Sinop Üniversitesi – Turizm Fakültesi Dekanı Sayın Prof. Dr. Cem Cüneyt ERSANLI ve Dekan Yardımcısı Sayın Doç. Dr. Olca SEZEN DOĞANCILI, bu gün derneğimize geldiler. Birlikte yürütmeyi planladığımız projenin aşamaları konuşuldu.
BİLKE Dernek Başkanı, Yönetim ve Denetleme kurulundan arkadaşların katılımıyla toplantı devam etti. Sayın Dekan Ve Dekan Yardımcısı, Üniversitenin projeye katkıları hakkında bilgiler verdiler. Y.SARIKAYA, derneğin proje içinde alacağı rollerde neler yapabileceklerini sundu.
Çalışma takvimi hazırlandı, Mayıs ayında sunum ve tanıtım için yer ve zaman kararlaştırıldı. Yarışma içeriği, dikkat edilecek ayrıntılar konusunda ortak görüşe varıldı.
Sinop için olumlu sonuçlar getirmesi hedeflenen projenin, hayırlı olması dileğiyle toplantıya son verildi.
1983-84 yıllarıydı. Rahmetli babam, emekli olduktan sonra boş zamanlarını üreterek değerlendirmek istedi. Tarım İl Müdürü ile görüştü ve evin bodrum katında kültür mantarı üretmeyi düşündü. Müdürlük, bir ziraat mühendisi görevlendirdi. Birlikte ortam hazırladılar ve ürün almaya başlandı. Kültür mantarı tüketimi, bu gün olduğu kadar yaygın değildi.
Her gün mantar yenilmez ki, hele de alerjiniz varsa kaşınacağınız kesin. Mantarları pazarlama ihtiyacı doğdu. Babam emekli ama biz hepimiz çalışıyoruz, hiç birimizin zamanı yok. İnternet ve sosyal medya yok. Bir süre buzlukta saklamaya çalıştık. Babam, sonra pes dedi ve projeyi sonlandırdı.
Bu güne gelirsek, Boyabat, Ayancık ilçelerinde kültür mantarı üreticiliği yapılıyor. İnternet üzerinden ve Sinop manavlarına pazarlayanlar var. Konu, üretim ve pazarlama ekibi olarak birlikte çalışmayı gerektiriyor. Yazma, konuşma, tavsiye aşamalarından bu seviyeye gelmesi sevindirici.
Pazarlama konusu, Sinop üreticileri ve kooperatifleri için en başta gelen sorunlardan. Profesyonellerin önerisi “KESİNLİKLE EKİP İŞİ” ve “DEVLET DESTEĞİ”. Finansal yardım, hibe desteği gerekmese bile, önünün kesilmemesi için, kurumların yanında olması gerekiyor.
Öğrencisi olduğu İlkokulda mantar yetiştiren bir Sinoplu’nun haberi:
Sinop Merkez Mertoğlu köyünde yaşayan Veli Gör, köydeki atıl okul binasında mantar üretimine başladı. Gör, ayda 3 ton istiridye mantarı üretiyor ve bütün köy halkı bu mantarı tüketiyor. Gör, büyümek ve daha iyisini elde etmek için sürekli çabalayacağını belirtti.
Sinop için üreten herkesi kutluyor, üretmek isteyenlere örnek olmasını diliyoruz.
İnsanlar, hangi coğrafyada olursa olsun, ihtiyaçlarını karşılamak için aynı adımları izlerler. Bu bilimsel gerçeklik penceresinden bakıldığında, farklılıkların varlığı da, bilimsel boyut kazanır. Yaşamı devam ettirmek temelli, birincil gereksinimlerin karşılanması ile başlayan süreç, toplu yaşama bilincini kazanma ile devam eder. Devinimi, zaman ekseninde gözlemek, toplumda YÖNETİM gücünün aktif olarak işlediğini ortaya koyar.
Önce küçük topluluklar içinde en güçlüye boyun eğme ve tabi olma başlar. Sonra dünya genelinde en güçlünün ülkeler üzerindeki hakimiyeti devreye girer. Dayatılan kültür benimsenir ve kabullenilir. Kültürle ne alakalı diyen çıkacaktır mutlaka. Fakat, sömürge devletlerin kendi dilleri vardır, konuşur- okur- yazarlar. Yine de, sömürgeci devletin dilini konuşma zorunluluğundan, kendi kültürleri yok oluverir. Geçmişe dönük yazılı kaynak bırakmadılar ise, kültür varlığı kanıtlanamaz. Yazının icadından önce yaşayan uygarlıklara da, neden yazılı kaynak bırakmadı demek uygun olmayacaktır.
Aktif ticaret kültürü olan coğrafyalarda, alış veriş için gerekli olan sayı ve simgeler geliştirilmiştir. Getirinin gücünü kontrol etmek ve düzen sağlamak amacıyla başarılan kültür, belgelerle günümüze taşınmıştır. Akad, Sümer kültürü belgelerinde bu örnekleri görebiliyoruz. Aynı tarihlerde, Amerika kıtası, Asya kıtası, Avrupa kıtası, Afrika kıtasında yaşayan topluluklar bu konuda ne yapıyordu? Belgeler toprak altında, kurganlarda mı, yoksa bu insanlar Homosapiens dönemine geçmediler mi sorusu insanın aklına geliyor. Kültürleri küçümsemek, büyütmek ya da yarıştırmak yerine bilimsel karşılaştırma yolu daha doğru olacaktır. Gelelim Türklerde BALIKÇILIK konusuna.
Türklerde balıkçılık konusu konuşulduğunda; “Türkler ne anlar balıkçılıktan, onlar hayvan çobanlığından anlar ancak” yorumları ile çok karşılaşırız. İnsanlar, hangi renk, hangi din, hangi dili konuşursa konuşsunlar göl kenarında yaşıyorsa tatlı su balığı kültürü; deniz kenarında yaşıyorsa deniz balıkçılığı kültürü kazanmıştır. Varoluşun gerekliliği doğal olarak böyle bir süreç izler. Yazı, icat edilmeden önce de balıkçılık kesinlikle yapılmıştır.
Türklerin kendi yöntemleri ile avladığı yayın balığı, Flotwell nasıl yakaladıklarını raporda açıklıyor
Doğduğum ama sadece 8 ay yaşadığım köye 1893 yılında araştırmaya gelen FLOTWEEL’İN, Kızılırmak Deltası Araştırmasına ulaştım. Türklerde Balıkçılık konusunu belgeliyordu. Almanca çeviriden faydalandığım çalışma raporundan bir bölüm sunuyorum:
“Misafirperver Qula (Kula) köyündeki (Delice ırmağı)Dee Liidschbe-Yrmaq’ın ağzında, Kızıl-Irmak yolunu takip eden ve kıyısında bir kaya mezarı bulan Miircker ve Kannenberg ile tanıştık. Bölgedeki tüm köyler gibi, Qula köyü de çiftçilikle geçiniyor. ” I dooh iet ee im” 40 devesi var ve tahıllarını Kanghry(Çankırı) ve Cüzgad’a(Yozgat) satıyor.
Türklerin bu bölgede balık avlamadığı yönündeki yaygın görüş tamamen çürütülmüştür. Biz balık tutmaktan söz eder etmez, biz Avrupa olta takımımızla avlanmayı boş yere beklerken, çiftçiler aynı kalın iplere dövme demirden olta fenerlerini taktılar ve çabucak iki güçlü yayın balığı yakaladılar. Türk’ün sağlık nedenlerinden dolayı yaz aylarında sağlık sorunu yaşamadığı haberi yaygın olabilir. Akarsulara kıyıdan giren nehirlerde büyük çapta balık avının ancak ilkbaharda yapıldığı doğrudur.”-JUSTUS PERTHES COĞRAFİ ENSTİTÜSÜ. PROF. DR.A. SUP AN. :Erı-iinzonı-shand XXIV (DeR 110-114). FLOTWEEL-1893
Doğduğum köye giden Flotwell, bu gün hala anlatmak için çırpındığım konular hakkında araştırma yapmış. Araştırma ekibine saygıyla. Tüm araştırma yapan, toplum için bilimsel çalışmalara imza atan herkese teşekkürlerimle.
Belgelemede, en çok sıkıntı çektiğimiz, GÖÇERLERİN İSKANI VE YERLEŞİMLERİ konusudur. Yüzlerce yıl önce, elverişsiz koşullarda, dağlarda, yaylalarda yaşam kavgası verenler; türküsüne, el sanatlarına, değerlerine sahip çıkmışlardı. Ezberlerden uzak, yaparak yaşayarak, doğa ile iç içe ve doğa dostu olarak.
İşlemeli ağaç kapıların güzelliği, oymalardaki detaylar gibi diğer yadsınamaz sanat eserleri, onların emeklerini günümüze taşımıştır. Korunanların yanında, kaybolanlar için üzülmemek elde değildir. Yılların göç yorgunluğunu taşıyanlar, modern çağda tekrar göç yaşamaktadırlar. Bu göç, aile geçimini sağlamak temelindedir, kültürlerini unutmaya kapı aralamıştır. Hayatının planını kendileri yapanlar; artık planlanmış, kurgulanmış, başı ve sonu ölçülüp biçilmiş yaşam alanında kurgunun bir parçası olmuştur. Dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak için çabalıyoruz.
Yeri geldikçe, unutulmasın diye belgeleri paylaşıyoruz. Y.HALAÇOĞLU’ nun kitabından 1500 yıllarında Boyabat çevresine iskan edilen göçerlerin kayıtları:
Elimizde Emin ve Kemal Amca’nın çaldığı davul yok. Evet, yok ama on yıldır biz bir davul çalıyoruz, 18 MAYIS 1919 diye. Tellal olduk söyleye söyleye, çok yorulduk yaza, yaza. Duyan duydu, duymayanlar da duysun diye çalıp duruyoruz aynı davulu. Duysun herkes, bu özel bir gündür. Anısına, Sinop’a KURTULUŞ ANITI dikelim. Nerede şehit oldu bilinmeyen, mezarları bile olmayanlar anısına. Sarıkamış’ta donanlar, Çanakkale’de, Kafkaslarda, Balkanlarda, Trablusgarp’ta, Yemen’de ve diğer cephelerde kahramanca ölen isimsizler anısına.
Sinop, nüfus oranına göre Türkiye’de en fazla şehit veren iller arasındadır. İnebolu sahilinden başlayıp, Kastamonu ve Çankırı üzerinden Ankara’ya uzanan, Kurtuluş Savaşı boyunca İnebolu’ya deniz yoluyla gelen cephanelerin kağnılarla cepheye ulaştırılmasında kullanılan yol İSTİKLAL YOLU’ dur. Sinop’tan İnebolu’ya akın, akın asker sevk edildiği zamanlardır.
Bilindiği gibi, o zamanlar, nüfus yoğunluğu köylerdedir. Köylerde, saban sürülür, ekinler ekilir, orakla biçilir, buğday değirmende öğütülür. Atatürk’ün tanımıyla “KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR”. Yıl 1835, BOA Sinop ve köyleri nüfus kayıtlarını araştırdığımda, Sinop köylerinden, 12- 13- 15 yaşında askere giden çok çocuk olduğunu gördüm. Bu çocuklar ve bu çocukları özlemle bekleyen analar, hepsi yüreklerinde hasret ateşiyle ebediyete göçüp gittiler. O analar için, ölene kadar asker babasının yolunu gözleyen anneannem gibi özlemle gözü açık gidenler için, değer bilmeliyiz. Birlik olmalı ve KURTULUŞ ANITI dikmeliyiz Sinop’a.
Fenerbahçe ve Galatasaray kupa finalinde tek yürek olduğumuz gibi, yine tek yürek olalım. Ayrı gayrı demeden hep birlikte el ele. Değer bilmeliyiz, unutturanlara, unutanlara hatırlatmalıyız. Çocuklarımıza, torunlarımıza, gençlerimize kanıt bırakmalıyız. Bürnük’ten, Sakarabaşı’na, Samsun sınırından, Kastamonu sınırına; en yüksek köyden kent merkezine, yaşayan herkes dedeleri anısına anıtı görmeye gelsinler.
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL’İN Han duvarında gördüğü dörtlük gibi, onlar da dedelerinin isimlerini bulsunlar anıtta. Ne yazıyordu şair, HAN DUVARLARI şiirinde;
Şiir de kanıtlıyor, yıllarca hudutta askerlik yapanları. Nice kahramanlar can verdi bu yurt için, özgürlük için; Çünkü KAYITSIZ ŞARTSIZ EGEMENLİK MİLLETİN.
Sinoplular, hep birlikte 18 MAYIS 1919’a sahip çıkmalı; Valilik, Belediye ve tüm halk bunu birlikte başarmalıyız.
O gün ile ilgili kaynakları eklediğimiz dilekçeyi Belediye Başkanımıza yıllar öncesinde sunmuştuk. Başkan Yardımcısı Sayın Bülent OKTAY, son iki başkan dönemindeki çabalarımızın en yakın gözlemcisidir. BİLKE Sitemizde yazı olarak tekrarlarla yayınladık. Dernek olarak, 18 MAYIS 1919 ANISINA BİLKE HALKBİLİM ÖDÜLLERİ düzenleyerek farkındalık yaratmak istedik.
Anlatamadığımızı, kaynaklar ışığında okurlarla tekrar paylaşalım ve bu sessiz davulu yeniden çalalım diyoruz. Belgelerle 18 MAYIS 1919 günü:
” Ergun HİÇYILMAZ-İsyan Adımdır Benim” kitabında diyor ki”;
“Bandırma Vapuru’nun hareket halinde olduğu tarihte İngilizler 100 kadar asker ve harp malzemesini Samsun’a çıkarmıştı (17 Mayıs 1919). Bandırma Vapuru önce Sinop’a gelmiş ve Samsun’a karayolu ile geçilmesinin imkanı aranmıştı (18 Mayıs). Ancak güvenlik sebebiyle tekrar vapura dönülecek ve Bandırma, Samsun’a müteveccihen demir atacaktı.”
M.Şakir ÜLKÜTAŞIR, Türk Kültürü 5. cilt , sayfa: 30’da diyor ki;
“17 Mayıs 1919 Cumartesi sabahı İnebolu’ya varıldı. Fakat Mustafa Kemal kasabaya çıkmadı. 18 Mayıs Pazar günü öğle vakti Sinop limanına giren gemi, alelusul pratika verdikten biraz sonra, Mustafa Kemal şehre çıktı ve burada Sinop’un ileri gelenleriyle görüştü. Sinop’ta Pontus Cemiyetinin bir şubesi vardı. Başlarında Eczacı Vasil bulunuyordu. Paşa bunların faaliyeti hakkında malumat aldı. Konuşmalar sırasında müstakbel bir mukavemet için, huzurundakileri uyarıcı bazı sözler de söyledi. Çok heyecanlı idi. Bir an evvel Samsun’a varmak istiyordu. Akşam saat 20 den sonra Sinop limanından demir alan, yani kalkan Bandırma vapuru, Gerze ve Bafra sahilleri boyunca Samsun’a doğru ağır ağır ilerlemeye başladı. Bütün gece seyrine devam etti. Mustafa Kemal, gemide iki gece hiç uyumamıştı. Üstelik pek az şey yemiş ve mutadı veçhile mütemadiyen sigara içmişti.”
F.Rıfkı ATAY-ATATÜRK’ÜN BANA ANLATTIKLARI 1914-1919 kitabı sayfa, 141-142 diyor ki;
…………….Beynimden bir şimşek geçti: Tutabilirler, sürebilirler, fakat öldürmek! Bunun için beni Karadeniz’in coşkun dalgalan arasında yakalamak lazımdır. Bu ihtimal mantıki idi. Ancak artık benim için yakalanmak, hapsolmak, nefyolma, (sürülmek) düşündüklerimi yapmaktan menedilmek, hepsi ölmekle müsavi idi. Hemen karar verdim, otomobile atlayarak Galata rıhtımına geldim. Baktım ki rıhtıma yanaşmış olacağını sandığım vapur, uzaklardadır. Sandallarla vapura gittik. Kaptana yola çıkmak için emir verdimse de Kızkulesi açıklarında muayeneye tabi tutulduk. Birkaç ecnebi zabit ve askeri bizi yoklayacaklardı. Muayene uzayıp gitti. Gelip gidildiğine göre acaba bunlarla şehirdekiler arasında bir muhabere mi vardı? Maksat beni tevkif etmekse, bütün bu şeylere lüzum yoktu, sıkılıyordum. Bir kararsızlık da olabilir, diye düşündüm. Bundan istifade edebilmek için kaptana hareket hazırlıklarını çabuklaştırmasını söyledim. “Yirmi yedi yıllık ihtiyar kaptan demir aldırmaya başladı. Ben kaptan yerinde idim. Zabit ve askerler dışarı çıktılar. Hareket ettik. Karadeniz boğazından çıkarken, kaptana tehlikeli ihtimalleri anlattım. Cevap verdi:
“- Ne aksi, dedi, bu denizi pek iyi tanımam, pusu!amız da biraz bozuk… “
Mümkün olduğu kadar kıyılan takip etmesini tavsiye ettim. Çünkü bundan sonra benim tek istediğim, Anadolu’nun bir kara parçasına ayak basmaktan ibaretti. “Sahili takip ede ede evvela Sinop’a geldik. Kasabaya çıktım. Oradakilerle görüşerek, Samsun’a kolaylıkla gidilebilecek yol olup olmadığını soruşturdum. Maatteessüf yokmuş! Çok zorluk çekecek ve günlerce yollarda kalacaktık. Bilmem neden, Samsun’ a bir an evvel ayak basmak için o kadar acele ediyordum ki zaman kaybetmektense tehlikeye göğüs germeyi tercih ettim. “Tekrar Bandırma vapuruna bindik. Aynı tertipte seyahat ederek, nihayet Samsun Limanı’na vardık! “
Atatürk’ün F. Rıfkı ATAY’A yazdırdığı notlar, bu güne kaynak olsun, geleceğe kaynak olsun ve değer bilinsin umuduyla tekrar yayınlıyoruz. Bir İnci Memleketim kitabımda konu yer almaktadır. O günlerin kıymetini herkes bilsin diye; duymazdan gelenlere, popüler siyasetin etkisinde kalanlara anlatmak amacıyla yazıyoruz. CUMHURİYET bize Atatürk ve silah arkadaşlarının, isimleri unutulmuş, kuytularda, köşelerde vatanı için can verenlerin emanetidir, sahip çıkalım.
Sevilen dahiliye doktorumuz Sayın Burhan ŞENDİL, Atatürk’ün 18 Mayıs günü Sinop’a geldiğinde yaşananları kaynak kişilerden dinleyenlerden. BİLKE HALK ANKETİ ödülünü 18 MAYIS 1919 anısına veriyoruz.
Sinop yerel gazetecilerimizden Sayın Mustafa GENÇ 18 MAYIS 1918 günü Atatürk’ün Sinop anılarını youtube kanalımızda anlatıyor:
78 NUMARALI SİNOP ŞERİYE SİCİLİNE GÖRE SİNOP’TA SOSYAL HAYAT
1. 78 Numaralı Sinop Şeriye Sicilinin Tanıtımı
İncelmesini yaptığımız 78 numaralı Sinop Şeriye Sicili H.1 Safer 1286-25 Zilhicce 1287 (M.13 Nisan 1869-18 Mart 1871) yılları arasını kapsamaktadır. Siciller 1941 yılından başlanarak mevcut oldukları şehir kütüphanelerinden ve şehir müzelerinden toplanarak 1991’de Millî Kütüphane’ye nakledilmiştir. 2005’te ise 8934 sicil Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir. Bu sicillerin Ankara’daki Millî Kütüphane dışında Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi’nde (İstanbul) kopyaları yer almaktadır.(9)
İslam Araştırmaları Merkezi’nden temin edilen sicil burada 78 numara ile kayıtlıdır. Defter Devlet Arşivi’nde MŞH.ŞSC.d.7676 sıra numarası ile kayıtlıdır. 78 numaralı Sinop Şeriye Sicili 143 sayfadan oluşmaktadır. Eksik sayfası olmamakla birlikte son sayfası boş bırakılmıştır. Defterin sayfaları ve hükümler latin rakamlar verilmek suretiyle numaralındırılmıştır. Defterin sonunda ayrıca bir de mürur tezkiresi eklenmiş ve “Ek: 138/1” şeklinde belirtilmiştir. Deftere daha sonra eklendiği anlaşılan mürur tezkiresi H. 9 Zilhicce 1289 (M. 7 şubat 1873) tarihlidir.
1.1 Sinop Nüfusu, Mahalleler, Kasabalar ve Köyler
Şehrin nüfusu ve fiziki yapısıyla ilgili en erken tarihli kayıtlar 1487 yılına kadar iner. Buna göre şehirde 783 kayıtlı erkek nüfus vardı ve bunun 604’ü (492 hane, altmış bekâr, elli iki muaf) Müslüman, 179’u (159 hane, 20 bekâr) Hıristiyan ahaliden oluşmaktaydı. Ayrıca 117 kişi “cemaat-i nöbetçiyan” olarak kalede görev yapmaktaydı. Bu dönemde, nüfus on üç Müslüman ve altı Hıristiyan mahallede sakindi. Bu dönemde şehrin 2500’ü aşan bir nüfusa sahip olduğu anlaşılmaktadır. 1530 tarihli kayıtlarda iki Cuma Cami’si, bir medresesi ve yirmi bir mahalleden oluşan Sinop’ta 378 Müslüman, 233 Hıristiyan olmak üzere toplam 611 hane vardır. Bunun dışında kayıtlı 327 bekar erkek nüfusun 236’sı Müslüman, 91’i Hıristiyan’dı. Tahmini nüfus bir önceki tarihe göre artarak 3000-3500 dolayına ulaşmıştı. 17. yüzyılın ortalarında ise Sinop’un kale içinde ve dışında 24 mahallesi vardı. Genellikle deniz kıyısında Hıristiyan mahalleleri yer almaktaydı. Bu mahallelerdeki nüfusun bir kısmı kale onarımıyla görevli olduklarından haraç vermezdi. 1582’de 3000-5000 arasında olduğu tahmin edilen kent nüfusu, 1783’de 15000’e kadar yükselmişti.(10)
19. yüzyıla gelindiğinde mahallelerin sayılarında bir takım değişiklikler olduğu görülmektedir. 78 No’lu Sinop Şeri’ye Sicili’nde Sinop mahallelerinden 17’sinin ismi geçmektedir. Bu 17 mahalleden ikisinde gayrimüslimlerin yaşadıkları görülmektedir. Ayrıca Sinop merkeze bağlı 25 köy, 3 nahiye, 3 kasaba ve bunlara bağlı mahalle ve köylere kayıtlar vesilesiyle ulaşılmaktadır (bkz. Tablo 1).
Tablo 1: Sinop Merkez Mahalleleri
Müslüman
1-Arasta
2-Arslan
3-Balat
4-Cami-i Kebir
5-Demirli Mescit
6-Kaleyazısı
7-Kapan(-ı Dakik)
8-Kefevi
9-Meydan Kapı
10-Saray
11-Sarımsak
12-Şekerhane
13-Şeyh
14-Tayboğan
15-Ulubey
Gayrimüslim
1-Arap
2-Meryem Ana
17 mahalleden Meryem Ana ve Arap Mahalleleri Sinop’ta yaşayan gayrimüslim ahalinin meskun olduğu mahallelerdir. Tespit edilen bu 17 mahalle dışında 16. ve 17. yüzyıllarda, Sofu Bayezid, Akdoğan, Serameddin/Siraceddin Mahalleleri(11) Müslümanların ikamet ettiği mahallelerdi.
Tanzimat dönemi Sinop hakkında temettuat defterlerine göre yapılan çalışmada Müslümanların ikamet ettiği 14 mahalle tespit edilmiştir.(12)
Bu 14 mahalle dışında incelediğimiz sicilde Sarımsak Mahallesi’ne rastlanmaktadır.
Defterde gayrimüslim mahallelerinin azlığı dikkat çekmektedir. Çünkü 17. yüzyılda Arap, Aya Nikola, Ayaklıca, Aya Konstantin, Meryem Ana, Balatlar, Kumbaşı
gibi mahalleler varken13 Tanzimat döneminde bunlardan yalnızca Arap, Ayaklı, Aya Nikola, Balatip, Kalafat ve Meryem Ana Mahalleleri kalmıştır.14 1840/1841 yılında yapılan nüfus sayımı verilerine göre Sinop’ta altı gayrimüslim mahallesi olduğunu görmekteyiz. Nüfus defterlerine göre Sinop gayrimüslimlerin meskun olduğu mahalleler Arap, Ayaklı, Aya Nikola, Balatya, Kalafat ve Meryem Ana’dır.( 15) İncelenen defterde ise bu mahallelerden yalnız Arap ve Meryem Ana mahallelerine rastlanmıştır.
Defterde ismi geçen merkeze bağlı köylerin tamamına yakını Müslüman ahaliden oluşmaktadır. 25 köy içerisinde yalnızca Koyluç Köyü’nde Ermeniler sakindi. Çiftlik ve Gölyan köylerinde ise Rum ve Müslümanlar’ın birlikte yaşadıkları görülmektedir. Bunun yanı sıra 19. yüzyıl boyunca Anadolu’ya göç eden Kafkasyalı göçmenlerin bir kısmının da Sinop merkez köylerinde iskan edildikleri görülmektedir. Çerkezlerin Acurkoy, Şapsığ, Mahoş, Abuzeh, Kabartay gibi bazı kabilelerine mensup aileler Karagöl, Bağcı, İncipınar, Karacakilise, Soğucak ve Mergüz gibi köylerde sakindiler.
BİLKE YORUM: Tarihin her aşaması, kültürümüze yansıyor. Sinop kültür yelpazesi çok geniş illerimizden biridir. Bizi geçmişe götüren bu değerli çalışma için İbrahim ÖZDEMİR’İ( SİNOP ÜNİVERSİTESİ- SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ-TARİH ANABİLİM DALI)kutluyoruz. Danışman hocamıza, emeği geçen herkese katkıları için teşekkürler.
O’nu her yerde görmeniz mümkündü. Sinop için yapılan her organizasyonda, kuruluşlarda, açılışlarda, toplantılarda, gösterilerde ve seminerlerde. Şairler ve Yazarlar derneğinin kuruluşu için harcadığı zamana tanığız bizler. 15 Eylül Atatürk’ün Sinop’a geliş etkinliklerinde konser organizasyonunda çok koşturmuştu. Kurum amirlerini ilk o ziyaret eder, kendisine her kapı açılırdı.
Zeytin Projemizin toplantılarına katıldı ve bizlere gönül desteği verdi. Kültür Müdürlüğü Salonunda akademisyenlerin hazırladığı sergide beraberdik.
Foto: Sergide aramızdan ayrılan C. ÜNAL ile birlikte
Toplantılarda, babacan tavırları ile hep birleştiriciydi. Yeri doldurulamayacak bir insandı Erkan TURAN. Kendine özgü davranışları ile Sinoplu herkesle iletişimi vardı. Hep” herkes benim akrabam, dedemiz Ali Başoğlu” derdi.
2022 Bilke Halkbilim Ödülleri kapsamında, Yönetim Kurulumuz E.TURAN’I ONUR ödülüne layık gördü.
Kendisini rahmetle yad ediyoruz, ruhun şad olsun değerli insan.
Derneğimizin kuruluş günlerinde yaşadığım duygu yoğunluğu, toplumun ihtiyaçlarına cevap bulmak heyecanı, bizi bu günlere getirdi. BİLKE adı bile, şiir gibi ilhamla gelmişti. Sinop ve çevresinde yaşanan problemleri çözmeyi hedefleyerek kurmuştuk derneği.
4K KÖY KENT KÜLTÜR KÖPRÜSÜ PROJESİ KÖY ATÖLYESİ
Araştırmalarla geçen zamanlarım, öğretmenlik yıllarım toplumun CIZ noktalarını önüme serivermişti. Yurdumun, boyutları dağları aşan problemlerinin bir ucundan da biz tutmalıydık.
80-90’lar sonrası, AB uyum yasalarına göre köylerin boşalmasıyla, bu sorunlar kapanmayacak yaralar açtı. Kente göçen, iki kuruş ekmek parası için toprağını bıraktı. Kadınlar kızlar tarlada çalışmak yerine evde oturmayı tercih etti. AVM’ler, ZİNCİR MARKETLER oh ne güzeldi. Güneş altında çalışmak yok, para az olsa da tarlada, ahırda terlemeden yaşamanın keyfini çıkarıyorlardı.
Ne yapsalardı, toprak gübre istiyor, traktör, döver- biçer istiyor, para yetmiyordu. Ormanlar kesildiği için domuzlar köylere, tarlalara saldırıyor, ekilen tarlaları talan ediyordu. Tarlalara, çelik tel örgüler yapsan para, araç alsan para, mazot alsan para, gübre alsan para. Ne olacak bu işin sonu dediler ve göçtüler köylerden.
Büyük şehirlerde nüfus patlaması yaşandı, eğitim seviyesi düştü. Özel okullar rağbet görmeye başladı. Çocukların kaliteli eğitim alması zorlaştı. Bir de köyden göçemeyenler vardı. Çocukları YBO’na gidenler, taşımalı eğitim görenler.
ÖĞRENCİLERİMİZE BİLGİSAYAR DAĞITIMI
BİLKE, okuma isteği olan çalışmaktan yılmayan başarılı çocuklara ulaştı. Her hikaye birbirinden etkileyici idi ve bizi kamçıladı. Onlar da eşit koşullarda eğitim almayı hak ediyor. Çobanlık yaparken üniversite sınavlarına hazırlanan ve derece yapan gençler yalnız bırakılmamalı dedik ve onlara ulaştık. Eğitim seviyesi Türkiye genelinde düştü. Yine de çocuklarımız, gençlerimiz için meslek sahibi olma yolunda elimizden geleni yapacağız.
Olumsuzluklara karşı alternatif yaratmak konusunda destekçilerimiz artıyor. Şeffaf dernek anlayışımızla, işletme defterimiz, dekontlarımız, belgelerimiz açıktır. Yüreğimizde yurt ve insan sevgisi ile yürümeye devam ediyoruz. Burs öğrencilerimiz için koşullara, BURS BAŞVURULARI kategorimiz ve sayfamızdan ulaşabilirsiniz. Gönlü zengin olanların desteklediği bir dernek olarak, bir kuruşumuzu hibe etmeden, hesabını vererek yolumuza devam ediyoruz.
NOT: 2019 yılında toprağa verdiğimiz canım babam, Sinop’un dağ köyü TİLKİLİK’ten 13 yaşında okumak için 1944 yılında SİNOP’A kaçmış. Valiye gidip okumak istiyorum demek için. Cafer SARIKAYA ANILAR kategorimizde el yazısı ile yazdığı yaşamını okuyabilirsiniz. 4 çocuğunu okutan, üniversite mezunu ve meslek sahibi yapan babama minnettarız. O nesil Türkiye Cumhuriyeti için çok duyarlıydı, Projeyi, Atatürk ve silah arkadaşlarının kanları ile suladığı bu coğrafyada kurduğu Cumhuriyete duyarlı nesle adıyoruz. A. Yaşar SARIKAYA
2019 yılında başlayan Sinop Zeytini Projesi 2. aşamasıyla devam ediyor. Bilke, projeyi Sinop Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü ve Akademisyenler ile birlikte yürüttü. Asırlık Sinop zeytinleri araştırıldı, bilir kişilerle buluşuldu. Eski zeytinlerden alınan çelikler köklendirilmeye bırakıldı. Çelikler serada köklenmeye başladı. Belediyenin belirlediği alanlara dikildi.
Önceden, Sinop zeytinlerinin İzmir Zeytin Araştırma Enstitüsü Tür Belirleme Birimi tarafından 6 cins olarak tescil edildiği öğrenildi. Sinop Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürü Serdal KÜÇÜKDEMİR, İzmir Bornova’dan, müdürlüğün yetiştirdiği Sinop’a özel fidanları aldı. Şu anda belediyenin tahsis edeceği alana dikilmeyi bekliyor.
İzmir Zeytin Araştırma Enstitüsü tarafından yetiştirilen Sinop Zeytinleri Sinop Belediye serasında
Sinop Belediyesi Serası- İzmir’den gelen özel Sinop Zeytini fidanları dikilmeyi bekliyor
Şimdi projenin 2. aşamasındayız. Dernek başkanımız, İzmir Zeytincilik Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Teknik Müdür Yardımcısı Metin ALTINDAĞ ile derneğimizin Sinop Zeytin fidanı talebi hakkında görüştü.
Metin ALTINDAĞ, Dernek Başkanımız Yaşar SARIKAYA’ya şu bilgileri verdi.
“Gen Bankamızda, Türkiye genelinde, binlerce zeytin türümüz var. Köklendirme ve fidan yetiştirme işlemlerini titizlikle yürütüyoruz. Steril ortamlarda, özel teknikler ve ilaçlar kullanarak gözlemliyor ve takip ediyoruz. Sinop Belediyesi ürettiğimiz 4 yaşındaki Sinop Zeytin fidanlarının elimizde olan hepsini satın aldı. Onların mutlaka ivedilikle toprakla buluşturulması gerek.
Başkanım, sizin derneğinizin Sinop Zeytini fidan talebiniz üzerine Sonbaharda Sinop için köklendirme işlemini projelerimiz arasına alacağız. Aldığımız çelikleri köklendirmek hiç kolay değil. Çünkü anaç ağaçlar çok yaşlı. Farklı aşamalardan geçiriyoruz, Sinop’ta üretilen çeliklerden verim alınmaması normal. Biz özel seralarda ve özel yöntemlerle bu işi yapıyoruz.
Eğer Sinoplu ilgi duyarsa, ZEYTİN GEN BANKAMIZDA bulunan Sinop zeytinlerini sürekli üretmeyi programımıza alırız. ” dedi.
Yaşar SARIKAYA, ” Metin Bey, bu bilginizi Sinoplularla paylaşmak istiyoruz. Sinoplular zeytin fidesi hakkında derneğimizle iletişime geçiyor ve fidan istiyorlardı. Projenin sürdürülebilir olması için halkın desteğini alacağımızı biliyorum. Sonbaharda sizi tekrar arar ve hatırlatırım. Sinop Zeytini yaşasın, fideler büyüsün yeter ki, alıcısı hazır bu konuda emin olabilirsiniz ” dedi.
22.07.2023- TÜRKİYE SELÇUKLULARI DÖNEMİNDE AŞIKLAR ADASI “SİNOP”UN FETHİ Dr. Zekiye TUNÇ- Doç. Dr. Mustafa ŞAHİN
Eski Çağ’da Sinop’ta Türklerin Varlığı ile İlgili Tezler Karadeniz Bölgesi’nde Türk varlığı milattan önceki yüzyıllara dayandırılmaktadır. Araştırmalara göre bölgeye ilk olarak MÖ 3. bin ile 2. bin yılları arasında Oğuzların kollarından sayılan “Gas/Kas” ve “Gud/Gutîler”in geldiğinden bahsedilir (İnan, 2003: 72). Sonrasında Kimmerler ve İskitler ard arda Karadeniz’de görülmüşlerdir. İskitlerin vatanının Asya olduğu ve buradan göç ederek Kimmerlerin yurtlarına geldikleri Heredot’un kayıtlarında anlatılmıştır: “Göçebe Skyt4’hler Asya’daydılar. Massagetlerle yaptıkları bir savaştan yenik çıktılar, Araxes ırmağını geçtiler, Kimmerlerin yanına göç ettiler. (Skythlerin oturdukları yerler eskiden Kimmerlerinmiş, öyle derler)” (Heredotos, 2012: 298). İskitlerin sıkıştırması ile bugünkü Gürcistan’dan Doğu Anadolu’ya, oradan da İç Anadolu’ya gelen Kimmerler MÖ 695 civarında Frig Devleti’ni yıkarak bölgede bozkır-göçebe geleneklerini devam ettiren bir devlet kurmuşlardı. Bu sırada bir kısım Kimmer boyları da kuzeye çıkarak Karadeniz Bölgesi’ne yayılmaya başlamışlardır (Tellioğlu, 2007: 655). Anadolu’da gittikleri her sahada olduğu gibi Karadeniz Bölgesi’ni de siyasi ve sosyal bakımdan önemli ölçüde etkileyen Kimmerler, hâkimiyetleri süresi boyunca Sinop’tan Trabzon’a kadar uzanan kıyı şeridinin kontrolünü ellerinde bulundurmuşlardır (Tellioğlu, 2007: 23-24). Kimmerleri takiben Anadolu’ya giren İskitler MÖ 665’ten itibaren Kür Nehri’nin sağ yakasına yerleşmeye başlamışlardır. MÖ 401 civarında bölgedeki İskit hâkimiyet sahası Çoruh boylarına ulaşmıştır. Bu süre içerisinde, Sinop’tan Trabzon’a kadar olan sahil şeridi de bazı İskit boylarının eline geçmiştir (Tellioğlu, 2007: 655). Güney Karadeniz sahilinde Sinop’tan başlayan İskit hâkimiyeti bu şehrin yüz seksen km batısına kadar uzanıyordu. Yunanlılar, Karadeniz Bölgesi’nde koloni kurmaya başladıklarında, Sinop’tan Kolhis’e uzanan sahada mitolojilerinde ve edebiyatlarında büyük yer tutacak İskit kadınlar topluluğu olan Amazonlarla karşılaşmışlardır (Tellioğlu, 2007: 33).
(Sinop Tersane Kapısı üstünde kilit taşı olarak yerleştirilen taşın üstündeki simgeler “ticaret yapanlara ait damga, marka” gibi düşünen bilim adamları varsa da, farklı düşünenler de var, çünkü çok dikkat çekici. 2023 tahrip olduğunu gördük, kim sahip çıkacak bu değerlere BİLKE)
Orta Çağ’da Sinop’ta Türk Yerleşmeleri Orta Çağ’da Sinop’ta çeşitli Türk kavimlerinden Bulgar ve Kıpçak yerleşmeleri görülmüştür; ancak en güçlü tesiri Selçuklular yapmışlardır. Bulgarlar, Bizans topraklarına 482 ile 559 yılları arasında saldırıları sıralarında Bizans’a esir düşmüşlerdir. 530 yılında bir Bulgar birliğinin yenilmesi sonucunda Bizans ordularına alınıp Armenie ve Lazique bölgelerine yani Çoruh ve Yukarı Fırat çevresi sahalarına yerleştirilmişlerdir. Bulgarların özellikle nakledildikleri Armenie ve Lazique olarak isimlendirilen bölgenin bugün aşağı yukarı Trabzon’dan Sinop’a oradan da güneye Tuz Gölü’nün doğusundan geçerek Kayseri’yi de içine alan bir hat takip ettiği söylenebilir (Anzerlioğlu, 2003: 66). Bulgarların Sinop’taki varlığına dair bilgilerimizin yanında Kıpçaklarda bölgede yerleşmişlerdir. MS 13. yy.’ın ilk yarısında Moğol istilası ile Kıpçaklardan bir kısmının Balkanlara, diğer bir kısmının ise Kırım’a geçtikten sonra Sinop’a geçerek Karadeniz’in güney sahillerinde yerleştikleri bilinir. Moğol baskısı sonucu bir başka Kıpçak kolunun ise Gürcistan üzerinden Doğu Karadeniz’e geçtiğine bakıldığında Karadeniz’e çeşitli yollardan Kıpçak göçlerinin olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır (Acun, 1999: 27).
çalışmanın tamamına;
22-23 ağustos 2016 Gostivar Makedonya
14. Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Kongresi