZAOĞLU

Sinop ve Sinopluya hizmetleri konusunda Sinoplunun sevgisini kazanan  iki değerli insanı kutluyoruz. Mesleki başarıları  ve yardımsever kişiliği ile tüm Sinopluların ve özellikle İstanbul’daki Sinopluların gönüllerine taht kuran Sayın Azmi HAMZAOĞLU’na ve STK çalışmaları ile tüm Sinopluların gönüllerini fetheden Sevim Ünaldı’ya başarılar diliyoruz.

Telefon, mesaj ve anket formu ile anketimize katılan değerli Sinoplulara teşekkür ederiz. Mayıs ayında yapılması düşünülen ödül törenimizi virüs tedbirleri kapsamında planlayamıyoruz. Halkbilim ödülleri alanlar da siteden duyurulacaktır.

BİLKE

 

 
1 Yorum

Yazan: 06 Nisan 2020 in HALKBİLİM ÖDÜLLERİ

 

Etiketler: , , , , , ,

ÖLETLİK (SALGIN)-GERZE

28 MART 2020- Yaşar SARIKAYA

Gündemimiz salgın hastalık olunca, durumun ciddiyeti hepimizi etkiliyor. Annem 89 yaşında, her gün onun ateşini ve saturasyonunu ölçerek güne başlıyoruz. Ölçümler normal, önlemlerimize devam ediyoruz.  Annem, Sinop’ta ilk korona ölümü haberini duyunca  etkilendi ve dedesi ile ilgili hatırladığı bir anıyı anlattı. Bu anıyı ilk duyuyordum ve okurlarımla paylaşmak istedim.

ÖLETLİK kelimesini ilk duydum. Eskiler dilimizi ne kadar güzel kullanmışlar, ölüme sebep olan anlamında ÖLETLİK.  Anadolu köylüsü, her zaman, her olayda vatanı için canını malını riske atmıştır. Modernite- sanayileşme- gelir dağılımı- eşit eğitim konularında kent- köy dengesi kurulmamış olsa da; sıkıntıda, savaşta, yoklukta eşit olmuşlardır.

Gerze Kabaağaç Köyünden Molla Hasan’ı ve bu coğrafya için emek veren tüm büyüklerimizi rahmetle anıyoruz. Kitapta 1916 senesi olarak belgelenen  salgın, annemin anlattığı olay ile aynı olay olmalıdır. Annemin babası 1900 veya 1800 sonları doğumludur. Onun babası 1916 yılında salgında hoca olarak görev aldığına göre askerlik çağından büyüktür.

Annemin anlattığı olay, Prof. Dr. İbrahim BAŞAĞAOĞLU’nun kitabında  yer alıyor:

Normal yaşama en kısa sürede kavuşmak umuduyla ÖNLEMLE DİKKATLE EVDE KAL 

 
Yorum yapın

Yazan: 28 Mart 2020 in eski sinop

 

Etiketler: , , , , ,

SİNOP’TA NEDEN OLMASIN

ZİRAAT MÜHENDİSİ İBRAHİM IRMAK İLE SÖYLEŞİ -21 MART 2020

Ne dersiniz Sinop, tarım alanında önemli projeler uygulayan illerle boy ölçüşebilir mi? Sinoplular olarak bunu hepimiz ne kadar çok isteriz değil mi? Antalya ilinde uygulanan projeleri basından takip ettikçe, Sinop’ta da uygulanabilir mi acaba diye düşündük.  Çünkü Sinop, eski çağlarda Dünya Ticaret Merkezi olmuştur seçkin, kaliteli uygulamaları hak etmektedir. Sinop’ta işlenmeyi bekleyen boş tarım alanları çoktur. Biz de bu konuyu bir bilene soralım dedik.

İbrahim IRMAK, Antalya’da büyük projelere imza atan bir Sinoplu.  Antalya İl Tarım ve Orman Müdürlüğünde Koordinasyon ve Tarımsal Veriler Şube Müdürü olarak görev yapıyor. Çalışmalarını sizlerle paylaştığımızda, her Sinoplunun“ Ne olur bu projeler Sinop’ta da uygulansa” duygusunu geçireceğine inanıyoruz.

Antalya ilinde yapılan bu çalışmalarda tecrübe kazanan, başarı sağlayan Sinoplu hemşehrimiz, diliyoruz Sinop’ a yönetici olarak atanır ve bu güzel çalışmalar Sinop’ta da uygulanır.

Kendisi ile internet bağlantısı ile görüştük ve sorularımızı ilettik:

BİLKE- Sayın İbrahim IRMAK, Antalya’da uyguladığınız projeler hakkında sizden bilgi almak istiyoruz. Gerçekleştirdiğiniz çok proje var, sizi ve müdürlüğünüzü bu güzel projeler için kutluyoruz. Projelerinizin içinden Sinop’ta uygulanacak olanlar veya Sinop için önereceğiniz projeler var mı,  bu konuda bizi aydınlatabilir misiniz?

İbrahim IRMAK- Antalya’da tarım alanında birçok konuda önemli projeleri hayata geçirmeyi başardık. Her geçen gün yeni çalışmalarla ülkemizin tarımının lokomotifi konumunda çalışmalara devam ediyoruz.

Uluslararası projede İbrahim IRMAK

Uyguladığımız projeleri anlatmadan önce Sinop konusunda şunu söyleyebilirim. Yapılabilecek çok şey var. Ancak Antalya’nın ekolojik ve jeolojik üstünlüklerinin üstünde asıl sırrı şudur. Tarımsal ar ge kuruluşlarının Cumhuriyetin ilk yıllarından beri Antalya’da konuşlanması bugün Antalya’nın tarımda elde ettiği başarının temel sırrıdır. Buna bakarak Sinop için elzem iki konu vardır.

Batı Karadeniz Bölgesi Türkiye’de en zengin ormanların bulunduğu yerdir. Buralarda hayatı ancak ormanla tanır, ormanla tanımlarsınız. Yüzde doksanlara varan oranda ormanla kaplıdır. Orman ürünleri hayatın özüdür. Sinop’un da içinde bulunduğu Batı Karadeniz’in Tarımsal kalkınma ve gelişmesi ciddi anlamda ormandan geçmektedir. Bu anlamda yani ormandan faydalanma konusunda maalesef ciddi bilimsel araştırmalar bulunmamakta adeta “avcı toplayıcı toplumlar” düzeyinde ormanlardan istifade edilmektedir. Bu konuda ülke düzeyinde ciddi eksiklikler vardır.

Gönlümden geçen odur ki mesela Durağan’a 200 kişinin harıl harıl çalışacağı ve Türkiye’ye hizmet edeceği bir  “Doğa Mantarları Araştırma Enstitüsü” kurulsa Kanlıcadan, höbelene, dılbırandan halı saçağına tüm doğa mantarları araştırılıp geliştirilse, halkımıza ve ülkemize daha fazla katkı sağlansa ne güzel olur.

Ve yine örneğin Ayancık’a 200 kişinin gece gündüz çalışıp Türkiye’ye katkı sunacağı bir “Orman Meyveleri Araştırma Enstitüsu” kurulsa kirenden kestaneye, acuktan böğürtlene, dağ çileğine tüm orman meyveleri araştırılıp geliştirilse, insanımız ve ülkemiz kaynaklarını daha etkin ve verimli kullanıp daha fazla ormanlardan istifade etse ne güzel olurdu. Ülkemiz değerlerinin farkına varıp kaynaklarını etkin kullanmalı. Bu sayede hiç kimsenin sağlayamayacağı kadar kaynak kendi öz değerlerimizden karşılanabilir.

BİLKE- Bizim de yıllardır uğraş verdiğimiz anlatmak istediğimiz konular bunlar. Yörenin coğrafyası, bitki örtüsü ve ikliminin değerlendirilerek çalışmalar yürütülmesi. Bilke bu konuları kuruluşundan beri gündeme taşımaktadır. Mantarlarımız, pekmez ve pestilimiz, meyve kurularımız, yöresel otlarımız, kök boyalarımız, el sanatı ürünlerimiz, daha birçok kaybolan kültürlerimiz konusunda dikkat çekmeye çalışmaktadır. Evet, sizin de dikkat çektiğiniz gibi resmi kurumların ciddi çalışmalar yapmasına ihtiyaç vardır.  Sinop konusu ile ilgili başka neler dikkatinizi çekiyor?

İbrahim IRMAK- Miras hukuku dolayısıyla parçalanan ve ekonomik önemini yitiren tarım arazileri gerçeği sadece Sinop’un değil tüm Türkiye’nin sorunudur. Yüzölçümünün önemli bir kısmı orman arazisi olan Sinop’ta bu durum Sinop için bir fırsata dönüştürülebilir. Şahısların bölük pörçük hisseli tarım arazilerinde tarımsal geliri arttırma çabalarına ek olarak devletin hüküm ve tasarrufu altında olan milyonlarca dönüm geniş orman alanlarında tarımla ilgili arıcılık, mantarcılık, kestanecilik, orman meyveciliği gibi alanlarda çalışma yapılması çok kolay olacaktır.

BİLKE- Sinop çevresinde sizin de bildiğiniz gibi doğal otlar çoktur. Köy kadınlarımız bu otlardan birçok sac böreği(gözleme) çeşitleri yaparlar. Sinop köylerine özgü olan bu geleneğin yaşaması, kadınlarımızın istihdamına, gastronomi alanında Sinop adının duyulmasına katkı sağlayacaktır.

İbrahim IRMAK- Sinop’ta hızlı tarımsal gelir artışı için kesinlikle tarım ve orman bir arada düşünülmeli ve orman köylüsü odaklı olarak yapılmalıdır.  Orman içlerine yapılacak kiren, alıç, ıhlamur, acuk, çördük, töngel, uvaz gibi orman meyveleri fidanlamaları köylüler için bir gelir kapısına dönüşürken ormanda yaşayan kuşlar başta olmak üzere birçok canlı türünün gelişmesine ve çoğalmasına katkı sağlayabilir. Milyonlarca orman meyvesi fidanı dikilmelidir.

BİLKE- Meyve fidanı deyince aklımıza Sinop köylerinde yapılan katkısız erik pestili geldi. siz de mutlaka bilirsiniz,Türkiye’nin hiçbir yerinde pestil Sinop’taki gibi katkısız yapılmaz. Konunun devlet desteği almadan yapılması mümkün değil. Valilikte bu konuda yapılan toplantılarda konuya dikkat çekmeye çalıştık. Cezerye gibi paketlenebileceği ve pazarlanabileceğini anlattık. Örnek pestil yaptık, işletme sahiplerine tanıttık. Paketlenmesi, orijin halini korunması, nemlenmeden saklanabilmesi için profesyonel çalışma gerekiyordu. Siz Sinop’ta görev alsanız, bu projeler de yürütülse yöre halkına katkı sağlayacaktır.

İbrahim IRMAK- Memleketimin her köşesinde hizmet ederim, zevkle canla başla çalışırım. Doğal olarak Sinop coğrafyasında yetişme imkanı bulunan orman meyveleri sayısı maalesef geçmiş yıllar içerisinde “Çam odunu yasak, meyve odunu serbest” anlayışı yüzünden çok azalan bir noktaya gelmiştir. Buradan elde edilebilecek gelir çok yüksektir. Yine doğal mantar türlerinin geliştirilmesi için Japonya’da olduğu gibi ormanlarda mantar misillemeleri gibi uygulamalar Üniversiteyle işbirliği ile yapılmalı Kanlıca, Kuzu Göbeği gibi mantarların üretimi çoğaltılmalıdır. Yine mantar türlerinin geleneksel yöntemler dışında gıda sanayine hammaddeye dönüşmesi ve işlenerek daha yüksek katma değerle gelir getirmesi sağlanmalıdır.

Antalya’da 2019 yılında yaptıklarımızdan kısaca bahsedecek olursak;

Beton duvarlar arasına sıkışmış kalmış çocuklarımızı tarım ve doğayla buluşturan Yeşeren Çocuklar projemizle 45 program yaptık.  Çocuklarımızı doğa ve tarımla buluşturduk. Projemizin içinde 30 farklı etkinlikle çocuklarımıza dolu dolu bir tarım günü yaşattık. Bu projeden etkilenen çocuklarımız, tarım ve doğa ile ilgili projeler yapmaya başladılar.

Yeşeren Çocuklar Projesi ve İbrahim IRMAK

Gençleri tarım ve doğayla buluşturan Gönüllülük projelerimizle zeytin, avokado, portakal, istiridye mantarı, kesme çiçek hasatları, merada gübreleme gibi birçok faaliyet gerçekleştirdik, gençlere tarımı anlattık. Sinop’ta ve ülkemizde geçmişte olan İmece kültürünü gençlere uyarladık ve hasat etkinlikleri modelini geliştirdik. Tarımdan uzak gençleri köylülerle buluşturup hasat ve tarımsal faaliyetlerine yardım etmelerini sağladık.

Toprağın Sultanları projemizle her ay Kadın Çiftçilerimizi ülkemizin en güzel yerlerine kültürel ve teknik geziye götürdük. Devletle işleri yürütenlerin erkek çiftçiler olması dolayısıyla kadınları sisteme dahil etmek için her hafta her ilçemizde kadın çiftçi toplantıları yaptık. Bu sayede kadın çiftçilerle aramızda yoğun organik bir ilişki gelişti. Bu birçok başarının sihirli anahtarı oldu.

Gelin Kardeş Olalım Projemizle ülkemizin 18 ilinin birer ilçesini kardeş aldık. Hakkari Çukurca’dan İzmir Selçuk’a kadar uzanan geniş bir coğrafyada Antalya’nın tarımsal bilgi birikimini aktarmaya başladık. Projemizle artık Antalya Korkuteli mantarı Hakkari Çukurca’da yetişiyor, Avokadomuz İzmir’de yetişmeye başladı, biyolojik mücadele ve seracılık gibi çok özel bilgileri aktarıyoruz. Sinop’tan başvuru gelmediği için maalesef kardeş ilçe alamadık.

Antalya tarımını dünyaya açan Dünya Dillerinde Antalya Tarımı projemizle tarımsal verileri dünyaya açtık. İhracat potansiyelinin geliştirilmesine katkı sağladık. Tarımsal yayım faaliyetlerinin dijitalleşmesinde sektöre yeni bir heyecan ve bakış açısı kazandırdık.

Proje eğitimi 

BİLKE- Uyguladığınız projeler bizi heyecanlandırdı. Hepsi üreten toplum olabilmemiz için ülkemizin ihtiyacı olan projeler. Bir Sinoplu olarak bu çalışmaların içinde aktif olarak rol almanızdan gurur duyuyoruz. Anlatacağınız önemli projeleri dinlemeye devam edelim:

İbrahim IRMAK- “Projebank07” projemizle dijital çağa uygun bir mobil uygulama geliştirdik. Kadın Çiftçiler ve Kadın Kooperatifi ortaklarından oluşan 600 kişilik dev bir kadroya geleneksel ve doğal yöntemlerle üretilen tarım ürünlerini aracısız ulaştıran Antalya Köy Pazarı projemiz benzersiz bir üretici pazarı modeli olarak kuruldu ve çalışmaya başladı. Avokado, Zeytin, Portakal, Tohum tanıtım filmlerimiz ile Antalya’nın ürünlerinin tanıtılması ve Pazar değerinin geliştirilmesi çalışmalarına imza attık.

Türkiye’de bir ilk olan Kadın Çiftçi Akademimizle Kadın çiftçi Eğitiminde yeni bir dönemi araladık. Akademisyenlerle kadın çiftçileri buluşturduk ve 25 haftalık eğitime aldık. Akademi sonunda kadınlara Belediyeden ücretsiz dükkan ve satış olanakları sağlayacağız. Antalya’nın Yenilebilir İçilebilir Otları projemizle Antalya florasına farklı bir bakış açısı kazandırarak tarım ve gıda besin paketine yeni eklenebilecek ürünleri ortaya çıkardık.

BİLKE- Sinoplular tüm Sinop severler, bu söyleşiyi okusun istiyoruz, Sinop tarım alanında böyle örnek çalışmalarla isim yapsın amacıyla söyleşimizi sürdürüyoruz. Projelerinizi heyecanla dinliyoruz.

İbrahim IRMAK- Türkiye’nin bolca tükettiği ancak henüz yetiştiriciliği ülkemizde yapılmayan Kahve Yetiştiriciliği projemiz ile serada ve açık alanda kahve yetiştirme denemelerine başladık. Hedefimiz ülkemizin kendi kahvesini kendisi yetiştirmesi ve cari açığı azaltmak.

Yine kakao, ananas, hurma, kaju, argan gibi pazar değeri yüksek ürünlerle ilgili yeni çalışma hazırlıklarım var. Manavgat –Anamur arası bölgenin Coğrafi Bilgi Sistemleri kullanılarak Potansiyel Uygunluk Haritasının çıkarılması ve “Mikroklimatik Tropik Bölge” ilan edilmesi gündemimde. Başta Akdeniz’e doğru boşa akan Manavgat Çayının, Anamur’a doğru sulama altyapısı ile birlikte aktarılması, orman mevzuatında değişiklik yaparak Avokado, Kahve, Kakao gibi ülkemizin yoğun ithalat yaptığı ya da ihracat potansiyeli olan tropik orman meyvelerin orman ürünü kabul edilerek kesilen, kesilecek çam plantasyonları yerine planlı bir şekilde açıkta ve örtü altında tropik ürün deseni oluşturulmasını hedefleyen bir proje çalışıyorum.  Bunun için gerekli ARGE ve girdi temini mekanizmalarının oluşturulması gerekiyor. Bunu yaparsak kısa vadede 1 milyar dolar, orta vadede 5 milyar dolar, uzun vadede 10 milyar dolar artı değer elde edilebilecek bir bölgeye dönüşebilmesi imkanı var. Bu konuda çalışmaya başladım. Birçok çalışmamız var. Severek bunları yapıyoruz.

BİLKE- Severek yapılan çalışmalar böyle güzel sonuçlar alıyor. Projelere emeğinizin çok olduğu anlaşılıyor. Sesimizi ilgililere duyurabilsek ve sizin de bu projeleri Sinop’ta gerçekleştirmeniz mümkün olsa.  Çok değerli konulara değindiniz, sizin Türkiye ikincisi olduğunuz bir sınav hatırlıyoruz, bu sınav hakkında bizi bilgilendirir misiniz?

İbrahim IRMAK- On binlerce kişinin katıldığı Ak Parti siyaset akademisinde, Gebze Birinciliği, Kocaeli Birinciliği ve akabinde Türkiye ikinciliği derecesiyle 2013 yılında Sayın Cumhurbaşkanımız ile Yurt dışına gitme ödülünü kazanmıştım. Siyaseti kahvehane köşelerinden kurtarmak ve bilimsel bir düzene sokmak, bilgili siyasetçiler yetiştirmek amacıyla Cumhurbaşkanımız tarafından projelendirilip uygulanan Siyaset Akademisi Türkiye genelinde yüz binlerce katılımla 17 kez düzenlendi. Üç fakülte bir yüksek lisans Dört Üniversite mezunuyum. Alnımızın teri bu derecemiz gelecek için halka hizmet etme araçlarına ulaşmak için bir  umut değil  sadece duvarda asılı bir hatıraya döndü.

BİLKE- Başarılarınız daim olsun, Sinop iline atanmanız ve örnek projelere imza atmanızı umut ediyoruz.  Memleketi için canla başla yılmadan çalışanlarımız çoğalsın, topraklarımız değerlensin, insanımız üretmeye yönlendirilsin. Üretmek isteyip cesaret edemeyenler, resmi kurumlardan rehberlik, bilgi desteği ve yönlendirme bekliyorlar. Okurlarımız, özgeçmişinizi de merak edecekler. Özgeçmişinizden bahseder misiniz?

İbrahim IRMAK- 1978 yılında, Sinop’un Durağan İlçesinde doğdum. İlkokulu Durağan’da, ortaokulu Sinop’ta okudum. Lise öğrenimimi İstanbul Halkalı Ziraat Meslek Lisesinde tamamladım.

Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Hayvansal Üretim Programı Zootekni Bölümünden “Ziraat Mühendisi” olarak birincilikle mezun oldum.

BİLKE-Bir üniversite yetmez diyenlerdensiniz. Ziraat Fakültesinden başka bitirdiğiniz üniversiteler  hangileri?

İbrahim IRMAK-

2-Anadolu Üniversitesi Sosyoloji bölümü Lisans Programını Yüksek Onur derecesi ile bitirdim, “Sosyolog” ünvanı aldım.

3-Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Lisans programından “Kamu Yöneticisi” ünvanıyla Yüksek Onur Derecesi ile mezun oldum.

4- Eskişehir Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Çevre Yönetimi Yüksek Lisansı programından “Çevre Yönetimi Uzmanı” ünvanıyla Yüksek Onur derecesi ile mezun oldum.

Halen Halkla İlişkiler ve Reklamcılık 1.sınıf öğrencisi olarak eğitime devam ediyorum. Yaşam boyu eğitim idealine inan bir kişiyim. Mümkün olduğunca okumaya devam edeceğim.

BİLKE–  4 üniversite ve yüksek onur derecesi ile mezun olmak güzel bir duygu olmalı. Sizi tebrik ediyoruz, dileriz başarılarınıza başarılar katar ve başarılarınızdan toplum da faydalanır. Görev alanlarınız hakkında neler söyleyeceksiniz?

İbrahim IRMAK- Çalışma hayatıma önce Kuzuluk Köyünde Müdür Yetkili Vekil Öğretmen olarak başladım.  Sonra Kars Tarım İl Müdürlüğü Çiftçi Eğitim ve Yayım Şubesinde,  Sinop Erfelek İlçe Tarım Müdürlüğünde, Sinop Durağan İlçe Tarım Müdürlüğünde, Sinop Dikmen İlçe Tarım Müdürlüğünde teknik personel olarak çalıştım. Durağan’da çalışırken İlçe Tüketici Hakem Heyeti raportörlüğü ve Durağan İlçe Tüketici Hakem Heyeti Başkanlığı görevini ek görev olarak yaptım.

BİLKE- Ziraat mühendisi olarak çalıştıktan sonra yöneticiliğe nasıl geçtiniz?

İbrahim IRMAK- 2010 yılında Görevde Yükselme Sınavını kazandım ve Gümüşhane Kelkit İlçe Tarım Müdürü oldum. 2012 yılında Kocaeli Darıca İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü, 2015 yılında Kocaeli Gebze İlçe Tarım Müdürü oldum. 2018 yılı Haziran ayından itibaren Antalya Tarım ve Orman İl Müdürlüğü, Koordinasyon ve Tarımsal Veriler Şube Müdürü olarak görevimi yürütüyorum.

Görevimden başka birçok internet sitesi ve yayın kurumunun kuruluşunu gerçekleştirdim, 2007-2010 yılları arasında Durağan Anadolu Ajansı Yurt Muhabirliği yaptım.

BİLKE- 2008-2009 yıllarında, derneğimizin Durağan ile ilgili kültür çalışmalarımıza, dernek başkanımızın derleme ve kitap çalışmalarına da yardımcı oldunuz.

İbrahim IRMAK– Çalışmayı, yardımlaşmayı seviyorum.  Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde de çalıştım. Tarım ve kırsal kalkınma konuları başta olmak üzere yayınlanmış çok sayıda makale, şiir ve denemelerim oldu.

BİLKE- Bir gün denemelerinizi kitap olarak görmemiz mümkün olacaktır. Bu güne kadar hangi STK’larda görev aldığınız?

İbrahim IRMAK- Sivil toplum Kuruluşlarında aktif görev aldım. 2011 yılı Kelkit Organik Tarım Derneğinin Kurucusu 2013 yılı Kocaeli ve İstanbul Sinop Dernekler Federasyonu KOSİDEF Kurucu Başkanı, 2013-2018 yıllarında Durağan Dernekler Federasyonu DUDEF Başkan Yardımcısı, 2018 yılında Sinop Dernekler Konfederasyonu SİNKON Kurucusu olarak kamu yararına gösterilen çok sayıda sivil toplum faaliyetinin planlanması ve uygulanması aşamalarında yer aldım. Orta derecede İngilizce biliyorum, evliyim 2 kızım var.

Sivil toplum faaliyetleriyle ilgili olarak bir rüyam var. Uygulamalı tarımsal üretim ve gıda üretimine dair ücretsiz teknik bilgi ve tecrübe paylaşımını içeren açlıkla mücadele etmeye katkı sağlayacak küresel bir derneği kurmak istiyorum. İki yılı aşkın süredir beynimi zorlayan  “Balık vermek değil balık yetiştirmeyi öğretmek lazım”  olarak özetleyebileceğim hayalimi gerçekleştirmek ve küresel sorumluluğumu yerine getirmek istiyorum. Dünya üzerinde yaşanan sorunlar ile ilgili olarak bazı meslek grupları inisiyatif alıp küresel sivil toplum örgütlerine dönüşüyor. Mesela “Sınır Tanımayan Doktorlar”, “Sınır Tanımayan Gazeteciler” gibi.
Uzmanlık alanları ile ilgili dünyanın özellikle dezavantajlı bölgelerine gönüllü ücretsiz hizmet veriyorlar. Türkiye’de bildiğim yerli bir doktor yapılanması ise ” Yeryüzü Doktorları”
Ziraat Mühendisleri ne yapabilir? Sorusuna cevap olarak bir küresel dernek kurma hayalim var. Bunu gerçekleştirmeyi çok istiyorum. Özellikle küresel Afrika sömürüsü ve sistemsel sebeplerden dolayı Afrika’nın bitmez tükenmez yoksulluğuna çözüm noktasında katkı sağlayabilmek amacım.

Sinop’ta ise çeltikten kestaneye, hindicilikten besiciliğe, sebzecilikten meyveciliğe, tavukçuluktan mantara, arıcılıktan geleneksel pekmez üretimine, balıkçılıktan el sanatlarına, kooperatifçilikten  orman meyveciliğine bir çok alanda güzel çalışmalar yapabilmek mümkündür. Bu çalışmalar Sinop’un ekolojisine, insan sermayesine ve piyasanın beklentisine uygun yerel özellikleri önceleyen ve geliştirmeyi hedefleyen çalışmalardır.
Sinoplu Diyojen Büyük İskender’e demişti

‘’Gölge etme başka ihsan istemem’’ diye. Hayatım boyunca öğrendiğim bir gerçek varsa oda Sinoplunun yaşadığı ülkeye sonsuz katkılarının olduğu ama bazen Sinop insanın birbirine gölge etmeyi gelenek haline getirdiği olmuştur. Buradan ünlü filozof hemşerimiz Diyojen’in sözünü biraz değiştiriyorum ve diyorum ki

Sinoplu artık birbirine gölge etmeyi bırakıp, birbirine destek verirse Sinop ve Sinoplu ülkemize ve dünyaya daha çok katkı sunacaktır.”

Sinop’ta tarımsal anlamda bir değişim ve dönüşüm başlamalı. Tarım konusunda önemli çalışmalar yapılabilir. Bu anlamda bende bir Sinoplu olarak dışardan elimden geldiğince her zaman memleketime her türlü desteği vermeye hazırım.

BİLKE- Bize zaman ayırdığınız ve deneyimlerinizi ve hayallerinizi paylaştığınız için teşekkür ederiz. Anlattıklarınız, Sinop için gerekli bir görev adamı olduğunuzu düşünmekte haklı olduğumuzu kanıtladı. Görevinizde ve hayatınızda başarılar dileriz.

BİLKE-21 MART 2020

 

Etiketler: , , , ,