RSS

Kategori arşivi: eski sinop

1835 SİNOP- MERKEZ NÜFUS KAYITLARI

03.01.2022-A.Yaşar SARIKAYA

BALATLAR VE KEFEVİ MAHALLELERİ

2006 yılında 2. kitabım baskıya girdikten sonra, sıra ailemin ve köyümüzün Başbakanlık Osmanlı Arşivinde olan nüfus kayıtlarını bulmaya gelmişti. Söylerken çok kolay geldiğine bakmayın. Bulunduğumuz yere uzaktı, dolmuş, otobüs, taksi derken arşive ulaştım.

Kapıda kimlik kontrolünden sonra, araştırma yapabilmem için panoramik fotom çekildi, giriş kartı çıkarıldı ve sonunda arşive girebildim. Kayıtlar tamamen Osmanlıca. Sadece sancak, kaza ve köy isimlerini okuyabiliyorum. Sinop’un zaman zaman Kastamonu, Bolu ve Canik sancaklarına bağlı olduğunu gördüm. 2 gün çalıştım, okuyabildiğim köy ve divanların kaydını aldım.

Doğduğum köyün nüfus kayıtlarını, 2 sülale dışında çözümledim. BOA uzmanından ve Sinoplu çevirmenden yardım aldım. Sonra sitede yayımladım, ilgi gördüğünü söyleyemeyeceğim. Elimde olan kayıtlardan Sinop merkez mahallelerini sıra ile veriyorum. İlgi görürse diğer mahalleleri de vereceğim. Mutlaka çevirmene ihtiyaç olacak. 1835 yılında yapılan nüfus kaydı, BALATLAR MAHALLESİ ve KEFEVİ:

İlgi olursa, diğer mahalleleri de yayımlarım. hoşça kalın.

 
2 Yorum

Yazan: 03 Ocak 2022 in eski sinop

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

1927 SİNOP SALNAMELERİ

23.12.2021-BİLKE

1927 SİNOP ViLAYETi EĞiTiM DURUMU VE DERNEKLER
Sinop Vilayetinde “73” talebeli bir orta mektep,

“16755” talebeli muhtelif “19” ilk Erkek ve Kız Mektebi vardı.
Vilayette Cumhuriyet Halk Fırkası, Türk Ocağı, Hilal-i Ahmer, Teyyara, Himaye-i Etfal Ģubeleriyle Muallimler Birliği, Ticaret Odası ve Asar-ı Atika-yı Muhibler Cemiyeti vardı.

Boyabat, Ayancık, Gerze Kazalarında Cumhuriyet Halk Fırkası, Himaye-i Etfal, Türk Ocağı ve Teyyare Cemiyetlerinin Şubeleri de vardı. (15)

VİLAYETİN SAĞLIK DURUMU
Vilayette malarya (sıtma), frengi, zatürre gibi hastalıklar görülmektedir. Ayrıca 40 yataklı bir “Memleket Hastanesi” mevcuttur. Gerze, Ayancık, Boyabat kazalarında muvazene-i umumiyeden idare olunan onar yataklı birer “Muayene ve Tedavi Evi” vardı. Bunların muamelat-ı sıhhiye ve idariyeleri mahalli hükümet etıbbasının (doktorlar) mesuliyeti altındaydı.(16)
Sinop’un sağlık açısından en önemli sorunu yerleşim merkezlerinin birbirinden uzak ve küçük birimlere bölünmüş olmasıydı. Ayrıca yerleşim merkezleri arasındaki ulaşım güçlüğü sağlık merkezine ulaşmayı da geciktirmekteydi. Altyapı olanaklarının yaygınlaşmamış olması ve yerleşim birimlerinin dağınıklığı sağlık hizmetlerinin istenilen düzeye ulaşmasında en büyük engel olarak görülebilir.

VİLAYETİN EKONOMİK DURUMU
Hayvancılık

Sinop Vilayetinin dağlık ve ormanlık olması hayvancılığa elverişli bir ortam hazırlamıştı. Bunun yanında yüksek kesimlerde sert ve soğuk geçen kışlar hayvan yetiştiriciliğinde önemli yem sorunları yaratmıştı.
Vilayette bargir, kısrak, merkep, katır, inek, öküz, manda, koyun ve keçi gibi hayvanlar beslenmekteydi. Hayvanlardan elde edilen ürünleri ise süt, yün, yapağı kılı ve keçi kılı oluşturmaktaydı.(17)


Sinop Vilayetinin genel olarak hayvancılık faaliyetlerine baktığımızda en çok keçi beslendiğini görmekteyiz. Keçinin küçükbaş hayvan olması ve hareket olanağının daha kolay olması, sütünün ve keçi kılının bir gelir kaynağı olması bunda etkili olmuş olabilir. İkinci sırada en çok yetiştirilen koyun için de aynı durum söz konusudur diyebiliriz. Dikkati çeken bir nokta da Sinop merkezde inek sayısının diğer kazalara nazaran az olmasına rağmen süt üretiminin fazla olmasıdır.
Tabloda dikkati çeken bir durum da hayvansal ürünlerin üretiminin olmayışıdır. Buna sebep vilayette bu dönemde hayvansal ürünleri değerlendirecek kuruluşların henüz olmayışı olabilir. Ayrıca tabloda et üretimiyle ilgili bir bilgi de verilmemiştir.
Karadeniz’e oldukça uzun bir kıyısı olan Sinop Vilayetinin su ürünleri ile ilgili bilgi de bu salnamede verilmemişken 1925-1926 Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesinde tuzlu balık üretiminin yapıldığı görülmüştür.(18)

Bunun sebebi mübadele sonucu Rum nüfusun göç etmiş olması ve büyük olasılıkla onların iş sahaları olan tütün işleme ve tuzlu balık üretiminin de yavaşlamasıdır. Bir başka ihtimal ise veriler aynı olduğu için belirtilmemiş olabilir.

Madenler

Sinop yeraltı kaynakları açısından oldukça fakirdir. Bundan dolayı madencilikle uğraşan insan sayısı da çok azdır. Boyabat ve Durağan’da linyit damarları mevcuttur.(22)

Salnamede de madenlerden Ģu şekilde bahsedilmektedir; Boyabat Kazasının Durağan mevkiinde Haziran 314 tarihinde Musa Ağa namında birisi tarafından imtiyazı alınan ve elyevm gayr-i faal bulunan arsenik madeni ile yine Boyabat Kazasının Ekinviran mevkiinde petrol madeni vardı.(23)

15 Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi 1927-1928, 941.

16 Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi 1927-1928, 941.
17 Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi 1927-1928, 937.

18 Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi 1925-1926, İstanbul.

22 Yurt Ansiklopedisi, “Sinop”, C. 9, 6747-6829, İstanbul.
23 Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi 1927-1928, 938.

KAYNAK: Hürü SAĞLAM TEKİR-

Kafkas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Kafkas University Journal of the Institute of Social Sciences
Sayı Number 13, Bahar Spring 2014, 133-145
(DOI:10.9775/kausbed.2014.009)

PDF tamamı:

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/116204

 
Yorum yapın

Yazan: 23 Aralık 2021 in eski sinop

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

MİNAS BIJIKYAN- SİNOP 817-1819

12.11.2021-BİLKE

Liman Şehri

   Ağlimanın dokuz mil mesafesinde, eski devirde PAMFİLAGONYA denilen eyaletin meşhur başşehri olan Sinop veya Sinap’ın doğu koyunda mükemmel bir limanı ve Roma devrinden kalmış olup içinde bugün Osmanlı Devleti için büyük gemiler inşa edilen bir tersanesi vardır. Polibios ve Strabon, Sinop’un meşhur bir şehir olduğunu ve iki iyi limanı bulunduğunu söylerler ki, bunlardan biri Ağliman olsa gerek. Bazı eski tarihçilere nazaran burasını, Asobos’un “peri” lakabı verilen SİNOPİ adlı kızı yaptırmıştır.

Büyük Sinop’un Gölgesi

Valerios da, Yason veya Argonotlar’ın “ Yüksek Karampe’ye doğru sahilden seyrederlerken büyük Sinop’un gölgesi denizde yüzüyordu” beyti ile şehrin o zaman esasen yapılmış olduğunu söyler. Diğer bazı yazarlar da, daha muhtemel olarak, şehrin Argonotlar‘dan olan ve şehirde heykeline tapınılan AUTOLİKOS tarafından yapılmış olduğunu söylerler. Plutarkos’un dediği gibi Romalılar şehri zapt ettikleri vakit, sahilde gördükleri güzel bir gencin heykelinin AUTOLİKOS’a ait olduğunu anlayarak Roma’ya götürmüşlerdir. Anlaşıldığına göre, orada önce ufak bir şehir yapılmış olup, Autolikos, Grek tarzındaki kaleyi inşa etmiş, sonra Akdeniz’den gelen Milezyalı bir kolon, mevkiin güzelliğini görerek, yerlilerin zaifliğinden dolayı kendileri oraya yerleşmiş, şehri büyütmüş, intizama koymuş ve refah içinde o kadar çoğalmışlardır ki, Giresun ve Trabzon’a da birer koloni göndermişlerdir.

Böylelikler Sinop’un kurucuları sayılan Milezyalılar, Mihridates’in korkusundan şehri çok tahkim etmişlerdir. Mihridates’ın zamanında payitaht şehri olan Sinop, sonra Romalıların eline geçmiştir. Memnon ve başkaları, Sinop’un Mihridates’ın doğduğu ve atalarının başşehri olduğunu söylerler.

Mabette Put

   Sinoplular eskiden çok kuvvetli olup birçok savaşlar yapmışlardır. Başlıca ilahları, Mısırlıların Serapis Putunun aynı olan Dios olmuştur. Sinopluların kalenin içinde yaptıkları muhteşem bir mabette tapındıkları bu put, Tacitus’a nazaran, Mısır Kralı Ptolemeos tarafından Mısır’a götürülmüştür. Adı geçen Kral putu almak için üç sene uğraşmış ve Sinop kralına elçilerle büyük hediyeler göndermiştir. Nihayet putun, gemiye kendi kendine uçmuş olduğuna dair çıkarılan rivayetle halkı aldatmışlar ve put Mısır’a götürülerek orada muhteşem bir mabede konulmuştur. Bu put pek meşhur olup kahinleri de alim kimselerdi. Pontuslu filozof HERAKLİTES, mazkur putun :”önce ilah, sonra kelam ve ruh bir aradadır” diye bir mesajını nakleder.

Sinop Sikkesi

   Sinop sikkesinin bir yüzünde, Autolikos’a ait olması muhtemel açık bir baş, diğer yüzünde de memleketin verimliliğini gösteren bereket boynuzu resmedilmiştir. Bulunan diğer eski bir sikkede, bolluk ilahı Pluton’un yan yatmış vaziyette resmi vardır. Diğer bir sikkenin üzerinde de, bu gün de görüldüğü gibi, balığın bolluğunu işaret etmek üzere bir balık resmi vardır.[1]

Romalıların bastırdıkları sikkelerin birinde C.J.F.SİNOPES, yani ”Julius kolonisi mesud Sinop kolonisine” yazılıdır ki bu, Roma imparatorlarının Sinop halkını kendi kolonileri saydıklarının ifadesidir.

Kale

Sinop kalesi Strabon zamanında çok güzelmiş. Fakat zamana eski bina yıkılmış ve Grekler zamanında kalıntıları ile yenisi yapılmıştır. bazıları yeni kalenin Cenovalılar tarafından yapıldığını söylerler. [2]

Peygamber Eremya ve Kale

EUSEBİOS, Sinop’un M.Ö.625’de peygamber EREMYA’nın zamanında yapıldığını söyler ki, bununla kalenin ikinci yapılışı ima edilse gerektir. Kale duvarları üzerinde birçok yerde taşlarla beraber örülmüş insan ve hayvan heykelleri, tezyinat ve sütun parçaları, Müslüman mezarlığında da sütun kaideleri parçaları gördük. Bunlar STRABON’un tasvir ettiği eski akademiya holunun kalıntıları olsa gerek.

 Kalıntılar içinde Grekçe yazılar vardı; fakat kopya etmeye vaktim olmadı. Kale duvarının içinde bulunan çok eski şeylerin arasında yüzü bozulmuş, fakat boynu ve saçları görülen mermer bir büst vardı. Deniz tarafında, elinde bir kap yan gelmiş bir adam, bunun ayak tarafında da elinde bir kapla yatmış kadının yanında, üç geyik ayaklı halka biçiminde bir masanın resmedildiği mermer bir heykel vardır. Bunun biraz ötesinde bir tapınak duvarının kalıntısı görünür.

   Kale kuzey taraftadır, güneyde iç kale vardır. Kapının birisinin üzerinde Grekçe yazı ve iki sed üzerinde Cenovalılar’dan kalmış tamamiyle mevcut iki arslan şekli vardır. Çevresi iki milden fazla olan kale, berzah üzerinde yapılmış olup bir ucu sahilin batısına, diğer ucu da büyük liman olan doğu koya kadardır. Kalenin kumluk arazi üzerinde bulunması, Türkler arasında bir efsanenin vücut bulmasına vesile olmuştur. Güya kale önce kumla örtülü imiş, sonra devler onu sihirle açmış ve kumu ağlimana dökmüşlerdir.

Yarımada

   Sinop’un Boztepe ( Grekçesi KARAPİ) denilen yarımadası ucu sekizyüz adım genişliğinde bir dildir. Denildiğine göre, bu dil vaktiyle açık olduğundan kaleye gitmek için karadan bir köprü yapılmış, kayıklar da bir koydan diğerine geçerlermiş. Dilin çevresi 18 mil olarak hesaplanıyorsa da, kale üzerinden ölçüldüğü takdirde o kadar tutmaz.

Yarım adada Türbe ve şapel yanyana

Dilin üzerinde Seyyid Bilal Tekkesi denilen meşhur bir ziyaretgah ve mezarlık gördük. Orada iyi bir su dahi vardı. Yakınında, bir köşesi Ağlimana, biri kaleye, diğeri de limana bakan üçgen şeklinde bir harabe vardır ki, bunun bir şapele ait olması muhtemeldir. Romalılara ait mezarlar aynen kalmış olup buradan çok defa, eski taş ve sikkeler çıkarılır. Orada bulunduğumuz günlerde toprak kazılıp Mihridates’e ait birkaç altın sikke çıkarıldı. Romalılar, hazine ve dini yazılarını kal’ede hıfzederlerdi. Horenli Moses, Mihridates’in Sinop’a hakim bulunduğu zaman kahinlerin yazmış oldukları Ermeni Kralları tarihini Africanus tarafından, üçüncü asırda oradaki tapınaklardaki yazılardan çıkarılmış, bilahere de Pontus’dan Urfa’ya götürülmüş olup, kendisinin gördüğünü söyler. [3]

Strabon, Sinop dağ ve bahçelerinden büyük sitayişle bahseder. Hakikaten de bu gün dahi her tarafı ağaçlıkla süslü bir vaziyettedir. Buradan İstanbul’a büyük gemi inşaatına mahsus, muazzam keresteler sevk edilir. Burada bir nevi kırmızı kilden kaplar yapılır. Denildiğine göre Sinop dağlarında yeşil renkte bir kil de vardır.

Sinop’ta zeytin ağaçları yetişir ve zeytinyağı imal edilir. Sahilin bazı yerlerinde, eskiden “Pontos Absenti” dedikleri absente benzer otlar, dağlarda ise bundan başka çeşitli şifalı otlar vardır.

Hrıstiyan halk kale dışında oturur. Rumlar, cesur ve gururlu insanlar olarak kalmışlardır. Ermenilerin sayısı azdır ve bir kiliseleri vardır. Haçlılar İstanbul’u zapt ettikten sonra Sinop, Osmanlı fethine kadar Trabzon imparatorlarının başlıca bir şehri olmuştur.1461’de İsmail Bey orada tek başına hüküm sürüyordu ve Osmanlı fethinden evvel Trabzon imparatorları Sinop Beyi Şatir’e yıllık bir vergi öderlerdi. 

   Sinop’tan birçok meşhur adam çıkmıştır. Bunlardan filozof Diogenes M.Ö.340’da burada doğmuştur. Sinik ( Cynique) felsevi mezhebine ait olup sefil bir hayat süren ve bir fıçının içinde oturan mezkur filozofun mermerden mamul mezar taşı bulundu. Taşın üst tarafında bir köpek resmi, altında da sual- cevap şeklinde şu yazı vardır:

S-           Söyle ey köpek, bu kadar dikkatle kimin mezarını bekliyorsun?

C-           Köpeğin.

S-           Köpek dediğin o adam kimdir?

C-           Diogenes.

S-           Bu adam nereli idi?

C-  Sinopludur. O bir zaman fıçı içinde yaşardı, fakat şimdi meskeni yıldızlar olmuştur.” [4] 


[1] Tournefort –II.206-, “Sinopluların kendi zamanında, İstanbul için urgan imalatı mükellefiyetinden başka, başlıca işlerinin balıkçılık olup, tuzlama ve balık yağı ticareti ile meşgul olduklarını; tuzlamayı daha çok uskumru ve palamut balıklarından yaptıklarını, yağı da yunus ve fok balığından çıkardıklarını söyler.”

[2] Aynı müellif kalenin kendi zamanında çok bakımsız olduğunu şehirde az sayıda yeniçeri bulunduğunu, Yahudilere tahammül edilmediğini, Rumların da müdafaasız açık bir mahallede ikamete mecbur edildiğini söyler. Feruhan Bey ise kendi zamanında (1847) içinde Türk evlerinin bulunduğu ve tamir edilmiş olan Sinop kalesinde 150 kadar top ve 500 asker bulunduğunu söyler.

[3] ERMENİ Tarihi, Venedik 1827, s. 182

[4] Minas Bıjıskyan- Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası

ARAŞTIRMA: Y.SARIKAYA

 
Yorum yapın

Yazan: 12 Kasım 2021 in eski sinop

 

Etiketler: , , , , , , ,

SİNOP’TA YERLİ HALK

29.09.2021-BİLKE

Bir İnci Memleketim- A.Yaşar SARIKAYA- 2010sayfa: 27,30.

Efsaneleri, söylenceleri, tarihi ve arkeolojik bulguları gerçekçi olarak değerlendiren akademik araştırmalar, öncelikli kaynaklarım oldu.  Adnan PEKMAN yaptığı araştırmanın sonucunda, Sinope’de üç kademeli yerleşimin olduğunu vurguluyor.[1]

       “Birincisi tamamen efsanevi çağlarda meydana gelmiştir. Bu devrede Sinope’nin yerli bir halk tarafından kurulduğu kabul edilebilir.

       İkincisi, içinde tarihi bir gerçeğin de pırıltıları bulunan ARGONAUT’ların burada bir şehir kurduğunu anlatan efsanenin meydana geldiği dönemde olmuştur.

       Üçüncüsü ise tarihi bir gerçek olan Sinope’nin Miletos tarafından kolonize edildiği zamana rastlamaktadır.”

Bu konuda PAFLAGONYA adlı kitapta ise, şehrin kurucuları hakkında şu ilave bilgiler yer alıyor.

Sinop’un kurucularının Egede Miken medeniyetini kuran Akalar olduğunu söyleyenler vardır. Eski Samsun’da Miken çanak çömleğinin bulunması bunu kuvvetlendirmektedir. Sinop adının Sinope denilen bir Amazondan çıktığını kabul edenler, ilk kurucularının da Akalar olduğunu kaydederler.[2]   

Efsanevi çağların üstünden ne medeniyetler geldi geçti, ne olaylar yaşandı. Hepsinin içinden, günümüze kadar taşınan çarpıcı özellikler olduğunu görüyoruz. Bu önemli ayrıntıların insanı hayrete düşüren bölümlerini sırasıyla paylaşmak istiyorum.

SİNOP TERSANE KAPISI YAZITI

Kaynak araştırırken, Sinop tarihinin bilinenden çok eski olduğunu belgeleyen kaya yazıtı bilgisini okudum. Sinop’ta kaya yazıtları olduğu hakkında bir kaynağa rastlamadığım için, konu ilgimi çekti. Kitabın kaya yazıtları ile ilgili bölümde Sinop hakkında şu bilgiler yer alıyordu:

Anadolu Kaya Resimleri ve Yazıtları

– Kuzey Anadolu(176)

– Oy-önul (oy-ongul) Trabzon mağara yazıtları -2 bin 2 yazıt.

– Sinop Tersane Kapı Üstü Yazıtı, ( – 2 bin belki daha da eski)[1]

Bu kitapta anlatılan kaya resimleri ve yazıtları, henüz resmi araştırması yapılmamış tarihi belgelerdi. Kitapta, Sinop ile ilgili yazı sadece bir cümleydi. Yazıyı okuduktan sonra hemen Tersane Kapısına gittim ve bu kaya yazıtını buldum. Senelerdir geçtiğim yerde bu yazıtı nasıl görmemiştim, hayretler içindeydim. Yazıt, Tersane Kapısı üstüne kiriş olarak yerleştirilen, siyah taş üzerine ustalıkla kazınmıştı. Kaya üzerindeki figürler mükemmeldi. Yıpranmadan günümüze kadar gelmişti. Yazıdaki figürler yatık ve sanki kiriş altına doğru devam ediyordu. Figürler çok net ve pürüzsüzdü. İnce uçlu metal ile mi kazınmış, yoksa damga olarak mı basılmıştı? Hitit hiyerogliflerine benzemiyordu. Net olarak ayırt edilebilen iki insan figürüydü. Konu, uzmanlarca incelendiğinde cevapları bulabilecektik. Kim bilir, belki de çok eski tarihlerde sadece Sinop’a özgü olan bir amblemdi.

Bu konuda internette araştırma yaptım ve yeni bir kaynağa ulaştım. Yeni kitabı aldım. Sinop’taki bu eski yazıtı bulan kişinin, kimyacı bilim adamı Kazım MİRŞAN olduğunu öğrendim.

Kazım Mirşan, dünyadaki kaya yazıtları hakkında araştırmalar yapan, Asya Türk dillerini bilen bir bilim adamıdır. Onu TV programlarında, Hulki Cevizoğlu’nun konuğu olarak izlemiştim. Kitapta bulduğum Sinop ile ilgili bölüm:

  “Sinop Kalesi Tersane Kapısı Yazıtı( KM)

Bizzat Kazım MİRŞAN bulmuştur. Tersane kapısının, lento taşı olarak kullanılmıştır. ONUY ERAT, (onguy erat) başarısı nedeniyle takdir ediliş.

Yazının şekli, onun 2 binlerden daha eski ve Ön-Türkçe yazının henüz petroglif dönemine ait olduğunu göstermektedir. Bu konuda düşünülebilecek en üst çizgi, yani zamanımıza en yakın tarih 6 binler olacaktır. Yeni bulguları bekleyeceğiz.

Sinop Karadeniz’in en büyük ticaret merkezidir ve Karadeniz’in Venedik’i sayılır(Archeo. 308). Kentin Yunanlılar tarafından kurulduğu ön fikriyle hareket edilir, bu yöredeki amforaların yazısının Grekçe olduğu iddia edilir.

NERİK; Sinop yöresinde M.Ö 2000’lerde bu adda bir siyasal kuruluşun varlığını – önünde bir soru işareti ile – Anadolu Uygarlıkları ansiklopedisinin 19. sahifesindeki haritada gördük. (Dç. Ali Dinçol, Görsel y. 1982)

Bu ad ON- ERİK olmalıdır. Erik, ermiş, O’na ermiş, On olmuş, ON’LAR anlamını verebilir.

Kendilerini ON (hun) diye adlandırılan bir Ön-Türk krallığı olmalıdır.

Sinop yazıtları ve Erzurum’da CUNNİ mağarasında bulunan ONLAR, bu konudaki şüphelerimizde haklı olduğumuzu göstermektedir.[2]

Tersaneye gittiğinizde, tersane kapısı üstündeki kemer taşına bakmalısınız. Eminim oradaki figürler her geçişinizde sizleri de bir hayli düşündürecektir. 

Kim ya da kimler yazdı ise, zaman bu günlere taşımış. Yağmur, kar, fırtınalar geçirmiş ama yine de sapasağlam…

Ulaştığım son bilgi:

Tersane kapısı-sütun üzerine K, N, P, A, I, O ve Y harflerin birleştirilmesiyle oluşan taşçı işaretleridir bilgisi Mimar Sinan Üniversitesi Tarihçileri tarafından paylaşılmıştır.


sayfa:2

[1]Ali Tayyar Önder, Türkiye’nin etnik yapısı, sayfa:72

[2] Ön- Türk Uygarlığı -1B- Haluk TARCAN. CAFT EDITIONS PARİS


sayfa:1

[1] Adnan PEKMAN- Eskiçağda Bazı Anadolu Şehirlerinin Tanrı ve Kahraman Ktistesleri

[2] Paflagonya. Arkeolog Ahmet Gökoğlu

 
Yorum yapın

Yazan: 29 Eylül 2021 in eski sinop

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

HAMSAROZ İSMİNİN ANLAMI ÜZERİNE

30.08.2021- A. Yaşar SARIKAYA

Sinop’un dünyaca bilinen en güzel doğa harikasının adı, halk arasında HAMSİLOS olarak yaygındır. HAMSAROZ ise, bu yerin eski adıdır. Sinop adı, M.Ö.’ den beri tüm eski kaynaklarda “SİN ” olarak hiç değişime uğramadan karşımıza çıkar. SİN kökünün hep yaşadığını ve asırlarca da SİNOP olarak kullanıldığını görürüz.

Doğduğum köy hakkında araştırma yaparken de, bu gün hala HASANYERİ denilen bölgenin 1487 yılı kayıtlarında da HASANYERİ olarak kayıtlı olduğunu gördüm. Tarihi kaynaklardan edindiğimiz bilgiler, yer isimlerinin altta yatan bütün kültürlerin hatırasını taşıdığını anlatır bize. Bir kaya parçasının, buzullar öncesinin hatırasını yapısında koruyup hafızasına kaydettiği gibi.

Evet, gelelim HAMSAROZ sözcüğünün anlamına. Sözlüklerde yer almıyor, bu konu mutlaka herkesin dikkatini çekmiştir. Kültür ve Turizm Müdürlüğü sitesinde:

“Hamsilos Tabiat Parkı; Parka adını veren denizin bir nehir gibi kara içine girdiği Karadeniz’deki ria tipi kıyı oluşumunun en güzel örneklerinden biri olan Hamsilos Koyu (halk arasında Hamsaroz olarak da söylenmektedir) ile Akliman Koyu gibi eşsiz güzellikteki iki doğal limanı, bataklık-kumul-deniz ve ormanlık alanları ile zengin biyoçeşitliliği bir arada barındıran doğa harikası bir alan olup İl Merkezine 14 kilometre uzaklıktadır” bilgisi yer alıyor.

Linkini verdiğim sitede:

(Hamsaroz yani ham, olmamış körfez. Bu koyun benzeri sadece Norveç’te vardır. Bu bölgeye “Hamsilos Fiyordu” dense de bu bölge fiyort değil ria tipi kıyı oluşumudur. Deveci Deresi ağzında yer alan 300-400 metrelik bir deniz girintisidir. https://t24.com.tr/) açıklaması yapılmış.

TDK, ARAPÇA, OSMANLICA, KAMUSU TÜRKİ, FARSÇA VE İBRANİCE sözlüklerinde HAMSAROZ sözcüğüne rastlamadım. İbranice sözlükte HAM kökünü aradım: HOM İbranice dilinde SICAK anlamına geliyor.

Farsça χām خام  “pişmemiş, çiğ, (mec.) olgunlaşmamış” sözcüğünden alıntıdır.

Farsça sözcük Eski Yunanca ōmos, Ermenice hum հում ve Sanskritçe áma आम (aynı anlamda) ile muhtemelen eşkökenlidir.- https://www.etimolojiturkce.com/kelime/ham1

Ham kelimesi, dilimizde oldukça kullanılan kelimelerden birisidir. Ham kelimesi Farsça kökenlidir. TDK’ye göre ham kelimesi anlamı şu şekildedir:

-Yenecek kadar olgun olmayan (meyve), olmamış

– İşlenmemiş (madde)

– İdmansız

– Gerçekleşme kolaylığı veya imkânı olmayan

– Kaba, toplum kurallarını bilmeyen, incelmemiş

Strabon, Coğrafyasında AKLİMAN adını ARMENE olarak belirtiyor. Hamsaroz’dan hiç bahsetmiyor.

Bilge Umar’ın Tarihsel adlar sözlüğünde de HAMSAROZ yer almıyor. Saroz Körfezi sözcüğünün anlamını aradım:

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

SİNOP MİMARİSİ

12.06.2021-BİLKE

Yükseklere çıkıldıkça mimaride estetik kaybolur bilgisine, ekleyeceğim notlar olacak. Orta ve Batı Karadeniz Bölgesi göçerleri, neden yüksek dağlık bölgelere yerleştiler sorusunu sormalıyız kendimize? Göç mağdurlarının en büyük kıyımı, en acımasız olayların tanıkları, ölülerini yolda, derede, tepede, ormanda mezar bile yapamadan bırakarak zorunlu dağlara yerleşen topluluklardır çünkü. Acilen ev yapmalı, başını sokmalıdır. Yüz yılların mağduriyeti, genetik olarak insan beyninde nesilden nesile ne büyük hasarlar bırakmış olmalı ki, bu sorunlarından bihaber olanlar çoktur. A.Y.SARIKAYABir İnci Memleketim( GÖÇ DETAYI)

SİNOP’UN KÜLTÜREL COĞRAFYASI(Seyfullah GÜL)

Sinop tarihini belgeleyen sivil mimarlık örneği yapıları il merkezinde Tuzcular Caddesi, Kemalettin Sami
Paşa Caddesi, Yüksek Kaldırım ve Kuru Çeşme sokakta eski dokularını korumaktadırlar.
Yine tarihi Ayancık evleri ile kestane ağaçlarından yapılan bir veya iki katlı, taş çatılı ahşap oyma süslemeleri olan köy evleri önemli sivil mimari örnekleridir. Yöre sivil mimarisinde tarihi Boyabat evlerinin de önemli
bir yeri vardır. Boyabat Kalesi çevresindeki tepelerin yamaçlarına ve eteklerine yerleşmiş olan bu evler kale manzaralarıyla dikkat çekmektedir. Türkeli’ndeki tarihi Kirtoz ve Kirtozaltı evleri yörenin ahşap mimari tarzını yansıtan
örnekler taşımaktadır.

TUZCULAR CADDESİ

Yine geçirdiği üç büyük yangına rağmen Gerze, sivil mimari özelliğine sahip yapılarıyla dikkat çekmektedir.
Sinop’taki sivil mimari örneği yapıların önemli özelliği işlevleridir. Bu yapıların yer seçimi, kullanılan malzeme, kat ve oda sayısı, bahçe düzeni vb. dikkate alınan her özelliğinde ev sahibinin ekonomik durumu ve yaşam biçiminin
etkisi görülür.

GERZE YANGINI

Batıda Türkeli’den başlayıp doğuda Gerze’ye kadar uzanan Karadeniz kıyı kuşağı, Sinop merkez ilçe ve iç kesimde Boyabat yöresinde konak olarak nitelenen mimari yapılarda ön plana çıkan özellik estetik ve manzaradır. Kıyıdan uzaklaştıkça estetik kaygı daha geri planda kalmıştır. Ancak bu yöredeki diğer sivil mimari yapıların estetik ve incelikten uzak olduğu anlamına gelmez. Bu yapılar çoğu çağdaş tasarımda olmayan birçok mimari özelliğe sahiptirler. Sivil mimarilerin yapımında görev alan yöre ustaları her biri bir mimar ve mühendis olmasa da yılların verdiği deneyimle konutları bir nakış gibi işlemiş, konutta hem kendi becerisini hem de konut sahibinin arzu ve isteklerini bir sentez şeklinde ortaya koymuştur. Yöredeki sivil mimari yapılarında işlevden sonra gelen ikinci unsur mahremiyettir.

Türk İslam kültürünün önemli etkilerinin görüldüğü bu yapılarda yöre halkının inanç, gelenek ve görenekleri evin her bölümünde yerini almıştır. Meskenin yapılacağı yerin seçimi, mesken planı, avlu, cephe düzeni, odalardaki abdestlikler ile pencerenin baktığı yönün seçimi gibi birçok özellik buna örnek olarak gösterilebilir.

KAYNAK: SİNOP’UN KÜLTÜR COĞRAFYASI- SEYFULLAH GÜL

 
Yorum yapın

Yazan: 12 Haziran 2021 in eski sinop, Uncategorized

 

Etiketler: , , , , , , , ,

SİNOP’TA BAŞINI KAYBEDEN KAHRAMAN

03.06.2021- BİLKE

Seyyid Bilal’in İstanbul kuşatmasına destek olmak için Orta Asya’dan topladığı Türklerle yardıma giderken Sinop’a uğradığı ve başı kesilerek şehit edildiği rivayet edilmektedir.


Yine savaş esnasında başını kaybeden kahraman efsanelerinin yer aldığı birçok anlatı Türk halk edebiyatında yer alır. Ayrıca Anadolu’da birçok şehir de başı kesilerek şehit edilmiş kahraman türbesi yer almaktadır. Örneğin, IV. Murad’ın Bağdat Seferi esnasında cereyan eden ve bir takım olayların yer aldığı Genç Osman destanında da başı kesilmiş kahraman motifine rastlanır. Yine:

Abdurrahman Gazi (Erzurum),

Sultan Seydi (Erzincan),

Seyyid Bilâl Dede (Sinop),

Habîb en-N eccâr (Antakya),

Karaçomak (Antep),

her ikisine de Hıdırlık Sultan adı verilen Suûb-i Rûmî
(Suheyb-i Rûmî)

Ubûdü Gazi (Çorum),

Abdülvehhâb Gazi (İznik),

Hüseyin Gazi (Ankara, Divriği) efsanelerinde de savaş sırasında başı kesildiği halde savaşa devam eden veya düşmana
teslim olmayan kesik başlı kahramanlardan söz edilmektedir.

Hz. Hüseyin’in başı kesilerek şehit edilmesinin toplumda açtığı yara, benzer özellik taşıyan anlatılara ve bu anlatıların kahramanlarına karşı bir bağlılık tesis edilmiş olmasına ön ayak olmuş olmalıdır.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir mevzu Anadolu’nun birçok yerinde değişik, efsanevi din büyüklerinin olması ve bunlara gösterilen tazimdir. Bu durum, Türklerin, din değiştirseler de İslam öncesi anane ve geleneklerini yeni dine aktarmalarının etkisiyle izah edilebilir. İslam’dan sonra da Türk ananeleri İslami formlarla yaşatılmaya devam edilmiş görünmektedir.
Eski Türklerde var olan Kam-Ozanların Türkmen Babası olarak İslamlaşmış olduğuna şahit olmaktayız.

………..

Ülkemizde bulunan veya bulunduğu varsayılan evliyalar içerisinde Peygamber Efendimize (s.a.v.) akrabalık bakımından en yakın dereceye sahip olması yönüyle Seyyid Bilal’in manevi yönü hem Sinop için hem de Türkiye için büyük bir önem arz etmektedir.

Bu öneme binaen Seyyid Bilal’in Türkiye’de üç farklı yerde türbesi mevcuttur. Bu türbelerden iki tanesi makam türbesi olup bunlardan birisi Batman’da diğeri de Siirt’te bulunmaktadır. Manevi yönü güçlü olan bu tarihi şahsiyetin esas metfun olduğu yer Sinop-Merkez Ada mahallesinde yer alan türbededir.

…….

Pervane oğullarından Süleyman’ın oğlu İbrahim Bey döneminde şehri ziyaret eden İbn Battuta, “dağın eteklerinde ise Peygamberimizin mübarek arkadaşlarından Bilal-i Habeşî’nin kabri mevcuttur. Oracıkta kurulu tekkede misafirlere ve gelen geçene yemek verilir.” 15 şeklinde bir bilgi verir.

Onun bu naklinden 13. Asırda da burada bir veli, salih zat/seyyid metfun olduğu bilgisine ulaşıyoruz. Ancak o, Seyyid Bilal’i, Bilal-i Habeşî ile karıştırmış olmalıdır.

Seyyid Bilal’in Sinop/Gerze Sarnıç köyünün Şıhlar mahallesinde bir kardeşi metfundur. Erleli’nin naklettiği
hadisede zaten kardeşi Ali Ekber’i yerine vekil bırakarak karaya çıktığı bilgisi yer almaktadır. Buna göre o, gece yapılan baskından bir şekilde kaçarak metfun olduğu mevkie gelmiş olmalıdır. Onun da kabri Seyyid Bilal’in kabri gibi ziyaretgâh haline gelmiştir.

KAYNAK: Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018

SİNOP’TA BİR PEYGAMBER TORUNU: SEYYİD İBRAHİM BİLAL Coşkun BABA *Muhammet KARAAĞAÇ

BİİLDİRİLER KİTABI SAYFA:650- 655

BİLDİRİNİN TAMAMI:

2018_BABAC_KARAAGACM.pdf erişimi için tıklayın

 
Yorum yapın

Yazan: 03 Haziran 2021 in eski sinop

 

Etiketler: , , , , ,

ALAADDİN CAMİİ MİNBERİ TOPKAPI MÜZESİNDE

01.06.2021- BİLKE

Alâeddin Camisi’nin üstten görüntüsü. (Sinop Arkeoloji Müzesi Arşivi)

“Osmanlılar döneminde Sinop’a seyahat eden Evliya Çelebi, caminin minberindeki sanatı övgü ile anlatmaktadır (Derviş Mehmet Zillî, 2011, s. 90).

Rusların Sinop baskını sırasında top atışları sebebiyle minberin parçalandığı ve kalan süslü parçalarının Topkapı Saray Müzesi, Çinili Köşk’e götürüldüğü bilinmektedir (Aydın, 2017, s. 473).

Mihrabın Sinop baskını sırasında zarar gördüğü belirtilmişse de, keşif defterinde bundan 3 yıl önce tahrip olduğu ve muhtemelen kubbenin çökmesiyle parçalandığı tahmin edilmektedir (Aydın, 2017, s. 487).

Mihrabın batısındaki mevcut ahşap minber ise Sultan Abdülmecid döneminde yapılan onarım sırasında ilave edilmiştir (Aydın, 2017, s. 473). Mihrap onarıldığında bir kitabe de ilave edilmiş ve burada “La İlahe İllallah, Muhammedün Resulullah”, üst kısmında “Maşallah”, köşelerinde “Ebubekir, Ömer, Osman, Ali”, yanlarında “Hasan, Hüseyin” altında ise “sene 1267” yazılıdır.

Bu kitabeden mihrap üzerindeki onarımın 1850-1851 yıllarında yapıldığını öğrenmekteyiz. Minber giriş açıklığının üçgen alınlığı içerisinde Arapça olarak “Mahşerde halkın şefaatçisi minberin sahibi Muhammed’dir” ibaresi yazılıdır (Aydın, 2017, s. 486-487).”

KAYNAK:SİNOP’TA SELÇUKLU MİRASI- SELJUKS HERITAGE IN SİNOP-Zekiye TUNÇ-Arzu ÖZBEK

 
Yorum yapın

Yazan: 01 Haziran 2021 in eski sinop

 

Etiketler: , , , ,

BİR ZAMANLAR SİNOP’TA PAMUK ÜRETİMİ

25.05.2021-BİLKE

Sinop, antik dönemlerde dünyaca önemli merkezlerden biriydi. İnsanlar mı yoksa iklim koşuları mı değişti, veya başka etkenler mi neden oldu, var olan zenginlikleri kullanamadığımız görülüyor.

Kullanmadığımız topraklar, yabancı sermaye ve yabancı ortakla değil yurdum insanı tarafından kullanılsın ve işletilsin istiyoruz.

Bu günkü yazımızda 1487 yılında Sinop’ta pamuk yetişen köylerimizi sıralıyoruz:

SİNOP’TA PAMUK YETİŞEN KÖYLER

1-Aydoğmuş Divanı- Kızılcaelma Köyü

2-Elbarin Divanı- Yaykıl Köyü

3-Fakralu

4-Gerze t. Sinop

5-Gürzüfat Divanı- Geleme

6- Yaykıl

7- Yellüce Divanı- Yaykıl

KAYNAK: Osmanlı Devrinde Sinop- Prof.Dr. Mehmet Ali ÜNAL
 
Yorum yapın

Yazan: 25 Mayıs 2021 in eski sinop

 

Etiketler: , , , , , ,

EFLATUN’UN “KURBAĞA”SI SİNOPE’DEN SİNOP’A

20.05.2021- BİLKE

Fulya ÜSTÜN DEMİRKAYA, Ömer İskender TULUK

Eflatun, antik dönemdeki ismi Pontos Euxeinos olan Karadeniz’in kıyıları boyunca sıralanmış kolonileri bir havuzun etrafında oturan kurbağalara benzetir. Ona bu benzetmeyi yaptıran, Miletoslular’ın tüm Karadeniz kıyısı boyunca kurdukları doksan kadar kentin varlığıdır.

RESİM:William G. Alan’a göre Antik dönemde Sinop (Delaney, 1960).

Bunların çoğu emporion düzeyini aşamamışken, Sinope, Amisos, Kerasus ve Trapezus kentleri zamanla önemli birer yerleşim alanı olmuşlardır (Işık, 2001).

Hiç şüphe yok ki Sinop, yarımada ile ana karayı birbirine bağlayan bir berzahta yer alan konumu nedeniyle antik dönem insanı için olağanüstü bir yerleşim alanı olarak görülmüştür. Doğu’ya doğru uzanan yarımada, Güneydoğuya bakan derin ve demirlemeye olanaklı limanı, kuzeybatı, kuzey ve doğu rüzgarlarından koruyan bir yapıya dönüştürmüştür. Bu karakteristik oluşum kente, Karadeniz kıyısı boyunca var olan tek doğal liman olma özelliğini kazandırmıştır.

Bıjışkyan seyahatnamesinde bunun altını çizer: Karadeniz’de liman denilen pek çok yer bulunmasına karşın kışlık limanların çok az oluğunu, en büyük ve en iyisinin Sinop limanı olduğunu söyler. Kentin ikinci emin doğal limanı ise kuzeybatısındaki Ağlimanı’dır (Akliman); ancak yeterince geniş değildir (Bıjışkyan, 1998).

İşte bu nedenledir ki Sinop, ilk kolonist girişimlerle birlikte zamanla coğrafik ve stratejik konuma da sahip olmuş, iki doğal limanı ile Anadolu’nun kuzey bölgesinde bir liman şehri olarak tarihin hemen her döneminde önemini korumuştur. Dahası, Anadolu’dan Karadeniz’e belli başlı çıkış yerlerinden birisi olması, hemen karşısında yer alan Kırım Yarımadasıyla bağlantı noktası konumunda olması bu önemini daha da artırmıştır (Demir, 2001).

Bu, kentin ilk kolonist hareketlerden başlayarak sürekli yerleşim alanı olduğu ve sürekli imar edildiği anlamını

taşımaktadır ki, farklı dönem ve kültür katmanlarının izlerini bugün kentin fiziksel dokusu üzerinden kısmen de olsa okumak olasıdır. İşte bu çalışmada bir bakıma kentin fiziksel okumasının gerçekleştirildiği söylenebilir. Kentsel doku üzerinde gözlenen aşikar bu izlere ek olarak tarihsel yazılı kaynaklarda geçen bilgi ve bilgi kırıntıları, bu fiziksel

okumayı olanaklı kılan diğer önemli kaynaklar olmuşlardır.

ARAŞTIRMA: Fulya Üstün (2008) tarafından, Yrd. Doç. Dr. Ömer İskender Tuluk danışmanlığında hazırlanan “Tarihsel Kaynaklara Göre Sinop Şehrinin Fiziksel Gelişimi (Antik Dönemden 19. Yüzyıl Sonuna Kadar)” başlıklı yüksek lisans tezi temel alınarak hazırlanmıştır.

 
Yorum yapın

Yazan: 20 Mayıs 2021 in eski sinop

 

Etiketler: , , , , , , , ,